11 Eylül’den 14 Yıl Sonra
Artık daha az dış politika konuşuyoruz; iyice içimize kapandık... 7 Haziran sonrası tırmanan terör, verdiğimiz şehitler ve tansiyonu yüksek iç siyasi gündem, geçmiş muhasebesi ve gelecek planları yapmaya da, çevremizde olan biteni doğru okuyup strateji geliştirmeye de engel oluyor. Hemen her konu güvenlikleştirilirken toplumdaki ‘güvenlik’ ve ‘gelecek’ kaygıları siyasi zemini daha da kayganlaştırıyor…
Böyle hassas bir ortamda genel kurulunu yapıp kan tazeleyen ve aynı genel başkanla devam etmekle birlikte yeni bir yönetim kadrosu da kuran Ak Parti, 1 Kasım keskin virajını 7 Haziran kayıplarını telafi ederek dönmek istiyor.
Şüphesiz yeni bir dönemi inşâ etmek istiyorsanız geçmiş muhasebesini cesaret ve basiretle yapmalısınız. MKYK listesini yenileyerek ilk aşamayı kazasız geçen Ak Parti’nin asıl ve çok daha önemli imtihanı milletvekili aday listelerinin belirlenmesinde yaşanacak. 7 Haziran öncesi yapılan bazı hataların 1 Kasım öncesi telafi edilmesi, hâlâ siyasetin en önemli oyun kurucusu olan Ak Parti’yi bir kez daha tek başına iktidar yapabilir. Bekleyip göreceğiz…
KARANLIK TUZAKLAR
Bu sürecin en önemli faktörü olan Cumhurbaşkanı Erdoğan liderliğinin yıpratılması için küresel bir kampanya yürütüldüğü artık çok açık. Bir yandan Türkiye’nin terör örgütü DAEŞ’le irtibatlandırılması, öte yandan PKK ile mücadelesinin zayıflatılmasına çalışılması bu kampanyanın en önemli iki ayağı. Türkiye’deki toplumsal fay hatlarındaki stresin terör örgütleri ve destekçilerince sürekli yükseltilmesi ise bu kampanyanın nihâî hedefe ulaşması için planlanan en tehlikeli adımı.
Son zamanlarda ‘iç savaş’ ve ‘darbe’ taleplerinin farklı mahfillerce dillendirilmesi, Türkiye’nin Mısırlaştırılması yahut Suriyeleştirilmesi senaryolarının zeminini hazırlamaya yönelik yürütülen psikososyal bir operasyon.
Türkiye, Irak-Mısır ekseninde son zamanlarda daha da belirginleşen küresel dizayn çalışmalarına engel olacak politikalarında ısrar ettikçe bu operasyon şiddetlenerek devam edecektir. Bu durum, Türkiye’nin ve Türkiye’nin içinde bulunduğu bölgesel ittifak ilişkilerinin henüz bölgede etkin, oyun kurucu ve merkezi bir aktör kapasitesine ulaşamadığını gösteriyor.
Tam da böyle bir atmosferde Erdoğan’ı tecrit etme ve etkisizleştirme amaçlı iç siyasi hamlelerin şimdilik boşa çıkartılması Türkiye’yi tökezletmek isteyen odakların heveslerini kursaklarında bıraktı.
ELVERİŞLİ ARAÇ: DAEŞ
11 Eylül hadiselerinden sonra önce Afganistan’ı, sonra Irak’ı işgal eden ABD, 11 Eylül sonrası jeostratejik hesaplarını hayata geçirmek için yürüttüğü operasyonları gerekçelendirecek zihnî güncellemelere artık ihtiyaç duymuyor. Çünkü özellikle Irak işgali, uzun yıllar bölgede siyasi operasyon yapılmasını sağlayacak elverişli şartları doğurdu: ‘Mezhepçi terör’ün her türlüsünü uygulayan Irak merkezi hükümetinin icraatları, işgal kuvvetlerinin vahşi uygulamaları ve Şii milis örgütlerinin katliamları DAEŞ gibi ‘sihirli’ bir terör mekanizmasını ortaya çıkarttı. Şimdi bölgede siyasi bir hesabı olan her aktör kendisini DAEŞ’e göre konumlandırarak politikalarına meşruiyet kazandırmaya yahut hasımlarını DAEŞ üzerinden harcamaya çalışıyor. Mısır darbesinin mimarının kendini terörle mücadele eden bir kahraman gibi gördüğü bir zeminde terör örgütleriyle amansız bir mücadeleye girişen Erdoğan teröre destek vermekle suçlanabiliyor mesela.
11 Eylül’den 14 yıl sonra Türkiye ve İslam Dünyası çok daha zor bir girdabın içine çekiliyor.
Kurtulmak ve kurtarmak hâlâ bizim elimizde…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.