D.Mehmet Doğan

D.Mehmet Doğan

Milleti Anlamak İçin Bildiklerinizi Unutun, Sıfırdan Başlayın!

Milleti Anlamak İçin Bildiklerinizi Unutun, Sıfırdan Başlayın!

1950’den beri değişmeyen bir hava: Geniş kitlelerden habersiz, kendi dar çerçevesindeki gücüne güvenerek çoğunluk etkisi uyandırmak... Çoğunluğun reyini kendi hakkı saymak. 1950’de DP karşısında hezimete uğrayanlarla 1 Kasım seçimlerinde mağlubiyeti televizyon konuşmacısı olarak milletin gözü önünde yaşayanlar aynı fasileden geliyor...

İttihatçıların kötü mirasını sürdüren Cumhuriyet seçkinleri onların “millet namına” diye başlayan dayatmalarının da mirasçısı oldular. Millet istediği için Sultan Hamid tahttan indirildi! Son büyük Osmanlı padişahına söylenen şu idi: “Millet sizi istemiyor!” Oysa millete sorulsa idi, muhtemelen halkın yüzde seksenden fazlası Adülhamid’e destek verirdi. 

“Millet böyle istiyor” diye millet devre dışı bırakılarak cumhuriyet ilan edildi. “Millet istiyor” diye inkılaplar yapıldı, harflerimiz değiştirildi...

Millet şapkayı da istemedi, harf inkılabını da... Millet Millî Mücadele’yi zafere ulaştırdıktan sonra iş ve aş derdinde idi. Fakirlik en büyük sosyal mesele idi. Halk 10 yıl sürekli savaşmış, büyük kayıplardan sonra elde kalan Anadolu topraklarını sonuna kadar savunmuştu. Bu zaferin üstüne eğitim-öğretim seferberliği, ekonomi seferberliği yapılabilirdi. Ülkenin iktisaden ayağa kalkması, gücünü toplaması, ihmale uğramış maarifin yoluna sokulması ancak böyle olabilirdi. 

Cumhuriyetçiler sosyal sıkıntıları gidermek ve ülkeyi kalkındıracak hamleler yapmak yerine zıtlaşma temelli inkılap uygulamalarına giriştiler. Bugün hâlâ bu tercihin makul sebeplerini bulmakta zorlanıyoruz. 

Neden yoksul, perişan, aç çıplak Türkiye şapkayla, fesle, sarıkla uğraşsın? Kılık kıyafet dayatmaları yerine okul, yol, işyeri açma seferberlikleri yapılmalıydı. 

Birincisi halkın kendi kendini yönetimine daha uygundu. Fakat halkın kendi kendine yönetimi yerine halkı halk adına -halka rağmen- yönetmek yolu seçildi. 

Türkiye’nin bin yıllık meşruiyet zeminleri yerine sentetik yapılar konulmaya çalışıldı. Bin yıllık tarihin milletle dini nasıl iç içe geçirdiği görülse bile, yok sayıldı. 

Türkiye’de azınlık oligarşisinin meşrulaştırıldığı dönemlerde bu büyük bir problem teşkil etmiyordu. Bütün dünyada küçük elitlerin büyük kitleleri yönetmesi şeklinde uygulamalara rastlanmaktadır. Hatta, İslâm dünyasını kontrol eden dünya güçleri, İslâm ülkelerinin azınlıkların yönetimi altında olmasını çıkarlarına daha uygun görmektedir. Tabiatıyla bu yönetimler kuvvete dayanarak, dış desteğe dayanarak var olabilmektedirler. 

Tek parti dönemi Türkiye’sinde aydınlar ülkeyi istedikleri gibi yönetme konusunda tamamen hürdüler. Meşruiyet çerçevesi ona göre kurulmuştu. Onlar kendileri dışındaki halk kitlesinin düşünce ve inanç hürriyeti dahil her şeyi üzerinde tasarruf etme yetkisine sahiptiler. Kendi yaptıkları Anayasa’da yer alan hürriyetleri kullanma konusunda sadece kendileri ehildiler. “Devrim” denilen halkın inanç ve değerlerini hiçe sayan uygulamalar bu seçkinler tarafından her türlü güç kullanarak gerçekleştirildi. 

Türkiye’yi bir azınlık olarak, fakat çoğunlukmuş gibi yönetmeye alışmış olan aydınlar, bugün demokrasi icabı kendini göstermeye başlayan Müslüman halkın kimliğini kendi “laik” kimliklerine bir tehdit olarak görüyor ve kabul etmeye yanaşmıyorlar. Kendi bilgileri, birikimleri ve akılları ile büyük kitlelerin davranışlarını belli kalıplara sokarak hükümler veriyorlar ve elbette her defasında yanılıyorlar. 

Onlara tavsiyemiz şu: Bildiklerinizi unutun! Sıfırdan başlayın. Belki o zaman halkın neyi neden böyle yaptığını anlamanız mümkün olur. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
D.Mehmet Doğan Arşivi