Mehmet Âkif, Kemalist cumhuriyeti tasdik etmedi
“Medeniyet denen tek kişi kalmış canavar”ın kanunlarından yapılma Kemalist Cumhuriyet’i tasdik etmedi. “Hakk’a tapan milletin”dâva adamıydı Âkif. Eyvallah etmedi zorba Cumhuriyet’in cellâtlarına. İstiklâl Savaşında Müslümanca bir Cumhuriyet vaat edip sonra aldatan Kemalist rejimin şeflerine yaltaklanmadı.
İstiklâl Marşı’nın fikirlerine sonuna kadar bağlı kalarak, “Devrimci Cumhuriyetin” emir kulu olmadı. Rejimin nimetlerine perestij etmedi. Zaruret içindeki yıllarını kanaatle geçirdi.
M. KEMAL, ÂKİF’İ DEĞİL, TEVFİK FİKRET’İ TUTARDI
M. Kemal’in çok beğendiği ve reform düşüncelerinden tesir aldığı şair olan “milletim nev-i beşerdir vatanım ruy-i zemin” diyen pozitivist Tevfik Fikret’i “en büyük Cumhuriyet şairi” olarak ilân eden ve İstiklâl Savaşı sırasında Avrupa şehirlerinde bohem hayatı yaşayan agnostik (Allah’ın varlığına ve İslâm’a inanmayan) Abdülhak Hamid’i milletvekili yapan Atatürkçü Cumhuriyet oligarşisi, Âkif’e İslâmcı fikirlerinden dolayı “irticacı” diyerek “takibat” altında tutmuşlardır. Bununla kalmayarak, “din-i İslâm üzere” yapılan Millî Mücadele şartlarında kabul ettikleri İstiklâl Marşı’nın fikirlerine karşı olmuşlardır.
“Şeriatçı, gerici, hilafetçi avının” ve Kemalist devrimlere karşı olan her şeyin tepelenmeye başlandığı bir zamanda aldatan Cumhuriyetçilerin kanlı inkılâplarına karşı, “Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem / Hak namına haksızlığa ölsem tapamam” diyerek, “Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hudâ / Etmesin tek vatanımdan beni dünyâda cüdâ” dediği vatanından “gönüllü sürgün” olarak gitti.
İstiklâl Marşı yazdırdığı insanını polise takip ettiren, “çember sakallı” ve “gerici” diyen bir başka ülke var mıdır?
ÂKİF’E SALDIRAN GENERALLER ATATÜRKÇÜ CUMHURİYETİN ÜRÜNÜDÜR
Eylül 1999'da koyu Atatürkçü Tabip Tuğgeneral Yalçın Işımer'in sözleri Âkif düşmanlığının bir tezahürüdür :
“Mehmet Âkif denen adam Arap hayranı. İstiklâl Marşı’nın yazarı olması dışında ülkeye ne faydası olduğu gerçekten tartışılır. Cumhuriyet ilân edilip devrimler birbiri ardına yapılmaya başlayınca Mısır'a kaçtı. Tam bir devrim karşıtı... Onun düşünce evreni Bedir Savaşı’nın ötesine gidememiş. Kur’an’ı Türkçe’ye çevirmedi. Atatürk'ün ricasını yerine getirmedi diye onu aziz kılanlar, şimdilerde Mehmet Akif Üniversitesi kurma çabasındalar. O üniversiteden çıkan kafalar, bilinmelidir ki El Ezher kafalı adamlar olacaktır. Arap milliyetçiliğinin adamı olacaklardır. Arap'ın adamı olacaklar. Arap'ın adamı olmak adamlık değildir. Ulusun adamı olmak yakışır adam olacak adama. Bu adamlara 'adam sen de' demeyeceğiz. Son zamanlarda, Atatürk’e… dil uzatanları bir şekilde belleyeceğiz.”
28 ŞUBATÇI GENERALLER ÂKİF’E SALDIRIYORLAR
Âkif düşmanlığında bununla kalmaz, “Bedir şehitleri ile Çanakkale şehitlerini mukayese eder. “Bedrin aslanları ancak bu kadar şanlı idi...” mısraına hakarette bulunuyor: “Bedir Savaşı'nda 500 kişiyle çarpışan 250 bedevî Arap’la, dünya uluslarına karşı destanlar yazan Mehmetçiği bir tutuyor da ‘o kadar şanlı idi’ diyor. Onun düşünce evreni, Bedir Savaşı'nın ötesine gidememiş.”
“Niçin seni bekliyor Atatürk” değil de, “Seni bekliyor Peygamber” dedi diyerek Âkif’i “Arapçılıkla” suçluyor. Atatürkçü general Işımer ve benzerlerinin “Arabın adamı olmak” sözüyle Hz. Peygamberimize hakaret ettiği yüzlerine söylenmelidir. Âkif’i, Müslüman kimliğinden dolayı başta CHP’liler olmak üzere bütün Atatürkçüler sevmezler. Bu tavırlarıyla Âkif’in şahsında İslâmî değerlere sahip çıkan millete karşı olduklarını da göstermiş oluyorlar.
“Devrimci Cumhuriyetin” canlandırılmasını isteyen general Doğu Silâhçıoğlu da 21 Şubat 2008'de Cumhuriyet gazetesindeki yazısında Âkif'e kötü sözler sarfediyor ve evvelce puta tapan Arapların, Müslüman olduktan sonra, Şaman inancındaki Türklere soykırım uygulayıp onları Müslüman olmaya zorladıklarını, sonra İslâm'ı gönüllü olarak kabul ettiler yalanını uydurduklarını iddia ediyor, ardından “şeriatçı ümmetçi” dediği Âkif'e ve İstiklâl Marşı’na hakaret ediyor: “İstiklâl Marşı metnine Hak, ezan, cennet, iman gibi sözcükleri ustalıkla yerleştirdiğini, bir tek Türk sözcüğü için yer bulamamış bir ümmetçi.”
GENERALLER TARAFINI BELİRLİYOR: “ÂKİF ÜMMETÇİDİR, NİHAL ATSIZ TÜRKÇÜDÜR”
Milliyetçiler ve dindar kitleler arasında derin bir anlayış farkı olduğunu savunan Kemalist general Silahçıoğlu, “Bu fark Türk milliyetçisi Nihal Atsız'la, şeriat ümmetçisi Mehmet Âkif'in düşünce yapısındaki fark kadardı. Ümmetçi Mehmet Âkif'in yeni ardılları, onun Türk Arapsız yaşayamaz. Kim ki yaşar der delidir! ‘Arabın Türk ise, hem sağ gözü hem sağ elidir!’ dizelerinde belirttiği yoldan giderlerken, beraberlerindeki milliyetçiler gerçekleri göremediler” diyerek hayıflanıyor ve ardından Âkif’in “Cumhuriyet’i benimsemediğini” söylüyor:
“Emperyalizme karşı kazanılan zaferin üzerine kurulan Kemalist cumhuriyeti kendisine ne kadar yabancı hissetmiş olmalı ki, onun ‘şerrinden’ ülkesini terk ederek ‘darülislâm’ olarak seçtiği Mısır’a göç edecek. Âkif, ulusal kurtuluş savaşına İstiklâl Marşı ile katılıyor ama, cumhuriyeti görmüyor, göremiyor, benimsemiyor. Cumhuriyetin kurucusu ondan Kur’an’ı, Türkçe’ye çevirmesini istiyor. O, ‘küfre hizmet’ saydığı için olacak ki reddediyor.”
Yukarıdaki satırların anlattıkları doğrudur. Âkif için Kemalist rejim bir küfür rejimidir. O, Türkiye İslâm Cumhuriyeti dâvâsı olan bir şahsiyetti. Atatürkçü Cumhuriyet yandaşları, Âkif’in milletçe sevilmesini “hegemonyalarına” karşı olarak görüyorlar.
İSTİKLÂL MARŞI’NDA “M. KEMAL’İN ADI YOK” DİYE YARIŞMA AÇILIYOR
Ezanı değiştiren, Kur’ân-ı Kerim’den laikliğe aykırı sûreler çıkarılıp, yerine uydurma yeni sûreler ilâve edilmesini Meclise sunan, Türkçe ibadet için “dinde reform” hazırlayan Atatürkçü devlet, “laikliğe aykırı olduğu” gerekçesiyle yeni bir İstiklâl Marşı yazılmasını istemiştir.
1925 yılı kanlı Atatürkçü inkılâpların hız kazandığı dönemin başıdır. Cumhurbaşkanı M. Kemal, Başbakan İnönü ve M. Kemal yanlısı Maarif Vekili Mustafa Necati Bey’in imzalarını taşıyan tâlimatın ardından, Maarif Vekâleti Hars Müdürü Dr. Hamit Zübeyir Koşay tarafından “yeni İstiklâl Marşı için Yarışma Şartnâmesi” hazırlanmıştır.
Konya Bölge Yazma Eserler Kütüphanesi Müdürü Bekir Şahin, Mehmet Âkif Ersoy Araştırmaları Merkezi’ndeki “İstiklâl Marşı'nı Değiştirme Girişimleri ve Belgeleri (1925)” yazısında Kemalistlerin İstiklâl Marşı'na karşı oluşlarını bütün çıplaklığıyla ortaya koyuyor. Hülâsası şöyle:
“M. KEMAL’E ŞÜKRÂNE YOKLUĞU” KUSUR SAYILDI
İstiklâl Marşı’nda “Türk kelimesinin” olmaması, yani “Türk kelimesini zikir hususunda kıtlık göstermesi” ve M. Kemal’in adının geçmemesi kusur olarak karar altına alınmış ve bundan dolayı yeni bir İstiklâl Marşı’na lüzum görülmüş. Devrin Cumhuriyet Halk Fırkası (CHP’nin ikinci adı) seçkinlerinin de tazyikiyle pozitivist Atatürkçü Cumhuriyet oligarşisinin hazırlattığı “İstiklâl Marşı Şartnâmesi” şöyle başlıyor:
“1. Devletçe makbul olunacak resmî marşın umum müsabaka suretiyle bestelenmesi hususunda heyet-i celilenin 19.05.1340 tarihli kararı muvakki tatbike konacağı cihetle, kararnamede meskut geçilen bazı hususatı istihzaha mecburiyet hâsıl olmuştur. Millî Marşı’mıza yönelen tenkitler şu hususlarda odaklanmıştır: Batı Medeniyetine “canavar” deme, “Türk” kelimesinin geçmemesi, “lidere (M. Kemal) şükrâne yokluğu” ve “uzunluk” gibi ifadeler zikredilmektedir. Akif Bey’in şiiri “medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar” gibi gazetelerde kıyl-ü kâli mucip olan ibarelerden maada, Türk kelimesini zikir hususunda kıtlık gösterir.
2. Akif Bey’in İstiklâl Marşı, mücadele günlerinin bir hatırası olarak yaşamalı ve merasimlerde söylenmelidir. Fakat resmî devlet marşının güftesi:
a. Yüce Türk Milleti’nin metin gaye ile yürüdüğünü ifade etmeli,
b. Cumhuriyetten istidlâl ettiğimiz (anlama, sonuç çıkarma) mânayı ifade etmeli,
c. Türk Milletini saadete ulaştıranlara umum tarzda şükran ifade etmelidir.
3. Merasimlerde ayakta kalacak zevatın fazla yorulmaması bâis-i icab ittiği cihetle millî marşın nihayet 8-10 mısradan fazla olmamalıdır, bunlardan 5-6;9-
10 uncu satırlar nakarat olabilir.
4. Milli Marş güftesinin vakûr bestesinin de güfteye uyacak surette vakûr aynı zamanda ümit saçacak surette neşeli ve tasannulardan (yapmacıklık) ayrı olması lâzımdır.”
Bekir Şahin, belgelerden naklettiği yukarıdaki şartnâmenin tenkidini şöyle yapıyor:
“Bu şartname dönemin Millet ve Akşam gazetelerinde 13 Kasım 1925 tarihinde resmen duyurulmuştur. Müracaat dilekçelerinde belirtildiği gibi 13 Kasım 1925’te başlayan katılım süreci, Ocak 1926 sonuna kadar devam etmiş ve 60 kadar müracaat olmuştur. Şiirler incelendiğinde (…) içlerinde Milli Mücadele ruhunu yansıtabilecek seviyede marş bulunmamaktadır. Belki de yarışmayı düzenleyenler de aynı kanaate varmış olmalılar ki, Âkif’in şiiri Milli Marş olarak kalmıştır. İşin bir diğer ilginç tarafı, devlet eliyle resmen ve alenen düzenlenen böylesine bir müsabaka nasıl olur da tarihin tozlu rafları arasında kaybolur gider? Bu konuda yapılan araştırmada bilgiye ulaşılamadığı gibi, döneme şahit olmuş kişilerin hatırat ve yazılarına da baktığımızda hiçbir bilgiye rastlayamıyoruz. Oysa yarışma Âkif hayatta iken düzenlenmiş, Âkif’e marşı yazmasında ısrar eden Hamdullah Suphi, Hasan Basri Çantay gibi zevat da bu dönemde hayatta idi. Âkif’ in 1925 yılı Kasım Ayı’nda Mısır’a gitmesi ile yarışmanın bu tarihlerde düzenlenmesi arasında bir ilişki var mıdır? Daha pek çok soru cevap beklemesine rağmen maalesef bugün bu sorulara bir karşılık bulamıyoruz…”
-----------------------------------
DÜKKÂN YÂRENLİKLERİ
Ey azizan! Fakir şu sıralar bir kısım kadîm dostları tarafından aleyh salvolarına tutuluyor. Aleyhimize atan atana. Güya Avm işletiyor, çok para kazanmak için gecenin ikinci yarılarına kadar müşteri bekliyor, dolayısıyla dostların fikir ve gönül tâlimine çokça katılamıyormuşum.
Geçen hafta da arz ettiğim üzere, en fikirli, en mantaliteli dostum İsmail Göktürk’ e göre yaşlanmışım, devrimci meşrebimden (bu sıfat İslâmî mânadadır) vazgeçmişim, kocamışım, seferlere katılamıyormuşum…
Şimdi de, fikir ve edebî hayatımda ilk göz ağrım şair ve hikâyeci Hasan Ejderha dostumuz aleyhimizde yazıp zarf atmış, fakirin Türk fikir hayatından çekilebileceğini, ehl-i işletme olmaya doğru kayıp gittiğimi ima etmiş ve “Ahmet Çavuş'ta iyisi var...” başlığıyla yârenlik etmiş.
Atılan bu aleyhlerin bir zerresi fakirle uyuşur mu? Fakir ne işletmecidir, ne de çalıştığı yerde Nasranilerin âdeti olan yılbaşı hindileri satılır. Orası gecenin tamamında ihtiyacını daralmadan, yanıbaşında bulabileceği bir avm’dir ki, ahî zihniyetiyle hizmet verir. Fakirin maişet yeri işte bu ağır şartlarda halkına hizmet eden bir mekândır. Aşağıdaki aleyhi elinizi vicdanınız koyup okuyun ey azizan!:
“Babam ve amcalarım bir birleriyle konuşurlarken çok defa duymuşluğum vardır...
Satın aldıkları ya da alacakları bir şey için:
- Ahmet Çavuş'ta iyisi var; deli misin elin adamından alacağına Ahmet Çavuş'tan al derlerdi.
Sonraları öğrendim Ahmet Çavuş'un zat-ı âlinizin dedeleri olduğunu.
Sonra yine başka bir şey için ise:
- Çoban Fahı'ya (Yusuf Bilgiç hoca'nın babası) gelmiş oradan al! Derlerdi.
Yine derlerdi ki: Birisi aynı şeyi başkasından almışsa; hatta aynı kalitede olduğu halde...
- Onunki iyi değil derlerdi.
Çoğaltabiliriz ve bu ve benzeri diyalogların bin ayrı versiyonunu benden daha iyi bilirsiniz.
İşte buradan, atalarımızın bu geleneğinden hareketle sormak istedim.
Malum işletmenizde yoğun sıcak, kuru para akışı olması dolayısıyla anlık yatırımlar yapıp kısa süreli işlerden temiz kâr elde etme düşüncesi ile yatırım düşünmeniz normal. Bu dünyanın her yerinde aynı. Her ticaret yapan hadiselere böyle bakar.
İşte buradan hareketle; yılbaşı dolayısıyla hindi satışlarınız varsa (canlı, temizlenmiş, parça v.s) hindi alımını sizden yapalım diye sordum. Pardon daha sormadım.
- AVM'nizde HİNDİ satışı var mı?
Ben herkese sizin AVM'nizin hindilerinin iyi olduğunu söylerim.
Hem bütün dostlar, kendi dostumuzdan alışveriş etmiş oluruz, hem de hindilerin elinizde kalmaması dolayısıyla size destek vermiş oluruz diye düşünüyoruz.
Muhabbetlerimi sunuyor, hayırlı işler diliyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.