Siyaseti Seçebilir mi?
Daha doğrusu “rüşdünü ispat edebilir mi?”, “Şahsiyet olabilir mi?”
Siyasette patronu olmayanların, şurdan burdan emir -talimat almayanların alanı geniştir; dünyayı okuyarak hedefine ulaşmak için irade gösterir, programını uygular, projelerini hayata geçirir, ülkeyi yönetir. Bazılarının patronu yoktur, sabiteleri, yani vazgeçilmezleri vardır; onları dikkate almadan hareket edemezler. Bunlar fikir olabilir, ideoloji olabilir, inanç olabilir. Onların da kendi doğrultularını kaybetmemek kaydıyla alanları geniştir.
Günün siyasetinde konumu belli olmasına rağmen üzerinde çok konuşulan bir siyasetci var. Herkes ondan normal bir siyasetçi gibi davranmasını istiyor. Fakat o bir türlü beklentilere uygun tavır geliştiremiyor. İsmiyle müsemma olmayan eş-başkan nihayet “PKK’nın misilleme taktikleri kirli” demiş, Financial Times’a.
Burada “kirli” kelimesini temizlemek için bir güvence de var: Misilleme!
Neyin misillemesi? Güya devlet PKK’ya saldırıyor, PKK da misilleme yapıyor!
Bu bir siyasetçinin sözü olabilir mi? Önce şunda anlaşalım: Terörü haklı göstermek siyasetcinin işi olabilir mi? Eğer terörizm haklılık makamında ise, senin siyasette ne işin var. Birader Nurettin’in yanına git, dünyayı IŞİD’den kurtar!
Tabii, ciddiye alınması gereken bir konuşmada ciddiyetsiz ifadelere de rastlanıyor: “Hiçbir zaman şiddet, terör ya da ırkçılığa destek vermedim.” Hazret daha önce de gayri ciddi beyanlarda bulunmuştu: “PKK’nin silah bırakmasını
Erdoğan engelledi!”
Eş-başkan, esasen “eş-siyasetçi”; yani kendi kararlarını kendisinin almayacağını peşin olarak kabullenmiş bir gölge eleman, maalesef. Bu konum bundan iki yıl önce bir gazetede yaptığı konuşmada ayan beyan ortaya konuluyor.
Bu konuşmada tabiî olarak “diyorlar” söylemi hâkim. “Ben diyorum, benim fikrim bu”, ya yok, ya da mevhum bir merkeze göre var. İşte bir örnek cümle:
“Kandil kaygılı. ‘Hükümetin barıştan anladığı, sadece bizim geri çekilmemiz ise, ciddi kriz çıkar. Barış, Kürt sorununun çözülmesidir. Türkiye’nin demokratikleşmesidir’ diyorlar.”
Şu cümlelerde mezkur şahsiyet sanki “diyorlar”ı aşmış gibi konuşuyor: “Barış sürecinin birinci aşamasının hazırlığı bu daha. Sonra ikinci aşama olan Türkiye’nin demokratikleşmesi var. Ancak ondan sonra üçüncü aşamada PKK silahı ve dağı bırakacak.”
Fakat bu cümlede de gizli özne olarak Kandil, PKK, KCK… Her neyse onun yokluğu söylenemez.
Eş Başkan, PKK’ye bir efsane olarak inanmış. Ucu bucağı belli olmayan, ne zaman nerede olduğu bilinmeyen, devletin de hiç bilgi sahibi olmadığı bir müthiş teşkilat:
“Zaten bu tartışma, Sayın Başbakan’ın (O zaman Erdoğan) bir televizyon programında hiç hesapta olmayan bir cümleyi kurmasıyla başladı. ‘Silahları gömün, mağaralara bırakın ve öyle gidin’ dedi. Oysa bunu bilmek teknik olarak mümkün değil ki! Şu anda devlet PKK’lilerin nerede olduğunu ve geçiş yollarını bilmiyor. Bilselerdi zaten bugüne dek hepsini öldürürlerdi. Nerede olduğunu bilmediğiniz ve çıkarken de göremeyeceğiniz ve bulamayacağınız kişilerin silahlarını bırakıp bırakmadıklarını nereden bileceksiniz devlet olarak? Ama asıl mesele şu. PKK’nin silah bırakması, barış sürecinin ‘silahsızlanma ve normalleşme’ denilen son aşamasında olacak. Düşünün ki... Biz barış sürecinin daha birinci aşamasının hazırlığındayız. Birinci aşamadan sonra, Türkiye’nin demokratikleşmesi denilen ikinci aşama var. Bu aşamada yasal reformlar ve anayasal değişiklikler yapılacak. Ancak ondan sonra PKK, silahını bırakacak ve dağdan inecek.” (Neşe Düzel’le konuşma, Taraf, 23.4.2013)
Bu konuşmadan eş-başkanla hiç bir zaman normal ilişki kurulamayacağı ortaya çıkıyor. Onun sizinle aynı dili konuşması mümkün değil. Daha bu konuşma, PKK’nin barış sürecini reddettiğini, zaman kazanmak için böyle bir geçici kabulü uygun gördüğünü gösteriyor. Bunu eş-Başkan da biliyor ve tavrını ona göre belirliyor.
Şu açıkça görülüyor: Hükümet çözüm sürecini ülkenin siyaset ve hukuk yapısı içinde çözmeyi planlıyor. Bu anayasanın zaten tanıdığı eşit vatandaşlık kavramını detaylandırmak olarak görülebilir. Farklı dillerde eğitim, yayın yolu açmak, kimlik tahditlerini kaldırmak…Bunlar demokratikleşme adımları olarak herkesin gözü önünde. Kürt lehçelerinde yayın yapan devlet televizyonu yanında çok sayıda özel televizyon var. Siyaset meydanında söylenmeyen söz yok, devletin meşru güçlerinden hakaretamiz cümlelerle bahsetmek özgürlüğüne sahip yayın organları var. Etnik kimliğin ifadesinde bir engelleme sözkonusu değil. Kürtleri temsil etmek ama Türkiye partisi görünümü vermek isteyen parti seçime katıldı ve yüzde 13 oy aldı…
Peki şimde terörün gerekçesi ne? KCK ateşkesi bitirirken açıklamıştı: ”Askeri baraj ve yol yapımı...”
Bunun dandik bir sebep olduğu eş başkanın buraya bir kısmını aldığımız konuşmasında net şekilde ifade ediliyor. Terör örgütü, bölgeyi yönetmek için şartların hazırlanmasını istiyor hükümetten. Şartlar tamam olunca da zaten silahlı güçlerini meşru gösterebilecekleri için bölgeyi tümüyle yönetecek duruma gelecekler, silahları gömmek veya sınırdışına çıkarmaya ihtiyaç kalmayacak!
PKK’nin çözümü bu! Eş-Başkanın çözümü de kendi hür iradesi olmadığı için bundan başka bir şey değil! Gak guk etmesi, karnından konuşması ondan.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.