Ehl-i Sünnet İslam'ın kendisidir
Ehl-i Sünnet mezhepçilik değildir. Mutezile’nin anlamı ayrılan demek. Şia taraftar, holigan demek. Ehl-i Sünnet ise sünnetin sahipleri demek. İsme bak, hizaya gel.
Senin etin, kanın, her şeyin dindir. Önce din. Din Nedir? Din eşittir Ehl-i Sünnet. Ehl-i Sünnet mezhepçilik değildir, İslam’ın ta kendisidir. Öbürleri ayrıldı. Mutezile’nin anlamı ayrılan demek. Şia taraftar, holigan demek. Ehl-i Sünnet ise sünnetin sahipleri demek. İsme bak, hizaya gel. Hiçbir şey mi bilmiyorsun, isme bak hizaya gel. Müşebbihe Allah’ı cisimlere benzeten demek. İsme bak hizaya gel.
İSİM MÜSEMMAYA UYGUN
Ah Taslaman bir elime geçersen sana neler anlatacağım neler… “Mürcie çok iyi bir mezheptir” dedi. Halbuki Taberani’deki hadiste Mürcie fırkası 70 peygamberin diliyle lanetlenmiştir. Böyle yanlış yanlış mezhepler. Ama hepsinin isminin altında batıllığının manası zaten yatıyor. İsim müsemmaya tıpatıp uygun.
BİR RİVAYET BULUN
Ehl-i Sünnet vel cemaat. Sünnet’de, Kur’an’da, hadiste var, cemaat de Kur’an’da, hadiste var. “Va’tasımû bihablillâhi cemîân ve lâ teferrakû” yani “Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılın.” ayetini okuyup durdular o gün televizyondaki programda. Yahu “cemîân” diyor birlikte yani.
Zaten cemaat. Sahabenin tümü aynı itikattaydı. Sahabeden “Kader yok” diyen biri var mı?! “Alın yazısı yok” diyen bir sahabi bul bakalım bana. Bir rivayet bul. Uydurma rivayeti bile kabul edeceğim. Eski kitapların hiçbirinde bulamazsın.
TEK DUAMIZ, TEK TALEBİMİZ
Onun için biz şu dini, imanı muhafaza ederek ölsek daha başka bir şey istemeyelim. Allahımızdan tek duamız, talebimiz bu olsun. Ya Rabbi bizi Ehl-i Sünnet vel cemaatten kıl kadar, karış kadar ayırma. Çünkü “Cemaatin itikadından ayrılan ateşe seçildi” buyruluyor. Çok kötü bir şey olur.
MÜRİDİN İMHİTANI
Reşahât-ı Şerîfe’de nakledildiğine göre; evvelce Şâh-ı Nakşibend (Kuddise Sirruhû) Hazretleri’nin makbullerinden olan Mevlana Seyfüddin nâmında biri sonradan merdudlardan olmuş, bunun da sebebi şöyle anlatılıyor:
KALBİNDE SOĞUKLUK PEYDAHLANMIŞ
Bu şahıs bir dönem bütün zamanını para kazanmaya sarfeder olmuş ve cimrilik alametleri göstermeye başlamış. Bir gün Şâh-ı Nakşibend (Kuddise Sirruhû) müritleriyle beraber bu şahsın davetine gitmişler. Hâce Hazretleri yemekten sonra tatlı gibi bir şeye rağbet buyurdukları hasebiyle, bu yemekten sonra böyle bir şey gelmeyince ziyafet sahibine latife yollu “Verdiğin yemek demsiz oldu” buyurmuşlar. Bu söz o kişiye çok kötü gelmiş ve Hoca Hazretleri’ne karşı kalbinde bir soğukluk peydahlanmış.
Aynı hal akis yoluyla Şâh-ı Nakşibend (Kuddise Sirruhû) Hazretleri’ne de ârız olunca Seyfüddin’e “Nasıl, on iki bin altın sermayen olsa iyi mi?” buyurmuş. Meğer o kişinin bütün emeli on iki bin altın sermaye sahibi olmakmış. İşte o günden sonra Hoca Hazretleri kendisinden teveccüh nazarlarını çevirince o da işi dünya hırsına döküp sohbetlerden uzaklaşmış. Sonra o hale gelmiş ki, şeyhinin teftiş ve terbiyesinden uzaklık onu o kadar bozmuş ki bazı arkadaşları onu bir gün bir kervanla ticaret yoluna giderken konakladıkları bir çimenlikte “Oh şeyhsizlik ne tatlıymış” diye bağırarak keyifle yuvar-
lanırken görmüşler.
İLTİFAT KABUL EDİLMELİ
Görüldüğü üzere Şâh-ı Nakşibend Hazretleri bu kişiyi latife yollu bir sözle imtihan etmiş fakat o buna bile tahammül edememiştir. Halbuki insan mürşidinin bu sözünü iltifat cinsinden kabul etmelidir. Ama her insan maalesef şeyhinin imtihanlarına katlanamıyor. Ne kadar hamdetsek azdır ki Yüce Şeyhimiz bizi hiçbir zaman dayanamayacağımız davranışlarla imtihan etmemiştir. Aksine bize sanki bizim ihvan kardeşimiz gibi muamele buyurmuş, hatta biz kendisine karşı edepsiz davranışlar sergilediğimizde bile başkaları görseler bizden birini şeyh, o Yüce Gavs’ı mürid sanacak kadar ileri seviyede letâfet ve nezâket sergilemiştir.
DUA VE KATRAN
Bir hastalığın iyi olması için hem dua etmeli, hem de Allâh’ın bu yeryüzü eczanesinde yarattığı ilaçları bulup kullanmalı. Ne sadece dua, ne de sadece katran!
Rivayete göre asr-ı saadet günlerinden birinde ihtiyar bir kadıncağızın, bütün dünyalığı olan devesi, uyuz hastalığına tutuldu. Kadıncağız deveciğinin bu halinden çok endişe duymaktaydı. Bu deve, onu taşırdı, onun bütün yükünü de taşırdı. Evinden bahçesine giderken onunla gider, pek çok ihtiyacını o deve ile giderirdi. Eğer ölürse, çok sıkıntı çekecekti.
Kadıncağız düşündü durdu ama devenin hastalığına bir çare bulamadı. Yatıp kalkıp Rabbine dua ediyor ve bîçare devenin iyileşmesi için yalvarıp yakarıyordu.
KADIN PERİŞAN OLDU
Bir gün, kırlık bir bahçeye gitti. Devesi ne otluyordu, ne de bir yudum su içiyordu. Zavallı hayvan, kemikleri sayılacak kadar zayıflamıştı. Devenin bu hali, kadını büsbütün perişan etti. Bir kayanın üzerine oturdu ve ağlayıp yalvarmaya başladı.
“Yâ Rabbi! Bu deveciğe şifa ver. O benim yardımcımdır. Pek çok işimi görür. Benim ondan başka hiçbir şeyim yoktur.”
O sırada Sevgili Peygamberimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) oradan geçiyordu. Kadının söylediklerini işitti. Onun böyle iki göz iki çeşme ağladığını görünce sordu: “Ey Allâh’ın kulu! Neyin var? Neden böyle ağlayıp dövünüyorsun?” Kadıncağız cevap verdi: “Niçin olacak?! Devem için. Devem benim her şeyim. Yükümü taşır, beni taşır ama hastalandı ve hastalıktan kurtulamıyor. Ben dua ediyorum ama Allâh dualarımı kabul etmiyor!”
DEVENİN İLACI
Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)gülümsedi ve o yaşlı kadına söyle cevap verdi: “Dualarının kabul edilmesini istiyorsan, duana biraz da katran kat!”
Yaşlı kadın, Peygamberimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in ne demek istediğini önce anlamadı. Sonra düşündü ve öyle anladı. Hemen gitti, komşularından bir miktar katran aldı. Katranı, devenin yaralarına bir güzel sürdü. Sonra da dua etmeye devam etti.
Bir süre sonra katran devenin yaralarına iyi gelmeye başladı. Aradan çok bir vakit geçmemişti ki Allâh deveye şifa verdi. Hayvan tamamen iyileşti.
Bu olaya şahit olanlar ve sonradan duyanlar anladılar ki, bir hastalığın iyi olması için hem dua etmeli, hem de Allâh’ın bu yeryüzü eczanesinde yarattığı ilaçları bulup kullanmalıydı. Ne sadece dua, ne de sadece katran!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.