Hac kulluğu açığa vurmaktır
Hacceden kişi ihrama girerken üzerindeki bütün ziynetini çıkarır, faydalanacağı hiçbir şey bırakmaz. Sanki efendisi kendisine kızmış olan bir köle gibi olur ve bu haliyle efendisinin merhametini ister.
Bu ümmetin tamamı haccın farz olduğu hususunda icmâ etmiştir yani görüş birliğine varmıştır.
Hac ibâdeti hem mal hem de bedenle yapılan bir ibâdettir. Bu nedenle hem mal hem de bedenin sıhhati varken vacib olur.
“Hac” kelimesi lügatte; “Yönelmek, kastetmek” anlamlarına gelmektedir. Fıkıh terimi olarak hac; “Özel bir mekânı, özel bir zamanda, özel bir fiil ile ziyarettir.”
Tarifteki “Özel mekân” Kâbe ve Arafat’tır. “Özel zaman” hac aylarıdır. Bu aylar Şevval ve Zilkade ayları, bir de Zilhicce’nin ilk on günüdür. “Özel bir fiil” ise; hac niyetiyle belirli yerleri ihramlı olarak ziyaret etmektir. Hac ibadeti, hicretin dokuzuncu yılının sonlarında farz kılınmıştır. Haccın farz oluşu Kitab, Sünnet, İcmâ‛ ve mâkul delîlle sâbittir.
1) Kitab’tan Delîli:
Allâh-u Teâlâ’nın; “Yol bakımından ona (ulaşmaya) güç bulmuş olan insanlar üzerine, o Beyt’i haccetmek Allâh için (farziyeti sabit olan) bir haktır” (Âli ‛Imrân Sûresi:97’den) kavl-i şerîfidir. Bu âyet-i kerîmenin haccın farz olduğuna delîl oluşu iki cihettendir.
a) Âyet-i kerîmedeki ‘alen’ kelimesinin “Îcâb” (vâcip/gerekli kılma mânâsı) için olması.
b) Âyet-i kerîmenîn devamında Allâh-u Teâlâ’nın:
“Her kim (haccın farziyetini inkâr ederek) kâfir olursa, şüphesiz ki Allâh tüm âlemler(in ibâdetlerin)den (müstağni olan bir) Ğaniyy’dir (ve hiçbir kimseye ihtiyacı olmayan bir zengindir)” (Âl-i ‛Imrân Sûresi:97’den) buyurmuş olmasıdır.
DEĞERLİ FAYDALAR
Âyet-i kerîmedeki “Kim inkâr ederse” sözünü İbni Abbâs (Radıyallâhu Anhümâ): “Kim haccın farz olduğunu inkâr ederse” diye yorumlamıştır. Allâh-u Teâlâ’nın, İbrâhîm (Aleyhisselâm)a:
“(Eski temeller üzerine Kâbe’yi bina etmesinin ardından ona şöyle emretmiştik:) İnsanlar içerisinde haccı(n farz kılındığını) ilan et ki, (babalarının sulplerinde ve analarının rahimlerinde bulunanlara bu çağrıyı duyurayım da, o anda telbiye getirenler, dünyaya geldiklerinde) yayalar olarak ve her uzak yoldan gelen zayıf düşmüş her bir (yorgun) deve üzerinde sana gelsinler.
Tâ ki (hac için Mekke’ye gelerek) kendilerine ait birçok değerli faydalara şâhit olsunlar ve kendilerine rızık olarak verdiği hayvanların davarları (olan; deve, sığır, koyun ve keçi türlerini keserken her biri) üzerine (kurban bayramının ilk üç günü olarak) bilinen günlerde Allâh’ın adını ansınlar” (Hac Sûresi:27-28’den) diye emir buyurmuş olması da haccın farz oluşunun delîllerinden sayılmıştır.
2) Sünnet’ten Delîli:
İbni Ömer (Radıyallâhu Anhümâ)dan rivâyet edilen bir hadîs-i şerifte Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
“İslâm beş temel üzerine bina edilmiştir: Allâh’tan başka hiçbir ilâh bulunmadığına ve Muhammed (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in Allâh’ın elçisi olduğuna şahitlik etmek, namaz kılmak, zekât vermek, Ramazan ayının orucunu tutmak, yoluna gücü yetenler için Beytullâh’ı haccetmek.” (Buhârî, Îmân:1 no:8, 1/12; Müslim, Îmân:7, no:122, 1/34) Ebû’d-Derdâ (Radıyallâhu Anh)dan rivâyet edildiğine göre: Bir adam Nebî (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e gelerek: “Yâ Rasûlellâh! Bu işin en sağlam kulpu, aslı ve esası nedir?” diye sorunca, Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem):
İMANSIZ ÖLME TEHLİKESİ
“Allâh’a ibâdeti hâlis yapın, beş vakit namazınızı hakkıyla kılın, gönül hoşluğuyla mallarınızın zekâtını verin ve (Ramazan) ayınızı tutun ki Rabbinizin cennetine giresiniz” buyurdu. (Taberânî, Heysemî, Mecma‛u’z-zevâid, no:126, 1/201; Süyûtî, el-Câmi‛u’l-kebîr, no:876, 1/1218)
İşte bu hadîs-i şerifler haccın farziyetini ortaya koymaktadır.
Ebû Ümâme (Radıyallâhu Anh)dan rivâyet edilen bir hadîs-i şerîfte de Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem): “Her kimi, zâhir (apaçık) bir ihtiyaç, zâlim bir sultan veya engelleyici bir hastalık hac yapmaktan engellemediği halde farz haccı yapmamış olarak ölürse, ister Yahudî, ister Hristiyan olarak ölsün (fark etmez)” (Sünenü’d-Dârimî, no:1785, 2/45; İbni Ebî Şeybe, el-Musannef, no:14665, 3/751) buyurarak, hac yapmayanları îmânsız ölme tehlikesiyle tehdit etmiştir.
3) İcmâ Delîli:
Bu ümmetin tamamı haccın farz olduğu hususunda icmâ etmiştir yani görüş birliğine varmıştır ki İbni Ömer (Radıyallâhu Anhümâ)dan rivâyet edilen bir hadîs-i şerifte Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: “Allâh benim ümmetimi dalâlet üzere ittifak ettirmez.” (Tirmizî, Fiten:7, no:2167, 4/466) Bu hadîs-i şerîf ümmetin bir meseledeki ittifakının İslam’da mûteber bir delîl olduğunu ortaya koymaktadır.
4) Aklî Delîl:
İbâdetler ya kulluk hakkı için ya da nîmete şükretmek için vâcib olmuştur. Hac ibâdetinde de kulluk izhârı ve nîmete şükretmeyi açığa vurmak vardır. Hacceden kişi ihrama girerken üzerindeki bütün ziynetini çıkarır, faydalanacağı hiçbir şey bırakmaz. Sanki efendisi kendisine kızmış olan bir köle gibi olur ve bu haliyle efendisinin merhametini ister.
Arafat’ta vakfe yaparken ise kendisini, efendisine âsi olmuş, sonra onun önünde, ona hamdederek, onu överek ve affını dileyerek durmakta olan bir köle yerine koymuş olur.
BEDENİ VE MALİ
İşte bütün bu haller kul olmayı açığa vuran hallerdir. Nîmete şükretmeye gelince, ibâdetlerin bir kısmı bedenî (bedenle alâkalı), bir kısmı ise hem bedenî hem de mâlî (malla ilgili)dir. Hac ibâdeti hem mal hem de bedenle yapılan bir ibâdettir. Bu nedenle hem mal hem de bedenin sıhhati varken vacib olur. O halde hacda iki nîmete birden şükretmek vardır. Zaten nîmete şükretmek, o nîmetleri ancak nîmet verene itaatte kullanmakla olur. Nîmete şükretmek ise aklen de şeran de vâciptir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.