2071 Hedefi
Günümüz bilgi çağında, internet, medya ve sosyal medya tesiriyle sel gibi globalleşmeye doğru akan insanlar, dünyadaki farklı kültürlere yelken açarken, bilimin inkişafıyla ufku da açılmaktadır. Biz kimiz? Nasıl bir milletiz? Nereden geldik, nereye gidiyoruz anlamında kimlik soruları ve gelecek hedefi gündemdedir. Çok kritik bu dönemeçte VATAN, MİLLET VE ÜMMET MEFKÛRESİ, 2071 HEDEFİ irdeleniyor.
Sultan Alparslan’ın 1071 yılında, Malazgirt’te Bizans karşısında muhteşem zaferiyle, Anadolu’nun kapılarını Müslümanlara açarak vatan edinmenin bininci sene-i devriyesi, çok mühim bir dönemeçtir. Büyük düşünen şuurlu kişiler, bu hedefi görüp, o ruhu iyi analiz ederler.
Malazgirt zaferinin kahramanları arasında, Türkler haricinde, başka Müslüman devletlerin askerleri de vardı. Pek çok Müslüman Kürt beyleri ve Arap emîrleri, cihâd için Sultan Alparslan’ın emrine girmişlerdi. O gün “Müminler ancak kardeştir” Hükmü, onların benliklerini kaplamış, ırk ve kavmiyet mefhumu unutulmuş, bütün kalpler aynı iman ve aynı heyecanla çarpmıştır.
Ne ulvî, ne muhteşem bir hedef!!! Irk, renk, dil gibi farklılıkları bir tarafa bıraktırarak, cihan-şumul bir gâye etrafında toplayan İslâmiyet; o gün 1071 de Malazgirt ovasında Türk’ü, Kürd’ü, Arab’ı ve diğer kavimleri ümmet mefkûresi etrafında kenetlemişti. Bugün de aynı imanla 2071 hedefine kenetlenmeliyiz.
Malazgirt ovasında 200 bin kişilik donanımlı Bizans ordusu karşısında, 50 bin kişilik sayıca az fakat inanmış, mâneviyatı kuvvetli Türk ordusu vardı. Dökülecek kandan sorumlu olmamak için, Alparslan sulh teklîfinde bulunmuş, mağrur Bizans İmparatoru R.Diojen: “Ben ve ordum İsfehan’da, atlarım da Hemedan’da kışlar” diyerek reddetmişti.
Savaştan önceki gece, Sultan Alparslan gözyaşları içinde secdeye varıp;”Allah’ım seni kendime vekil yapıyor, azametin karşısında yüzümü yere sürüyor, senin rızan için savaşıyorum. Niyetim hâlistir. Bana yardım et, ordumu muzaffer eyle” diye yalvardı.
İlk gün cephede hep birlikte Cuma namazı kılındı. Duadan sonra beyaz elbisesini giyen Alparslan, atının kuyruğunu bağladı, atına bindi, askerlerine dönerek; Ey askerlerim! Eğer şehid olursam bu beyaz elbise kefenim olsun…” diye seslendiği an, heyecandan titreyen mücâhitler hep bir ağızdan “Allah seni başımızdan eksik etmesin Sultanım” dediler.
Kahraman askerlerini bir baba şefkatiyle süzen Sultan Alparslan şöyle seslendi; “Küffarın sayısı çok, silahları fazla. Bizim sayımız az, fakat Allah bizimle. Burada sultan yok, ben de sizlerden biriyim. İsteyen dönüp gidebilir, onlara hakkımızı helal ettik.” Ok gibi gerilmiş gâziler hep birlikte “Hâşâ! Ölmek var, dönmek yok Sultanım” diye haykırdılar.
slam dünyasının başı olan ve birliğin temsilcisi Halîfe, İslam ülkelerine câmilerde okunmak üzere bir hutbe ve dua metni göndermişti. Bu metin İslam dünyasının her bölgesinde okunmuş ve aynı anda yüzbinlerce el, Alparslan’ın zaferi için Mevlâ’ya açılmıştı. Şöyle deniyordu:
“Allah’ım! İslâm sancağını yükselt ve İslâm’a yardım et. Şirkin başını ezmek ve kökünü kazımak suretiyle onu mahvet! Sana itaat ve kulluk için canlarını fedâ edip, kanlarını esirgemeyen mücâhidlerini kuvvetlendirerek yurtlarını emniyet ve zaferle doldur. Yardım ve inâyetini İslâm ordularından esirgeme. Müminlerin emîri’nin senden dileğine yardımını esirgeme ki, o, bu sayede senin hükmünü yürür, şânını yayılır kılsın. Senin dinini şerefli ve ulvî tutabilmek için, onu lütuf ve te’yidinden mahrum etme…”
Anadolu ve Rumeli’yi ebedî vatan kılmak için, İslâm birliğini sağlamak ve fitneyi ortadan kaldırmak arzusuyla hareket eden Osmanlı Hükümdarı Yavuz Sultan Selim Han da, 1514 de Çaldıran ovasında Şah İsmâil’i aynı ruh ve imanla dize getirmiş ve bu topraklara Müslüman Türk Milletinin mührünü vurmuştur. Malazgirt’te olduğu gibi, Çaldıran’da da Türk’ü, Kürd’ü, Arab’ı ve diğer Müslüman kavimler bir ve beraber olmuştu.
Bu ruh ve imanla Çanakkale, Dumlupınar ve Sakarya savaşları ile Millî mücadele kazanılmıştır. Bugün bu sebeple 2071 hedefi önemlidir.
Ülkemiz, milletimiz, Siyonistlerin ve haçlı emperyalistlerin kuşatması altındadır. Bizans oyunları oynanmaktadır. Teröristler ve diğer gizli açık maşalar, kuklalar koordine halinde saldırmaktadırlar. Birliğimizi bozup kaos ve istikrarsızlığa sürüklemek suretiyle bizi boğmak istiyorlar. Söz konusu vatan ise gerisi teferruattır diyerek kenetlenmek zorundayız. Geçen 7 Haziran seçim sonuçları düşmanları sevindirmişti. Kalede gedik açtıklarını düşündüler. İnanıyorum ki, 1 Kasım’da gereken cevap verilir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.