Köln'de cami, Kayseri'de Bizans bayrağı
Bu ülkenin 'kültürel çoğulculuğuna' ne oluyor? 'Farklı' olana saygı ve hoşgörü göstermek, farklılıklarla bir arada yaşamak geçmişte mi kaldı? Nostalji mi sadece?
Kayseri'de belgesel drama çeken bir ekip kale surlarının Bizans bayrağıyla görüntüsünü almak isteyince bir grup vatandaş öfkelenmiş, surlara asılan Bizans bayraklarının hemen indirilmesini istemişler. Sonunda Bizans bayrakları yerine Türk bayrakları ve Atatürk posterleri asılmış.
Bu hikâye marjinal ve istisnai görülebilir belki. Ama ben olanların kültürel çeşitliliğimizin kurumasının bir tezahürü olduğunu düşünüyorum.
Nedir bu korku, telaş? Bin yıllık bir tarihe rağmen bazıları hâlâ Müslüman-Türk kimliğini Anadolu'da misafir mi zannediyor? Bu korku, güvensizlik ve telaşın mantıklı bir temeli yok; 'güvenlik paranoyası'nın parçası bu tür tepkiler. Ülkenin sürekli bir varoluş sorunu yaşadığının altını çizmek birilerinin işine geliyor. Böylece yabancı düşmanı, içe kapanmacı ve otoriter bir toplum ve devlet modeli devşiriyorlar.
Kayseri'deki olay ciddiye almaya değmez belki, ama daha derin ve kapsamlı bir yabancı düşmanlığının ve özgüven yoksunluğunun ifadesi olarak da değerlendirilebilir. Hatırlarsınız, benzer tepkiler 'misyoner' faaliyetlerine karşı da gösterildi, Türkiye'den 'toprak alan yabancılar' konusunda da. Misyonerlik üzerine yürütülen psikolojik operasyonun Trabzon ve Malatya'da nasıl cinayetlere dönüştüğünü gördük. Yabancıların mülk alışlarına ilişkin anlatılanlar da benzer operasyonlardı. Gerçeği aşan bir 'korku' yaratıldı bu konuda da. Sadece 65 bin parça gayrimenkul yabancıya satılmış Türkiye'de. Ama toplumsal algıya ve dolaşan haberlere bakılırsa Türkiye tümden elden gitmiş gibiydi. Bu konuyu ulusalcı kesimler 22 Temmuz seçimlerine malzeme bile yapmışlardı. (Batı Avrupa'da Türklere ait gayrimenkul sayısının 300 bine yakın olduğunu bilmiyorlar mı?) Misyonerlerin üç beş kilisesinden korkanlar İngiltere, Almanya ve Fransa'nın her birinde 1.500'ü aşkın caminin bulunmasına ne diyecekler?
Cami demişken... Köln'de Türklerin öncülük ettiği bir cami projesi vardı, biliyorsunuz. Cami deyip geçmeyin; kubbesi 37 metre çapında, minaresi 55 metre uzunluğunda, aynı anda 2.000 kişinin ibadet edebileceği bir camiden söz ediyoruz. Yani Köln'ün silüetine eklenen bir İslam motifinden... Avrupa ırkçıları (ulusalcıları mı demeliydim?) birleşti bu projeye karşı. Ama sonunda cami yapımına izin çıktığı gibi, ırkçıların Köln'de düzenlemeye çalıştıkları kampanya da Avrupalı demokratların katkılarıyla akim kaldı. Cami yapımına karşı çıkan ırkçı gösteriye karşı bir 'gökkuşağı' platformu oluştu Müslümanların yanında. Kimler mi vardı platformda? Kilise temsilcileri en ön saflardaydılar; sonra demokratlar, liberaller, yeşiller ve hatta eşcinseller...
Bundan ders çıkarmak durumundayız. Sıkça övündüğümüz çok kültürlülük, hoşgörü ve farklı inançtan insanlarla birlikte yaşama geleneğini yeniden keşfetmeliyiz. Homojen ulus ve devlet gibi homojenleştirici bir din anlayışı da toplumu faşizme götürür.
Bu ülkenin dinî çoğulluğu yeniden keşfetmesi şart. Müslüman'ı, Hıristiyan'ı ve Yahudi'siyle yan yana yaşayan bir geleneğin bugün yıkıcı bir homojenlik yaklaşımı sergilemesi tuhaf. Toplumdaki farklı dinden insanlara baskı kurmaya, onları yıldırmaya çalışanlar Kemalist rejimin homojenleştirme politikalarına da itiraz edemezler. Mantık aynıdır; herkes bize benzesin. Bu, ister 'herkes Kemalist ve sekülerist olsun', isterse 'herkes Müslüman olsun' biçiminde tezahür etsin, fark etmez.
Gelin itiraf edelim; Türkiye külürel çoğulluğunu kaybetti. Bu topraklar tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar 'türdeş'. Ama hâlâ korkuyorlar... Demek ki 'aynılaştırmak' korkularımızı ortadan kaldırmıyor, aksine 'aynılaştırdıklarımız' kâbusumuz olarak geri dönüyor...