Cübbeli Ahmet Hoca

Cübbeli Ahmet Hoca

Harpte dahi namazı cemaatle kılın

Harpte dahi namazı cemaatle kılın

O sırada bir kısmı: “Şimdi onlara dokunmayın, zira önlerinde babalarından ve oğullarından daha çok değer verdikleri bir ikindi namazı vardır, o zaman üzerlerine saldırırsınız!” dediler. 

İbni Hicâzî el-Feşnî (Rahimehullâh) “Tuhfe-tü’l-ihvân” isimli eserinde bu konuda şunları söylemiştir: Allâh-u Teâlâ Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) e:

 “(Habîbim!) Sen onların arasında bulunup da kendilerine namaz kıldır(mayı arzula)dığın zaman (onları iki kısma ayır), içlerinden bir tâife seninle birlikte (namaza) kalksın ve (tedbir için, kendilerini namazdan meşgul etmeyecek şekilde) silahlarını (yanlarına) alsınlar. 

Bu (namaz kıla)nlar (rekâtın sonunda ikinci defa) secde ettikleri vakit(, düşmanın karşısında durmak için dönüp) arkanızda olsunlar. 

Kılmamış olan diğer topluluk ise gelip seninle birlikte kılsınlar ve (zırh gibi) korunma aletlerini de (kılıç gibi savaşacak) silahlarını da (yanlarına) alsınlar. 

Çünkü o kâfir olmuş kimseler arzuladı(lar) ki; siz silahlarınızdan ve eşyanızdan gâfil olasınız da, tek bir hamle ile üzerinize yüklen(erek işinizi bitir)sinler! 

(Ama Rabbiniz bu âyet-i kerîmede korku namazını nasıl kılacağınızın beyanını indirerek onların oyununu bozdu.)” (Nisâ Sûresi: 102) âyet-i kerîmesinde, düşman karşısında ve savaş vaziyetinde bile cemaatle namazı emrederken, ya güvenlik hâlinde cemaatle namaz nasıl terk edilebilir?! 

“NAMAZDA SALDIRIN”

İbni Abbâs ve Câbir (Radıyallâhu anhüm) den rivâyete göre; bir muhârebede müşrikler Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ve ashâbının öğle namazını cemaatle kıldıklarını görünce, onlara namaz kılarlarken niçin saldırmadıklarına pişman oldular. 

O sırada bir kısmı: “Şimdi onlara dokunmayın, zira önlerinde babalarından ve oğullarından daha çok değer verdikleri bir ikindi namazı vardır, o zaman üzerlerine saldırırsınız!” dediler. 

Bunun üzerine Cebrâîl (Aleyhisselâm) inerek: “Yâ Muhammed! Şüphesiz bu, korku namazıdır!

Sen içlerinde bulunup da kendilerine namaz kıldırdığın vakit...” meâlindeki bu âyet-i kerîmeyi okudu. (Beğavî, Me‘âlimü’t-Tenzîl: 1/472)

MÜŞRİKLERİN KOMUTANI MÜSLÜMAN OLDU

O gün Müslümanların ikindi namazına kalkmasını bekleyen müşrikler, namaz vakti girdiğinde onların hep birden namaza durmayıp ikiye bölündüklerini, bir kısmı Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ile beraber kılarken, diğerlerinin cephede nöbet beklediklerini görünce çok şaşırdılar. 

Bu fikirlerinin Müslümanlara kim tarafından aktarıldığını araştırma neticesinde, öğle ile ikindi arası bu hususta Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) e vahiy geldiği bilgisine ulaştılar. İşte o gün müşriklerin komutanı Halid ibni Velîd Müslüman oldu. (Kurtubî, el-Cami‘u li ahkâmi’l-Kur’ân, ilgili âyet-i kerîme)

Ebû Sevr (Rahimehullâh) ve diğer bâzı ulema, cemaate katılmanın vâcib olduğunu söylerken bu âyet-i kerîmeyi delil göstererek: 

“Allâh-u Teâlâ, korku hâlinde bile Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) e namazı cemaatle kılmasını emredip, cemaati terk etme hususunda onu mazur tutmadıysa, demek ki emniyet hâlinde cemaate katılmak daha kuvvetle vâcibtir” demişlerdir. (Azîmâbâdî, Avnü’l-Ma‘bûd, sh:282) 

ALLÂH-U TEÂLÂ’NIN İPİ 

Fahrurrâzî (Rahimehullâh) ın bâzı âlimlerden nakline göre; Allâh-u Te‘âlâ’nın:

 “Hep birlikte Allah’ın ipine sarılın.” (Âli İmrân Sûresi:103) âyet-i kerîmesinde bize kendisine yapışmamızı emrettiği ipi, cemaatle kılınan namazdır.

Bu âyet-i kerîmede cemaat namazı hakkında ip tabiri kullanılmıştır. Çünkü Hakk’ın yolu dar ve incedir. İnsanların ekserîsinin ayakları ondan kaymıştır. 

İşte bu ipe sarılan kişi ayak kaymasından kurtulmuş olur. (Tuhfetü’l-ihvân, sh:59-60)

MAHŞERDE SECDE EDEMEYECEKLER

Sa’îd ibni Cübeyr (Radıyallâhu Anh) dan rivâyete göre; mahşerde secdeye dâvet edildiklerinde belleri kurşun tabakasına çevrilerek secde edemeyecek olanlardan bahseden âyet-i kerîmenin sonunda geçen: 

“Onlar sağlamken de secdeye çağrılmaktaydılar.” (Kalem Sûresi:43) ifâde-i celîlesi: 

“Müezzinlerin ezanıyla beş vakit namazı cemaatle kılmaya çağrılıyorlardı, ama icabet etmiyorlardı. (İşte şimdi ne kadar isteseler de onlara secde nasip edilmeyecektir.)” mânâsını taşımaktadır. (Beyhakî, Şu‘abu’l-îmân, no:2655-2656, 4/366-367; Süyûtî, ed-Dürrü’l-Mensûr: 8/256)

YERYÜZÜNÜN İFSÂDINDAN SAYILIR

“Semerkandî Tefsîri”nde: 

 “(Allâh-u Teâlâ tarafından peygamberler gönderilip, şerîatlar tâyin edilerek) düzgün hâle getirilişinden sonra (kâfirlik ve zâlimlik yaparak) yerde fesat çıkarmayın.” (Arâf Sûresi:56) âyet-i kerîmesinin tefsirinde şöyle bir mânâ verilmiştir:

“Mescitleri vîran hâlde (bakımsız) bırakmayın ki, sonra cemaatleri terk edersiniz (, bu da Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) e karşı gelme mânâsı taşıdığından yeryüzünde büyük fesatlar çıkmasına sebep olur).” (Ebu’l-Leys es-Semerkandî, Bahru’l-ulûm, ilgili âyet-i kerîme)

HİKMETLER BOZULMASIN

Bu mânâya göre mescitlerin bakımlı hâle getirilerek ve kışın sıcak, yazın soğuk şekilde tutularak cemaatin çoğalmasına elverişli kılınması konusunda özen gösterilmesi gerekir ki, Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) in en büyük sünnetlerinden biri olan cemaat zayıflamasın ve Müslümanların birbiriyle buluşması, birbirinin ihtiyacını görmesi ve hastaları arayıp sorması gibi, cemaate devamın getirisi olan büyük hikmetler bozulmasın.

HAC FARZ-I AYNDIR

Hac farz-ı ayn (şartların oluşması durumunda her mükellefin bil fiil yapması gerekli olan bir farz)dır, farz-ı kifâye (bir kısım mükellefin yapmasıyla diğerlerinden düşen bir farz) değildir. 

Çünkü Allâh-u Teâlâ’nın haccı vâcib (farz) kılması, insan fertlerinden her bir ferdi muayyen olarak kapsar. 

SADECE KENDİ YAPABİLİR

Bu konuda kaide şudur: Farz-ı ayn olan yükümlülüklerde insan üzerinde olan bir sorumluluktan, ancak kendisinin o işi yapmasıyla kurtulur. Ama cenâze namazı, cihat ve benzeri şeylerde olduğu gibi, kendi zimmetinde olandan kastedilen gâye, başkasının onu yapmasıyla meydana geliyorsa, o zaman bizâtihi kendisi yapmasa da başkasının onu yapmasıyla sorumluluktan kurtulur. 

YÜKÜMLÜLÜK KALKMAZ

Şayet hiç kimse yapmazsa hepsi sorumlu olur. Başkasının yapmasıyla bir diğerinin yükümlülükten kurtulma durumu hac ibâdetinde tahakkuk etmez. 

Bedenindeki bir ârıza sebebiyle parasını verip başkasını kendi adına haccettirme meselesi ise bundan farklı bir durum olup, îzâhı ileride gelecektir. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Cübbeli Ahmet Hoca Arşivi