Taksit Taksit Dünya Savaşı
Irak ve Suriye’de yaşananların mini bir dünya savaşı oluğundan şüphe edilemez. Kemal Lebvani’nin dışında bunu söyleyenlerden birisi de Doç.Dr. Cengiz Tomar. Türkiye gazetesinden Fatih Selek ile konuşmasında Suriye üzerinden bölgede mini bir dünya savaşının yaşandığına parmak basıyor (http://www.turkiyegazetesi.com.tr/gundem/286625.aspx ). 13 Eylül 2014 tarihinde yani Birinci Dünya Savaşının yıldönümünde Papa Francis dikkat çekici bir konuşma yapmış, Konuşmasında küresel çekişmelerin taksit taksit Üçüncü Dünya Savaşı’nı tetiklediğini ve bunun ayak seslerinin hissedildiğini ifade etmiştir. Doğrudan Suriye’den bahsetmemekle birlikte, mini dünya savaşı veya taksitli dünya savaşı kavramı (piecemeal Third World War) zımni olarak Suriye üzerine kuruludur. Loretta Napoleonı adlı yazar ‘İslam ve Modern Cihat’ başlıklı kitabında, Papa Francis’in küresel çapta ve Suriye bazında yaşananları Üçüncü Dünya Savaşı’na benzetmesini analiz ediyor. Kitabının Üçüncü Dünya Savaşı başlıklı bir bölümünde kısaca şunları paylaşıyor: “2014 yazında Papa Francis, Üçüncü Dünya Savaşı’nın çoktan başlamış olduğunu beyan etti. Dünyanın dört bir yanında parça parça yayılan anlaşmazlıkların pis kokusu, yirminci yüzyıldaki İkinci Dünya Savaşı ile küçük bir benzerlik taşımaktadır…” Burada yazarın benzetmesine pek katılmak mümkün değil. Alemeyn gibi bir kısım cepheler dışında İkinci Dünya Savaşı İslam sınırlarında ve sahasında gerçekleşmemiştir. Suriye merkezli olarak yaşananlar daha ziyade ikinci değil Birinci Dünya Savaşı’nı çağrıştırıyor. Zira Birinci Dünya Savaşı İslam aleminin paylaşılması ve yağmalanması üzerine kurulu bir savaştı.
Nitekim, Loretta Napoleonı İslam ve Modern Cihat adlı eserinde alt başlık olarak ‘İslam Devleti ve Ortadoğu’nun yeniden çizilmesi’ ifadesini kullanmış. Demek ki mesele İslam dünyasının yeniden karılması ve şekillendirilmesi. Bu yüzden de Ortadoğu ile alakalı olarak en fazla başvurulan kavramlardan birisi Sykes-Picot rejimin yenilenmesidir. Kimileri Amerikan tezgahlı olduğu gerekçesiyle Arap Baharını bir nevi Şerif Hüseyin’in Büyük Arap İsyanına (isyancı takınma göre devrim oluyor) benzetiyorlar. Nitekim Şerif Hüseyin ve takımı 1916 yılında velinimetleri Osmanlı’ya karşı Lawrance’in kışkırtmalarıyla bir isyan hareketi başlatmıştı. Şimdi ise kimileri Arap Baharını Condoleezza Rice kimileri de George Soros’a bağlıyor. Soros devrimleri tetikledi ise Mısırlı işadamı Necip Savires’in de İhvancı olması gerekir! Lakin hiçbirisiyle alakası yok. Lakin ABD ve aktif güçler sahipsiz olan Arap Baharı dalgası üzerine binmişlerdir. Gerçek olan tek ayrıntı budur. Arap halkları sadece demokrasi için değil onur için harekete geçmişlerdir. Bunun sosyolojik boyutunun ABD ile hiçbir alakası yoktur. Aksine Arap liderleri Lawrance’in çocuklarıdır. Şerif Hüseyin’in çocuklarıdır. Osmanlı’nın devamı değil emperyalizmin devamıdırlar. Halk, Osmanlı varislerine değil emperyalizmin varislerine baş kaldırmıştır. Durumu yanlış okumayalım. Arap Baharını Katar gibi ülkeler desteklerken darbeleri ise Dubai desteklemiştir. Darbelerin ve darbecilerin kirvesi olmuştur. Batı ve İsrail namına uzun kol ve dilini her yerde devrimcilere karşı kullanmıştır.
Papa Francis bölük pörçük yani taksit taksit yeni bir dünya savaşına doğru yuvarlandığımızı söylüyor (İslam ve Modern Cihat, s: 127). Putin, yeni bir dünya savaşıyla ilgili korkuya mahal olmadığını söylese de sınırlar kıpır kıpır. Çevreyi kontrol edemeden merkezi kontrol edemezsiniz. Nitekim PKK’nın yeniden azgınlaşmasının nedeni çevre Suriye meselesinin çözümsüz bırakılması (kalması değil) olmuştur. Suriye ve Irak’ı kontrol edemeyen Türkiye PKK saldırılarına maruz kalmıştır. Kimileri Suriye’ye müdahil olmanın İran’la savaşı göze almak olduğunu söylüyor, bu sözleriyle sanki Suriye rejimi üzerine İran vesayetini kazanılmış bir hak olarak görüyor. Zihinler bulanmış bir defa. Halbuki, İran bir zamanlar Bizans ile boy ölçüşse bile Suriye gibi bölgeleri hiçbir zaman uzun süreli olarak kontrol altında tutamamıştır. Halbuki İslam’dan sonra Türkler her devresinde sadece Suriye ve Irak değil aynı zamanda İran’ı da kontrol etmişlerdir. Ortada bir miras varsa bu Osmanlı mirası ve Yavuz’un mirasıdır. Şuubi ve ulusalcı Kürt başkaldırıları da mirasın ötesinde Suriye ve Irak’ın hayat damarımız olduğunu ve milli güvenliğimizin buradan geçtiğini göstermektedir.
Şimdi moda oldu. Her suç Arap Baharına mal ediliyor. Halbuki, bozguncular masum olan Arap Baharı dalgasına binmişler ve yolundan saptırmışlar ve darbelere sürüklemişlerdir. Mısırlı eski sefir Abdullah Eş’al de suçlunun Arap Baharı değil ABD gibi demokrasi vaat edip ona sırt dönenler, nifak güçleri olduğunu ifade etmektedir. Faysal Kasım bir adım daha ileri giderek halka izin vermeyenlerin çığın altında kalacaklarını öngörmektedir. ABD ise bakıp seyredip olayların kendi lehine dönmesini bekliyor. Kısmen de bu sağlandı. Rusya Afganistan, ABD de hem Afganistan hem Irak müdahalelerinden dersini aldı. Bölgenin kendi çelişkileriyle yumuşamasını intizar ediyor. Kan kaybetmesi için kafa kafaya tokuşturuyor veya seyrediyor. Yoğurdu üfleyerek yiyor. İkinci Dünya Savaşı’ndaki gibi herkesi yorduktan sonra son anda savaşa girmeyi ve bedelsiz zafer kazanmayı ümit etmektedir. Lakin Amerikan zulümleri arşa dayandı ve Arap Baharının lanetinden kurtulamayacak. İsrail ile birlikte hak ettiği tarihin çöplüğünü boylayacaktır. Tarihin kısas anı yaklaşmaktadır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.