“Ya Tahammül Ya Sefer'den Bize ‘İstikrar’ Düştü!”
Sivas’ın soğuğu gibi, eriyip ılıtmayan, gevşetmeyen ve diri tutan fikirli şair dost Memduh Atalay “Hayırlı ömür dilemiş ve Göktürklerden günümüze tüm Türklerin, devrimci olanlarının selâmı ile selâm…” göndermiş, aleykümselâm, aldım başıma koydum.
Sonra da: “Hâlinden memnun bir devrimci (Marksist-sol mânada değil) en kötü muhafazakârdır. Devrimcinin hayatında istikrara yer yok” demiş ve bu fakiri “ilk kez tenkid eden bir yazı yazdığını” beyan etmiş.
Ne kadar sevindim ey azizan! Tenkide çok muhtacım şu sıralar. Keşke tenkidini ilk defa değil, çok defa yapsa idi, fikir ve muhayyilemin güçsüzlüğüne derman olurdu, inanınız.
Yayan yapıldak ve telâşlı bir şekilde fikir hayatına ve memleket meselelerine dair görüşler irad eden vecdli fakiri mizana çekmek, tenkid etmek bir ikram, bir iyiliktir.
Fikirli şair dost daha iyi bilir ki bizde, tenkidi kelime mânası ile yapabilen kalmışsa kendisi gibi, bahtiyarlık fakir için. Tenkidlerinin devamını, naçiz düşüncelerimin ve duruşumun tashihi için heyecanla bekliyorum.
Fikir ve gönül dostum Memduh Atalay’ın son derece duygulandığım ve ayrıca “iyi yazı” numunesi olan “Ya Tahammül Ya Sefer’den Bize ‘İstikrar’ Düştü!” başlıklı tenkidnâmesini sizlere sunuyorum:
“Herkesin bir hikâyesi bir de hikâyecisi vardır şüphesiz. Benim hikâyem YA TAHAMMÜL YA SEFER’dir hikâyecim de son eserlerindeki çala kalemliği saymazsak Mustafa Kutlu’dur.
Aslında ‘futboldan taharet’ anlayışına sahip olan bu satırların yazarı ilk darbeyi hikâyecisinden yedi. Murat Ağabey'i, Dâva Delisi Kerim'i bir şaheser kahramanı olarak üretebilen Mustafa Kutlu'nun futbol yazıları yazdığını görünce zaten bir hançer yemiştim ama kader kimine mağlubiyet kime galibiyet yazar ya biz mağluplar safında olarak daha ötesini de görecekmişiz meğer. Gördük elhamdülillah!
Ya Tahammül Ya Sefer'in Murat Ağabey'i elbette hayatta karşılığı olan bir karakterdi. Herkesin Nuri Pakdil'den Sezai Karakoç'a, Gemuhluoğlu'ndan Nurettin Topçu'ya ağabeyleri vardı. Benim dahi bir ağabeyim vardı. Soy kardeşliğinin bittiğini, soy kardeşiyle inançta beraber olmayanların fikir kardeşliğinin asude gölgesinde barındığını bilenlerdenim. Ve dahi bunu özellikle vurgulayan bir beni âdem olduğuma cümle ahbap da şahittir.
Ben şimdi ağabeyimin nerden nereye düştüğünü, nasıl ‘istikrar’ a kurban gittiğini söylerken kurban kelimesini bilerek kullandığımı da itiraf etmeliyim:
‘Can taşıma liyakatini canların canı uğruna…! diye başlayan Necip Fazıl nefesinin üzerimizde tesiri devam ederken ve dahi bu fakirin ağabeyinin akraba adayları olduğunda bile siyasete bigane kalırken şimdilerde ‘ateş dilli kelâmcılığı’ ile maruf zatın tesiri ile hem taraf olduğu hem de sandıktan ‘zafer’ çıkması için dua ettiği ve dahi seçim sonuçlarını izlemek üzere gecenin bir yarısında kendisini siyasete düşüren zatın evinde konuk olduğunu öğrenmiş bulunmaktayım.
‘Ey azizan’ hitabını da ağabeyimden ödünç alarak açtığım bu yarayı size göstereyim ve âcilen bir buçuk porsiyon cevizli ve fıstıklı baklava siparişi vereyim nasılsa kimse olduğu yerde değil. Hatta evdeki biberleri de dökeyim türkü kasetlerimi de atayım ki mâziden ve ağabeyimin eski hâllerinden iz kalmasın da şöyle rahat insana huzur veren müzikleri dinlemeye terfi etmiş olayım.
Aslında bunları yazarken bendeniz de ‘istikrar’ kaygısı taşıdığımı belirtmeliyim! Nedir benim ağabeyimi makamından düşüren bu istikrar dedikleri kavram? Lügatler diyor ki: ‘Arapça’dan geçme. Kelime anlamı aynı kararda, biçimde devam etme, kararlılık demektir. Genel ekonomik faaliyetlerde daralma ve aşırı genişleme gibi ciddi bir dalgalanmanın görülmemesi durumunu ifade eden iç ve dış istikrar diye ikiye ayrılabilir. Kelime anlamına bakarsak mahvolduğumuzun resmidir. Çünkü mesele hem ekonomik hem de mevcudu muhafazaya çıkıyor ki dayan dayanabilirsen!
Ah mâzi, ah hafıza, ah devrimci söylemler ah ki ne ah! Neydi abim bize söylediğin devrimcilik, neydi acı biber hikâyeleri neydi efendim? Yemen ve Celal Oğlan hüznüne ne oldu de hele! Genel ekonomik faaliyetlerde daralma ve aşırı genişlemeye nasıl düştük! Söylemimizde, eylemimizde hatta seçmenliğimizde ekonomik toz olabilir miydi? Biz çay ve tütünden ateşli fikirden tabanca sıktıran düşünceden başka saiklar taşıyabilir miydik?
Allah’ın en sevgili kulu, müjdecimiz kurtarıcımız efendimiz ne demişti ve biz nerden başlamıştık efendim, mâziden bir levha ile arz edeyim abi eğer sesim istikrar şamatasından zatınıza ulaşabilirse:
Peygamber efendimiz bir hadisinde Müslüman olmanın elinde kızgın koru tutmak gibi olacağı bir zamanın geleceğini haber veriyordu. Tıpkı yeterli gücü ve imkânı bulunmayan Hz Peygamberin o dönemin iki süper gücü olan Bizans'ı ve Pers'i, Allah'ın hükümranlığının yegane kanununa göre yaşamaya davet ettiği zamandaki gibi. Bugünkü meydan okumanın da ondan büyüklükte ondan kalır yok.
Çünkü dünyanın efendisi ve değer yargılarının tek yaratıcısı olduğundan böylesine emin olan şu Batı'ya, şöyle seslenerek meydan okumak gerekiyor:
-İçinde Allah'ın bulunmadığı ekonominizin vahşi usul ve uygulamalarını artık istemiyoruz!
-İçinde Allah'ın bulunmadığı siyasetlerinizi, milliyetçiliklerinizi, bloklarınızı, terör dengelerinizi de artık istemiyoruz!
-İçinde Allah'ın bulunmadığı, gayelerimizle ilgili sorulara cevap vermekten aciz pozitivist bilimciliğinizi de artık istemiyoruz!" Mâzide biz buradaydık abi! İstikrar bizim için kullanmaktan imtina edeceğimiz bir kelimeydi.
Hangi “AK kelamcı, AK müdür, AK sosyolog, AK doktor” kanına girdi de istikrar için seçmen kılındın ve dahi seçmen gibi sevinç duydun abi?
Serbest piyasa ekonomisini hürriyet, tabiatı tahrip etmeyi ilerleme, eşitsizliği artıran üretimi kalkınma sayan global dünya düzeninden pay almaktan başka bir icraat görmemişken elimizde kor kalmamışken eklektik bir şekilde evrilmişken derdimize yanacağımıza istikrar kaygılarını kim aşıladı sana abi?
Biberimiz, Yemen ve Celal Oğlanımız, tatlıdan koruduğumuz fikrimiz istikrar kaygısının içinde yer alıyor mu? Hâlinden memnun olan devrimciden daha kötü muhafazakâr olamayacağını senden öğrendik ama görüyorum ki Ya Tahammül Ya Sefer'in Murat Ağabeyi en sonunda yemek kitabı basarak yarama tuz basmıştı Ahmet Abi! Şimdi rivayete göre soyka dolar seni istikrar kaygısına sevk etmiş diye yaramı soğutmam ve cephe arkadaşımı kaybetme acımı dindirmem mümkün mü?
Devrimi kredi kartları yaptı Ahmet Ağabeyim! Biz kaybettik. Önümdeki tatlı tam kıvamında, türkülerin aşıladığı hüzün de yok. Eyvallah abi huzura erdik! Ama bir sorum var abi: Dolar düşünce dinimiz yükselir mi?”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.