Sizi kim rehin aldı?
7 Haziran gecesi katıldığım bir televizyon programında “Bu tablodan bir hükümet çıkmaz” demiştim.
Bunu bilebilmek için allame olmak, siyaset teorilerini yalayıp yutmak gerekmiyor...
Partilerin (birbirlerine karşı) pozisyonu ve miting meydanlarında sarf edilen sözler, bir koalisyon hükümetinin mümkün olamayacağını söylüyordu.
En yakın ve rasyonel ihtimal, AK Parti dışındaki üç partinin taktik koalisyona yönelmesiydi.
Hani, bir “Yüce Divan Hükümeti” lafı dolaşıyordu ortalıkta. Paralelcilerin ve liberallerin biricik rüyasıydı. Üç parti, bağrına taş basacak, taktik bir hükümet kuracaktı. Böylece, Erdoğan’ı “Yüce Divan”a gönderecek süreci başlatmış olacaktı.
Tabii, “bozulan” şeyler de bu vesileyle tamir edilecekti. Yandaş medyaya el konulacaktı. Gürsel Tekin böyle diyordu... HSYK yeniden yapılandırılacaktı. Tutuklu Yargı ve Emniyet mensupları salıverilecekti. Suriye’yle ilişkiler düzeltilecekti. Sisi darbesi tanınacaktı. İsrail’le yeni bir başlangıç yapılacaktı.
Üstelik böyle bir hükümet “sürpriz” olarak da karşılanmayacaktı: Üç parti “Erdoğan karşıtı” tezlerle miting meydanlarına çıkmış ve teveccüh görmüştü. Bir diğer ifadeyle, halkın yüzde 56’sı (Kemal Bey’e göre yüzde 60’ı) bir devri sabık hükümetine onay veriyordu.
Olabilecek (bulunabilecek) en uygun koalisyon formülü buydu.
Fakat olmadı.
Devlet Bahçeli, HDP’nin içeriden ya da dışarıdan destek vereceği hiçbir hükümette yer almayacaklarını, dışarıdan katkı da sunmayacaklarını ilan ederek erken hevesleri kursaklarda bıraktı.
MHP kilit partiydi...
Diğer koalisyon seçeneklerinde (yani AK Parti’li bir koalisyon seçeneğinde de) kilit partiydi. MHP’siz olmuyordu.
Nitekim Bahçeli, 7 Haziran gecesi (henüz seçim sonuçları resmileşmeden), “erken seçimi” dillendirerek, kalan seçenekleri boşa çıkarmıştı. (AK Parti-CHP koalisyonunun uygun bir formül olmadığını/olmayacağını bilebilmek için de allame olmak gerekmiyor... Bu koalisyonun Türkiye’nin önünü açacağını, barış iklimini tesis edeceğini söyleyenler, ya siyaseti bilmiyorlar ya da bizimle dalga geçiyorlar.)
Şunu demeye çalışıyorum:
Ülke yeniden seçime gidiyorsa (ki, muhalif çevreler yeni bir seçimi “büyük felaket” olarak değerlendiriyor), bunun sorumlusu Erdoğan, AK Parti ya da CHP değil, bizatihi Devlet Bahçeli’dir.
İlginçtir, 7 Haziran geçesi “hemen ve derhal seçim” diyen, bütün koalisyon tekliflerini (bu arada Başbakanlık teklifini) elinin tersiyle iterek ülkeyi yeniden seçime mecbur bırakan Bahçeli, bu kaotik tablo kendi eseri değilmiş gibi, seçim kararı alan Erdoğan’a şarlıyor.
CHP’yle ortaklığa hayır...
HDP’nin destek vereceği koalisyon hükümetine hayır...
Kendi Başbakanlığında kurulacak üçlü koalisyona hayır...
İkili koalisyona hayır...
AK Parti’yle ortaklığa hayır...
Azınlık hükümetine hayır...
Çoğunluk hükümetine (Meclis’te grubu bulunan bütün partilerin katılacağı çoğunluk hükümetine) hayır...
Seçim hükümetine hayır...
Neye “evet” o zaman?
Hem ülkeyi yeniden seçime icbar eden bir siyasi tutum takınacaksın, hem seçimden şekvacı olacaksın... Hem dışarıda kalarak rasyonel zemini bulunmayan ve olmayacak hükümet formüllerini özendireceksin, hem rasyonel zemini bulunan ve olabilecek hükümet formüllerinden kaçacaksın...
Dahası şu:
Hem terörle yeterince mücadele etmediği gerekçesiyle hükümeti ihanetle suçlayacaksın, hem terörle mücadele kararı alan hükümeti iç savaşla tehdit edeceksin...
Bir dönem tepe görevlerde bulunan bir MHP’li, partilerinin rehin alındığını söylüyordu.
Ben de bunu merak ediyorum işte:
MHP’yi kim rehin aldı, Bahçeli’yi bu açmaza kim icbar etti?
Bunu “malum yapıyla” açıklayanlar var ama bana malum yapıyı da aşan (belki de malum yapıyı manivela olarak kullanan) bir iradeymiş gibi geliyor.
Ülküdaşlar ne düşünüyor? Bunu daha çok merak ediyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.