Askere gelince yalaka... Erdoğan’a falaka!
Atalarımız, ne güzel demişler... "Bağda izin olsun, üzüm yemeye gözün olsun" demişler... Öyle değil midir, bir insanın "üzüm" yemesi için, "bağda izi"nin olması, en azından bir "çapa" yapması veya "ot" yolması gerekmez mi?.. Peki, "bağda izi" olmadığı halde "üzüm yemekte ısrar" eden birinin yaptığına ne denir?.. Elbette "yüzsüzlük" denir, elbette "arsızlık" denir!.. Öyle ya; hem "emek" harcamayacak, hem de "meyve" yemeye kalkacak!..
Buna düpedüz "yüzsüzlük" ve "arsızlık" derler!..
Bugün "kartel medyası"nın yaptığı da budur!..
Evet; onlar da düpedüz "arsızlık" yapıyorlar!..
Önce, olayı hatırlayalım:
Malûm, Başbakan Tayyip Erdoğan, partisinin Ankara İl Teşkilatı'nın Bilkent Otel'de verdiği iftar yemeğinde özetle demişti ki;
"Yalan-yanlış yazan medyaya karşı, sizler de kampanyanızı başlatın!..
Bu gazeteleri almayın, evinize sokmayın!"
O YEMEK VE SONRASI
Vayy sen misin böyle diyen!..
Kartel gazeteleri; bütün işi-gücü bırakıp, "Bremen Mızıkacıları" gibi saldırdılar Tayyip Bey'in üzerine...
"28 Şubat Süreci"nden kalma bir anlayışla olsa gerek, "Topyekûn Savaş" açtılar Tayyip Bey'e karşı!..
Kimi "faşizmin ayak sesleri" olarak yorumladı olayı, kimi de "mazlum" rolündeki Erdoğan'ın "zalim" olmaya başladığını iddia etti... Kimisi de; "Allah'ın Erdoğan'a akıl-fikir vermesi" dileğinde bulunacak kadar haddini aştı!..
Tabiî, kimi de, Erdoğan "yasaklı" kalsaydı, "acaba daha iyi mi olacağını" yazma cür'etinde bile bulundu!..
Hem de; zımnen “çürük mal” sattıklarını kabul ederek... Evet, “ayıplı mal” sattıklarını kabul ederek... “Bayat yumurta” veya “kokmuş et” sattıklarını itiraf ederek!..
Öyle ya; Tayyip Bey diyor ki;
“Yalan yazan gazeteleri almayın!”
Peki, kartel ne diye bağırıyor;
“Bu sansürdür, bu ambargodur!”
Demek oluyor ki;
“Yalan-yanlış” yazan, “ayıplı mal satan” sizsiniz!!!
Bundan alâ “itiraf” mı olur?..
Bu yazıların, "Aydın Doğan'la başbaşa yenilen bir yemek"ten sonra tırmanışa geçmesi, şüphesiz ki Tayyip Bey'in "kalemşör" ve "silahşör" suçlamalarını haklı çıkarıyor... Ama, şu da var ki; bunlara "İmPARAtor"un "paralı askerleri" yani "lejyoner"ler demek de mümkün!..
Tüm bunların yanı sıra; "Biz, biat medyası değiliz" diye başlık atan gazetecilerin, "kime biat ettikleri" ve "kimin elini-eteğini öptükleri" de bu olayla bir kere daha günyüzüne çıkmış oldu!..
Günyüzüne çıktı ki;
Bunlar, "sahipleri" olan "Aydın Doğan'a biat" etmişler!
6 HAZİRAN 1997'DEKİ MİLLİYET'İN MANŞETİ
Hayır, hiçbirini yadırgamıyorum...
Yine atalarımızın dediği gibi, nasıl ki; "Gâvurun ekmeğini yiyen gâvurun kılıcını sallar"mış; kartel yazarlarının da "Aydın Doğan'ın kılıcı"nı sallaması gayet normal!..
Normal olmayan şu:
Bugün Tayyip Erdoğan'ın "boykot" çağrısına karşı çıkıp, bu çağrının bir "ambargo" olduğunu, bir "sansür" olduğunu, "demokrasi" ve "basın özgürlüğü"ne saldırı olduğunu iddia edenler, acaba "10 yıl önce" neredeydiler?..
Yazımızın başında dedik:
"Bağda izin olsun,
Üzüm yemeye yüzün olsun!"
Aynen bunun gibi;
"Demokrasi"de ve "basın özgürlüğü"nde "iz"in olsun ki, bugün ahkâm kesmeye yüzün olsun!..
Ama ne "iz"in var, ne "kavga"n!..
Tam aksine;
"Demokrasi" yerine "Tankrosi"ye destek vermişsin!..
"Basın özgürlüğü" yerine, "kara liste"lere ve "ambargo"lara arka çıkmışsın!..
Aynen, Milliyet'in yaptığı gibi!..
Tarih, 6 Haziran 1997.
Günlerden Cuma...
Milliyet'in 9 sütuna manşeti:
"Ordudan ambargo"
Genelkurmay demiş ki;
"İrticacı kuruluşlardan alışveriş yapmayın!"
Peki, "hangileri"ymiş, bu "irticacı"(!) kuruluşlar;
"Kombassan Holding, YİMPAŞ, İhlâs Holding, Asya Finans, Beğendik Mağazaları ve MÜSİAD üyesi firmalar!"
Genelkurmay, tüm birliklere "gizli" damgalı emir göndermiş:
"Adı geçen firmalar kara listeye alınmıştır!..
Bu mağazalardan alışveriş yapmayın ve bu kuruluşlara ihale vermeyin!"
Tekrar hatırlatayım:
"Genelkurmay" demiş bunu!..
Tayyip Bey’in “yalan-yanlış gazeteleri almayın” dediği bir Türkiye’de, Genelkurmay; adeta “Müslüman’ın malını almayın” demiş, iyi mi?!?..
DÜN SANSÜRE DESTEK, BUGÜN ZIRLAMA
Bugün "ambargo" ve "boykot"tan şikâyet eden Aydın Doğan'ın Milliyet'i de, "9 sütuna destek" vermiş "Genelkurmay’ın ambargosu"na!..
Şimdi, söyleyin Allah aşkına;
"Kebapçı"ların ve hatta "Kokoreççi"lerin bile "kara liste"lere alınıp, "ambargo"lara maruz kaldığı o "zulüm" ve "despotluk" günlerinde 9 sütuna "Ordudan ambargo" başlıkları atan bir "gazete"nin ve "o gazetenin patronu"nun, şimdi kalkıp da "Tayyip Erdoğan'ın boykot çağrısı"ndan rahatsız olmaya ve bu çağrıya karşı "Bremen Mızıkacıları" gibi "Topyekûn Savaş" açmaya hakkı olabilir mi?..
Eğer sen, o günlerde "Ordudan ambargo" başlığı atıp da, bu "boykot"a, bu "sansür"e ve bu "zulüm"e destek vermeseydin, bugün ağlamaya-zırlamaya, "faşizmin ayak sesleri" demeye ya da bu çağrıyı bir "zulüm" olarak görmeye hakkın olabilirdi!..
Ama, bu hakkını kaybettin!..
10-11yıl önce kaybettin!..
6 Haziran 1997'de kaybettin!..
Sadece Milliyet değil, "Aydın Doğan'ın tüm gazeteleri" kaybetti!..
Ne yani;
"Ambargo"yu uygulayan "Genelkurmay" olunca, "Çok yaşa!.. Şak şak"tır da, benzeri bir "çağrı"yı Tayyip Erdoğan yapınca "tu kaka" mı?!?..
Genelkurmay'a gelince "yalaka" olacaksın, Tayyip Erdoğan'ı "falaka"ya yatıracaksın!..
Yok öyle yağma!..
Bu, ne "yüzsüzlük"tür!..
Bu, ne "arsızlık"tır!..
Bu, ne "pespayelik"tir!..
Adamlara bakın hele;
"Demokrasi"de "iz"leri yok ama bugün herkesten daha çığırtkan bir sesle "demokrasi nutukları" atıyorlar!..
"Basın özgürlüğü" nedir hiç bilmezler ve hatta semtine bile uğramamışlardır ama, "nasır"larına basılınca "basın özgürlüğü"nü hatırladılar!..
Söyleyin Allah aşkına;
Bir "omurgasızlık" değil midir bu?..
Öyle bir "omurgasızlık" ki;
Tayyip Erdoğan'a gelince "dikleşirler", Genelkurmay'a gelince; "boş bir patates çuvalı" gibi, "postal"ın dibine yığılırlar!..
Bunlar, böyle "demokrat"tır işte!..
Bunlar, böyle "özgürlükçü"dür!..
Severim, böyle “çakma demokrat”ları, “tel maşa özgürlükçü”leri!..
KEŞKE ZAMANINDA HALLETSEYDİ!
Yanarım, yanarım da; "Tayyip Erdoğan, eline fırsat geçtiğinde bunlara neden müdahale etmedi de, şimdi boykot çağrısı yapıyor" ona yanarım!..
Çünkü, en başından belliydi ki;
"Bunlar, saldırı için fırsat kolluyor!"
Biliyorsunuz, Emin Çölaşan, "Kovulduk Ey Halkım" adlı kitabında, Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök'ün, kendisine şöyle dediğini anlatıyor:
"Gene yapmışsın yapacağını.
Aydın Bey çok kızdı yazdıklarına.
Kaç kere söyledim, yazma arkadaş bunların aleyhinde. Bak ne güzel maaşını alıyorsun, ağzının tadını bozma. Biz de keyfimizden susmuyoruz, azıcık sabret.
Zamanı geldiğinde biz bunlarla papaz olmasını biliriz."
Demek oluyor ki;
"Papaz olma" vakti gelmiş!..
Demek oluyor ki;
"Hilton'a imar izni" ve "Rafineri" kurmak için bekleşiyorlarmış... Bu izinleri alamayınca da, malûm kampanya: "Vur abalıya!"
Demek istiyorum ki;
Tayyip Bey, işler bu raddeye gelmeden vurmalıydı "darbe"yi!.. Dikilmeliydi Aydın Doğan'ın karşısına ve "öde" demeliydi; "3 milyar dolarlık vergi kaçakçılığı doğrulandığına göre, bunun cezasını öde!"
Aslına bakarsanız, Aydın Doğan, "vergi kaçakçılığı"nda, fena halde köşeye sıkışmıştı.
Ama '27 Nisan e-muhtırası', Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve erken genel seçim imdadına yetişti.
3 milyar dolar yerine 275 milyon YTL ödediler, iş kapandı.
Tayyip Erdoğan, işte o zaman "Aydın Doğan'ın ümüğü"ne sarılmalı ve "Öde" demeliydi, "Tüyü bitmemiş yetimin hakkını öde!!!"
Ama, yapmadı!..
Şimdi yine seçim havasına girilirken, Aydın Doğan medyası yine yüklenmeye başladı.
"Rafineriye lisans, Hilton arazisine imar ve ucuza kapatılan bir televizyona karasal yayın izni" lâzım!..
"Seçim zamanı hükümet sıkıştırılırsa bunlar hallolur" diye düşünmüş olmalılar.
Başladılar bastırmaya.
BU MU GAZETECİLİK?!?
Söyleyin Allah aşkına;
Bu kavganın "demokrasi" veya "basın özgürlüğü" ile ne alâkası var... Aydın Doğan'ın tek derdi, "bir türlü doymayan gözünü" yeni "ihale"lerle, yeni "kıyak"larla doyurmak değil mi?..
Söyleyin Allah aşkına;
Bunların "gazetecilik"le ne ilgisi var?..
"Gazeteci" dediğin; "fikir haysiyeti" taşır ve bir "haksızlık" olduğunda "kişilerin kimliğine, zaman ve zemin"e bakmadan "tepki" koyar, "isyan" eder!..
Daima "doğru"ları yazar!..
Hem de her yerde ve herkese karşı!..
Peki, "kartel medyası" yaptı mı bunu?..
28 Şubat'ta "postal yalamak"la meşguldü!..
Şimdi de, "Erdoğan'ı dalamak"la meşgul!..
"Ordunun ambargosu"na;
"Yaşa!.. Varol!.. Şak şak şak!"
"Erdoğan'ın boykot çağrısı"na;
"Tu kaka!.. Vur abalıya!"
Yemezler!..
Hadi, başka kapıya!..
=============
Almanya’dan CHP’ye yardım!
Bütün işi-gücü "insanların açığı"nı aramak olan CHP Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu'na dün gazeteciler sormuşlar; "CHP'nin Almanya'daki bir vakıftan 85 bin Euro yardım aldığına ilişkin iddialara ne diyorsunuz?"
Kılıçdaroğlu ne cevap verse beğenirsiniz?.. Demiş ki;
"Benim böyle bir hesabım da yok, param da!.. Ama açıklarlarsa, sevinirim... Belki Almanya'da benim bir hesabım olduğunu da öğrenmiş olurum!"
Lütfen "soru"ya bakın, "verilen cevaba" bakın... Gazeteciler diyor, "Çanakkale Boğazı" Kılıçdaroğlu diyor, "Yandı Kemal'in boğazı!"
Yaa sana "senin hesabını" sormuyorlar ki!.. "CHP'nin hesabı"nı soruyorlar, "CHP'nin hesabı"nı!.. "O hesaba 85 bin Euro yattı mı, yatmadı mı?.. O para Deutscher'de mi, Dresdner'de mi?!?..
Bırak laga-lugayı da, soruya cevap ver!.. Ama veremezler!.. Çünkü onlar "İsmet Paşa ekolü"nden gelmişlerdir!..
İşlerine gelmeyeni asla duymazlar!..