Bu Kanlı Tiyatro Nereye Kadar?
Sahnede silah var ve kuralı herkes bilir: Sahnede silah varsa o patlar!
Türkiye silaha rağmen “demokratik çözüm” diyebilen tek örnek. Terör dünyanın birçok ülkesinde var ve zaman zaman barış ve çözüm arayışları görülüyor; bütün çözümlerde silahın bir yana bırakılması esas. Türkiye’de öyle olmadı. Çözüm süreci başladığında terör örgütünün silahlı unsurlarının sınır dışına çıkarılması üzerinde anlaşmaya varılmıştı. Bu anlaşma hiç bir zaman uygulanmadı. Uygulamayan taraf bunu bildiği gibi, uygulamaya göre tavır belirlemesi gereken hükümet de bunu çok iyi biliyordu.
Terör örgütünün barış veya demokratik çözüm sürecini fırsata tahvil ettiğinin çok sayıda belirtisi vardı ve bu Mısır’daki sağır sultanın dahi malumu idi. Silahlı unsurlar sınır dışına çıkarılamadığı gibi, süreci kullanarak dağ yapılanması yanında şehir yapılanmasının gelişmesine de fırsat verildi. Gencecik çocuklar dağa götürüldü, böylece kurbanlık kuzu yeni bir kadro oluşturuldu.
Devlet, hükümet kendini güçlü gördüğü anda, süreci bitirir! Dünyanın her yerinde böyle olmuştur. Türkiye’de aksi oldu. Terör örgütü kendini öylesine güçlü gördü ki, kibre kapıldı ve süreci bitirdi. Hem de üfürükten bir bahane ile: Askeri baraj ve askerî yollar yapılıyor! Terör örgütü barışı sona erdirdikten sonra devletin buna bir karşılık vermesi kaçınılmazdı.
Elbette törör örgütünün bunu da hesapladığı aşikâr. Bu durumda halkı işin içine katarak büyük bir ayaklanma, “halk savaşı” başlatmak umulmuş olmalıdır.
Bölgeden her gün şehid haberleri geliyor. Tabiî olarak terörist kayıpları da var. Arada sivil halktan da ölenler oluyor...Şu ana kadar halkın işin içine karıştığına dair ciddi bir emare yok...
Terörün böyle bir ortamda varacağı yer ne olabilir?
Devlete diz çöktürmek mi?
Türkiye demokratik bir devlet olmasa idi, bu kanlı oyun bu kadar uzun sürmezdi. Nitekim İran, kendi teröristlerini bildik metodlarla kolaylıkla yola getiriyor. Türkiye demokrasi içinde kalarak, insan haklarına riayet ederek gayri nizami unsurlara karşı nizami bir karşılık veriyor. Bu kirli savaş böylece ne kadar sürebilir ki?
Dünyanın her yerinde teröre destek olmak büyük suçtur. Fakat Türkiye’de böyle bir suç olmadığı görülüyor. Terörün parelel partisinin yöneticileri terörü öven, teröristleri yücelten, ölülerine sahip çıkan tavırlarıyla Türkiye’nin demokratik hayatını zehirlemekten başka bir şey yapmıyorlar. Bir eliyle askere ateş eden örgüt, diğer eliyle devlet nimetlerini devşiriyor, devlet koruması altında istediği yerde propaganda yapabiliyor.
Türkiye gerçekten demokratiklikte örnek aldığı ülkeleri kat kat aşmış bir devlet. Benzer durumlar İngiltere’de, Almanya’da, Fransa’da veya ABD’de görülse, bu ülkelerinin tepkilerinin Türkiye kadar yumuşak olmayacağı kesindir. Çok daha hafif olaylar karşısında dahi bu ülkelerin gösterdiği şiddetli tepkiler hekesin malumu.
Bu kanlı tiyatroya son vermeliyiz. Bunun en kolay yolu, bölge halkının teröre dur demesidir. Bugüne kadar yaygın olmamakla beraber böyle tepkiler ortaya konulmuştur. Bunun umumileşmesi, yaygınlaşması sonucu belirler. Bunun için, daha doğrusu halkın bezginliğinin işba noktasına gelmesi için zamana ihtiyaç var.
Halk terör örgütünün yönetimini seçebilir mi?
Bu ihtimali varit görmüyoruz. Türkiye’de demokratik düzenin sağladığı rahatlık içinde yaşamaya alışmış, belli bir refaha erişmiş olan halkın baskıcı ve totaliter bir yönetimi reddedeceğini düşünüyoruz.
Elbette “bu ihtimal hiç mümkün değildir” demiyoruz. Etnikçilikden ötürü böyle bir yönetime razı olunabilir! Ama bunun bölge halkı ile sınırlı kalmayan acı sonuçları olacağını asla akıldan çıkarmamak gerekiyor.
Türkiye her şeye rağmen, etnik ayırımı sistemleştiren bir ülke olmamıştır. En kötü zamanlarında bile hür türlü etnik menşeden vatandaşlar yönetimde yer almış, her türlü tahsil kademesinde okumuş ve ülkenin istediği yerine yerleşebilmiş, mal mülk ve iş güç sahibi olabilmiştir. Güneydoğu halkının seçimi, bütün bunların tersine çevrilmesini gerektirecek kadar olumsuz bir noktaya varamaz. Bu yüzden terör örgütünün halkı işin içine katarak bölgeye hakim olması, ihtimallerin en zayıfı.
Bu durumda, kanlı oyunu seyrederken rol kesen demokrasiden, barıştan, özgürlüklerden bahseden siyasi uzantıların tahrikâr tutumlarının bir hukuki sonucu olmalıdır. Eğer 1 kasım seçimleri onların defterini dürmekle sonuçlanmazsa, bu sonucun çok da geçikmeyeceğini tahmin edebiliriz.
İsmini anarak sütunlarımızı kirletmek istemediğimiz “eş başkan”, bir Avrupa ülkesinde şu anda çok sayıda memleket evladının katline yol açan “demokratik özerklik”i öyle masum bir ifadeyle anlatıyor ki, bulunduğumuz şehirlerda özerklik hendekleri açasımız geliyor!
Silahlı güçler kanlı bir oyun sahnelerken, eş başkan komedyenlikte büyük başarı sağlıyor. Ne diyor bakın: “Biz sadece Kürtler’e özerklik istemiyoruz. Türk seçmene de özerklik vaat ediyoruz”. Tek adam sistemi yerine, yerinden yönetim modeli istiyorlarmış. Türkiye için en uygun birlikte yaşama modeli özerklikmiş. Bu “Herkesin yönetime katılabileceği, bölünmeden, parçalanmadan bir arada demokratikleşmenin sağlanabileceği, çağdaş bir model” imiş. Peki bu kadar muhteşem bir modeli benimsetmek için ille de silah kullanmak mı gerekiyor?
Türkiye’de mahalli idarelerin zaten yönetim özerkliği var. Bunun genişletilmesi düşünülebilir. Fakat bunun çukur kazarak, yollara mayın döşeyerek ve asker polis öldürülerek gerçekleştirileceği hangi kitapta yazıyor?
Sizin hamakatınız konusunda bir şey söylemek istemiyoruz, fakat halkımız bu sözlere inanacak kadar ahmak değildir!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.