Rüzgarın Önündeki Kül Yığını 2
Geçen yazımızda imanın kıymetini anlatmış ve sormuştuk: “Kâfirlerin bu kadar iyiliği ne olacak? Hiçbir faydası olmayacak mı kendisine bu dünyada ve ahirette?
Cevap gayet nettir: “Kâfirlerin bu kadar yaptıkları iyilikleri kendilerine bu dünyada fayda verecek. Para, mal, makam, şan, şöhret, aile, sağlık, mutluluk, sevgi ve saygı gibi çeşitli şekillerde kendisine zevk, safa ve menfaat sağlayacak. Ama sadece burada. Bu dünyada. Fakat bunların ahirette hiçbir faydası olmayacak.”
Nerden malum?
Kur’an-ı Kerîm’den malum. İşte iki şahidimiz:
“İnkâr yolunu seçip Allah yoluna da engel koyanların yapıp ettiklerini O boşa çıkarmıştır.”(Muhammed 1)
"İnkâr edenlerin ve Allah yolundan alıkoyanların işlerini Allah boşa çıkarmıştır." Allah'ın birliğini ve ayetlerini inkâr edenler, Allah'ı bırakıp, putlara tapanlar, başkalarını Allah'ın dini İslâm'a girmekten men edenlerin amellerinin sevaplarını, Allah boşa çıkarıp, zayi etmiştir. Bunlara ahirette hiçbir mükâfat vermeyecektir.
Sıla-ı rahim (akrabaları ziyaret), esirleri hürriyetine kavuşturmak, misafirleri ağırlamak, Mescidi Haramı onarmak, su dağıtıp hacılara hizmet etmek ve sığınmak isteyene güvence verip sığındırmak gibi güzel ahlâklar diye niteledikleri bütün bu davranışlar küfür ve Allah yolundan alıkoymak günahları dolayısıyla makbul değildir.
Ayetin benzeri şudur: "Onların yaptıkları her işi ele alarak zerre zerre dağılan toza çeviririz." (Furkan, 25/23),
Boşa çıkarılan bu ameller, özellikle kendilerinin yaptıkları ve yaptıktan sonra da arkasından bir yarar umdukları işlerdir. Dışardan bakılınca düzgün görülen bu ameller kastedilmektedir ayette. Ancak iman olmadıktan sonra iyi amelin ne kıymeti vardır?
O halde imansız yapılan bu iyilik tamamen şeklî olup herhangi bir gerçeği ifade etmemektedir. İtibar edilen, dikkate alınan o amelin şekli değildir. Amelin yapılmasını doğuran etkendir asıl olan. Bazen amelin etkeni iyi ve hoş bir şey olabilir. Ancak o amel bir iman temeline dayanmayınca, ya gelip geçici olarak dikkatsizce yapılan bir şeydir, veya alışılmamış bir duygu da olabilir.
İnsan ruhu, her yönelişinde, kendisinden harekete geçsin ve her davranışında ve yönelişinde kendisine başvuracağı bir kaynağa bağlansın diye mutlaka iman etmelidir. İşte o zaman iyi amelin bir anlamı, bir hedefi, bir sürekliliği ve ilahi sistem uyarınca vereceği sonuçları olur. Bu ilahi sistem bu kâinatın tüm elemanlarını bir kanuna bağlar, her amel ve her harekete bir fonksiyon yükler. Ve bu varlık âleminin bünyesinde fonksiyonunu yapmasında ve gayesine varmasında da bir etki bahşeder.
Zira iyi amelin, yararlı işin Allah yanında kabule uygun olması, iman esasına bağlanmıştır. Cenâb-ı Hakk'a sahih bir imândan kaynaklanan iyi ameller, en makbul ürünlerdir. Küfür ve nifaktan kaynaklanan ameller ise, hiçbir zaman ilâhî rızaya uygun değildir ve uhrevi hiçbir mükâfatı da söz konusu olamaz.
Bu konuda üzerinde önemle durulacak şöyle bir mesele ortaya çıkıyor:
Temelinde Allah'a, Âhiret'e ve diğer esaslara imân bulunmayan keşiflerin, icatların ve bilimsel araştırmalarla ortaya çıkarılan olumlu sonuçların, insanlıktan yana birtakım faydalar taşıdığı kesindir. Böylece âhiret kavramını kabul etmeyenlerin sözü edilen hususlardaki hizmet ve başarılarının Allah yanında bir değeri yoktur. Onların mükâfatları dünyada gerçekleşmiştir. Zaten onlar da sadece dünyevî başarı ve mükâfat bekliyorlardı. Böylece onlardan her biri uzmanlık dalına ve başarı grafiğine göre, şöhret basamaklarına yükselmiş ve arzuladığı karşılığa erişmiştir. Allah'a ve âhiret'e inanmadıkları ve bu kavramlara itibar etmedikleri için, Âhiret Âleminde onlara rahmetten yana bir pay yoktur.
Hem inkârcı ilim adamlarının bu tür hizmetleri ve elde ettikleri olumlu, yararlı sonuçlar, yoktan var edilme düzeyinde değil, kâinatta mevcut olan kanunları ve kapalı lütuf ve nîmetleri bulup ortaya çıkarmak doğrultusunda bir beceridir. O halde ‘hakiki kâşif ve mucit ancak Allah'tır; yoktan da var kılıp meydana getiren ancak O'dur.
İşte bu gerçeği bildiren o ayet:
“Rablerini inkâr edenlerin durumu şöyledir: Yapıp ettikleri kül yığınına benzer; fırtınalı bir günde rüzgâr onu savurur. Kazandıkları hiçbir şeye yaramaz. İşte bu (sonucu gerektiren davranış) derin sapıklıktır.”(İbrahim 18.)