Baasçı Dindarlar
El cunun funun’ yani delilik çeşit çeşit dedikleri gibi Baasçılık da rengarenk. Elvan elvan. Yok, yok. Kırk ambar gibi ne ararsan bulursun derde devadan gayrı. Yazının başlığını ‘ Esadçı Kazım’ koyacaktım lakin Baasçı/Esadçı dindarlığın Kazım’dan ibaret olmadığını gördüm. Başlığı kişi üzerine bina etmekten sakındım. Dindarlar arasına sinmiş bir Esadçılık illeti var. Bunlar arasında kendisini Nurcu olarak tanımlayan da var. İsim müsemma bahsine girmek istemiyorum ama artık Risale-i Nur’u en çok kimi nurcuların tahrip ettiğini söyleyebiliriz. Bir eksen kayması yaşıyorlar. Fetret devrinin uzun sürmesi bazı hassasiyetlerin kırılmasına neden oldu. Bundan dolayı duru bakış kayboldu, bulanık bakış havaya hakim oldu. Bu itibarla ‘Baasçı dindarlar kümesi’ deyimi şaşırtıcı olmakla birlikte Arapların deyimiyle doğrunun ciğerine isabet ediyor. Halim selim gördüklerimiz bile vicdanları titremeden düşmanlık uğruna katliamcıları aklayabiliyorlar. Bu da çizgi kırılmasına işaret ediyor. Mesele zamanla hak ve hakikat zemininde çıkıyor asabiyet zeminine dökülüyor. Tuzun da bozulduğu tatsız tuzsuz günlerden geçiyoruz. Dinsizlik ve anarşi karşısında bile kılları kıpırdamıyor ve ezberleri bozulmuyor. Bu yolla hakkı temsil zeminini kaybediyorlar. Dolayısıyla ‘ Esadçı Kazım’ başlığını anonime çevirdim. ‘Esadçı Kazım’ değil, Kazım’lar ordusuyla karşı karşıyayız. Zeminine yabancılaşmış ve geleceğini veya ittihad-ı İslamı Avrupa’da arayan kafası ve karışıklarla dolu bir ortam. Bunlara Mevlana gibi demek lazım: Ey Hacı bu yol Kabe’ye değil, Hotan’a çıkar! Ya da İbrahim Ethem’e hatıftan gelen ses gibi: Yaratıcı atlas döşeklerde aranmaz!
Bunlar devrime karşı darbe zemininde yürüyorlar.
Bu zümre, kurallar demetini unutarak İslam adına geride sadece insan hakları ve demokrasi talebi bırakıyorlar. Ama fiiliyatta ve süreçte AKP’yi ya seçimle ya da terörle bitirmek isteyenlerin kervanına katılıyorlar. En tehlikeli adam tipi halim selim göründüğü halde azgınlara ve mütecavizlere arka çıkandır. Bu kimseler ayrıca demokrasi ile Bediüzzaman’ı birbirine harmanlıyorlar. Böylece sonunda hakikatler billurlaşmak bir yana buharlaşıyor demokrasi Bediüzzanman, Bediüzzaman demokrasi haline geliyor. Hatta zaman zaman demokrasi duraklarında Haydar Baş ile bile karşılaşmaları ve buluşmaları mümkün hale geliyor. Duruşlarını sorduğunuzda ‘geleneği bozmadık’ cevabını alıyorsunuz. Bu gelenek daha ziyade mazide Demirel çizgisiyle örtüşüyor asimetrik günlerde bazen de Haydar Baş çizgisiyle karşılaşıyor. Halbuki, Haydar Baş ne demokrasi kalıplarına ne de Risale-i Nur kalıplarına uyuyor. Onlar ise müsemma olmasa bile isim üzerinden paralele düşebiliyorlar! Dolayısıyla Risale-i Nur adına geride bir zahirperestlik veya lafızperestlik kalıyor. Şeriat İslam hukuku meselelerinde ise lafızperestliğin dışında yoğun ve kesif tevilatla batiniliğin kıyılarına vuruyorlar.
Arap Baharı’ndan sonra bu kesim deccaller ve cebbarlar safına savrulmuşlardır. Dahilde, Deccal adına yağmurdan kaçarken çevrede doluya tutulmuşlardır. Suriye’de kilitlenmeden ve akan kandan Obama, Putin, Ali Hamaney, Esad gibilerin yerine Erdoğan’ı tek sorumlu ilan ediyorlar ve kırmızı koltuğa oturtuyorlar. Erdoğan hatasız mı? Kimse bunu söyleyemez. Lakin ona kendi günahlarını ve hatalarını yükleyin. Esad’ınkileri değil. Sorsanız ağızlarından ‘bir günahkara başka bir günah yüklemeyin’ ayeti dökülür. Lakin pratiğe, uygulamaya gelince suçlulara değil, muhaliflerine her türlü günahı yıkarlar ve yüklerler! Ters giden bir şey var. Adalet tevzii. Bunun sonucu Risale-i Nur’un cazibiyetini de körlediler ve söndürdüler. Üzerine kalın bir sis perdesi çöktü. Sis perdesi altından hiçbir şey berrak gözükmüyor. Esad’ı serapa masum Erdoğan’ı serapa suçlu ve kabahatli görüyorlar. Buna nasıl karar veriyorlar? Risale-i Nur’un ölçüleriyle mi yoksa heva ve hevesin dürtüleriyle mi?
ABD’deki Neeconlar da buradaki Kazım Bey veya Ekrem Dumanlı gibi düşünüyor. IŞİD’in zuhurundan Hillary Clinton’ı sorumlu tutuyorlar. Neymiş, Esad’ı arkasında sıkı durmayarak boşluk doğmasına ve boşlukta IŞİD’in zuhur etmesine zemin hazırlamış! Bu suçlamalardan katil yardakçısı Obama bile kurtulamıyor. Neymiş Obama da Irak’tan erken asker çekmeye razı olmuş ve menhus gelişmelerin önünü açmış. Demokratlar da bunlara ağzının payını veriyorlar. Küçük Bush’un iktidarı dolmadan Irak’tan asker çekmek üzere Iraklılarla müzakere yürüttüğünü hatırlatıyorlar. ABD’deki şablonu Türkiye’ye uyarlayabilirsiniz. Ne derseniz deyin hak, tarafgir Baasçıları teskin etmeyecektir. Onların derdi hakka teslim olmak değil, hakkı teslim almaktır. Risale-i Nur’un temel prensibi hakkaniyet adına müspet harekettir. Burada ise topuzcular müspet hareketi baltalamış bulunuyorlar. Bunlarda Demirel muhabbetinin yerini Erdoğan nefreti almıştır. Belki de bu kesimlere yapılabilecek en doğru tavsiye Bediüzzaman’ın yakasından düşmektir. Belki böylece Risale-i Nur’la tanışmamış kesimler daha sağlıklı bir tanışma zemini yakalayabilirler. Erdoğan’ın günahı Erdoğan’a, Esad’ın günahı Esad’a, sizin saptırmalarınız size aittir. Lakin bunu Bediüzzaman adına yapmayın. Milletin umum malını zayi etmeyin. Esad da sizin gibi Erdoğan’ı suçluyor. Bedava onun avukatlığına soyunmayın. Bir siyasi partimiz de Esad ile Sisi’yi birbirinden ayırıyor ve Esad’ı kayırıyor. Halbuki, Menar Kanalında Esad, Sisi ile alakalı olarak ‘ikimiz bir fidanız’ şarkısını terennüm ediyordu. Lütfen, biraz hakkaniyet ve samimiyet.
Dindarlık adına irtifa kaybediyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.