MEZHEP, TARİKAT CAMİLERİ VE DUYGU BAĞI
Mü'minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını bulup-düzeltin ve Allah'tan korkup-sakının; umulur ki esirgenirsiniz. (Hucurat,10). Allah'ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın… (Al-i İmran, 103). ... Eğer mü'min iseniz Allah'tan korkup-sakının, aranızı düzeltin ve Allah'a ve Resulü'ne itaat edin. (Enfal Suresi, 1). Allah'a ve Resûl'üne itaat edin ve birbirinizle çekişmeyin. Sonra gevşersiniz ve gücünüz, devletiniz elden gider. Sabırlı olun. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir. (Enfâl, 46)
İnkâr edenler birbirlerinin velileridir. Eğer siz bunu yapmazsanız (birbirinize yardım etmez ve dost olmazsanız) yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk (fesat) olur. (Enfal, 73). Kendilerine apaçık belgeler, deliller geldikten sonra, parçalanıp ayrılan ve anlaşmazlığa düşenler gibi olmayın. İşte onlar için büyük bir azap vardır. (Al-i İmran, 105).
Son günlerde siyaset gündemimize bir tabir daha girdi. DUYGUSAL BAĞ.. “Türkler’le Kürtler arasındaki duygusal bağ zayıflıyor.” demiş birileri. Doğru söylüyorlar. Radikal laik tüm yapılar bu DUYGUSAL BAĞ’ın bilinçli ya da bilinçsiz düşmanıdır. PKK da bunlardan biridir. Bizi birbirimize bağlayan temel bağ İSLAM KARDEŞLİĞİ değil mi? İslam Öncesi tüm yerel ve yerli adetler, İslam ile güzelleşip, birbiri ile aynı ya da uyumlu hale gelmediler mi?
İslam’ın kendi Medeniyet ve toplumsal değerleri vardır. Kardeşliği hacda ve umrede Beytullah’ta iliklerinize kadar hissedersiniz. Orada Sünni, Şii vd. bir araya gelirsiniz. Omuz omuza namaz kılarsınız. Kimi Asya’lı, kimi Afrika’lı, Türk, Arap, Acem…
İlk fitne neydi! Tartışıp ben de fitneye sebep olmayacağım. Ancak İslam Dünyası’nda ilk ihtilaflar siyaset ve menfaat sebebi ile çıkmıştır. Akabinde maalesef itikat, muamelat, fıkıh vb. konular bu siyasi odakların ya baskısı ya da kontrolü altında ilk şeklini almıştır. Mezhepler, tarikat yapıları vd. Bu siyasi unsurların haklılığını, haksızlığını da tartışmayacağım. Geldiğimiz sonuç ortada. İslam Dünyası işgal altında. Yıllardır birbirleri ile savaş halindeler. Herkes kendisinin en doğru olduğunu ilan ederken diğer Müslümanları küfürle dahi itham ediyorlar.
Peki, nasıl düzelir?
“Sizden, hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır. (Âl-i İmrân, 104)” buyuruyor Rabbimiz. Şimdi İslâm'ı bilmemekten tutunuz, ahlaksızlığın her türü yayılmış, yabancı istihbaratçıların mahareti ile Yüce Dinimiz sulandırılmış, fitnenin her türü IŞİD’inden paraleline, mezhep ve tarikat camilerine kadar paramparça olmuşuz.
İslam Devlet ve Ülkelerinde Mezhep camileri, Avrupa ve diğer gayrimüslim topraklarda ise, cemaat, tarikat ve milletlerin camileri. Adam soruyor; “Hanefi’yim, Şafii imamın arkasında namaz kılabilir miyim?” diye. Başka biri, “Alevi’yim Sünni imamın arkasında namaz kılabilir miyim?” diye soruyor. Cevap ta ilginç! “Takiyye yapın.” Ya da, cevap verenler gözü kapalı “Siz Müslümansınız, elbette kılın!” diyemiyor. Bir sürü izah. Ama izahlarda ne ayet var ne de hadis. Şu ulema şöyle yazmış, bu ulema böyle demiş. Söylenenlerin sonucu geldiğimiz nokta da şu an... Bölük pörçük ve paramparçayız.
Tabii içimizdeki ihtilaflara bir de dış güçlerin bizimle kavgasını ve tahribatını ekleyin. Fiili işgallerin yanında istihbarat, GNH ve Psikolojik harp teknikleri ile yaptıkları kötülükler.. Dinimizi tahrip için çıkardıkları mezhep, tarikat, cemaat ve terör örgütü yapılar..
Irak’ta işgal döneminde, Şii ya da Sünni yerel kıyafetlerle cami bombalayan 300’e yakın İngiliz Askeri yakalanmıştı. Düşünün. Diyarbakır başta olmak üzere ülkemizin her yerinde aynı şekilde cirit atmıyorlar mı? Yılbaşında canlı bomba olarak eylem yapacak IŞİD militanları yakalandı. Hedefleri neresiydi? Şii Camii. Maksat ne? Müslümanları parçalamak.. IŞİD’in hiç duyuyor musunuz bir İngiliz ya da İsrail’li asker vs. vurduğunu?
İran’ın Rusya ile birlikte davranmasını nereye koyacağız? Oysa Türkiye “İran’sız İttihad-ı İslam olmaz.” demedi mi sonuna kadar.. Tüm dünyayı karşımıza almadık mı İran için yakın geçmişte.
Çözüm olarak; İttihad-ı İslam'ın (İslam birliğinin) sınırını çok geniş tutmamız gerek. 1983'te Lübnan'da bir Hıristiyan milis, rastladığı gence soruyor: “Adın ne?” “Abdürrezzak” deyince, tabancasını çekip vuruyor. Aynı şeyler Irak’ta da yaşanmadı mı? Bosna’lıların suçu neydi? Karabağ’lı Türkler’in ne suçu vardı da anne karnındaki bebekler süngülendi. Şimdi bir Hıristiyan veya Yahudi milis, bir şahsı sırf ismi yüzünden vuruyorsa, biz de ona İSMİ sebebiyle sahip çıkacağız. Çıkmazsak, İslam düşmanlarının işini kolaylaştırmış oluruz.
Nelerle aldatılıyoruz peki? Sahabe anlatıyor. “Rasûlüllah(SAV)’ın yanında idik. O, yere bir çizgi çizdi. Bu çizginin sağına, soluna çizgiler çizdi. Sonra elini ortadaki çizginin üzerine koydu ve dedi ki: “Bu, Allah'ın yoludur.” Sonra şu ayeti okudu: “Bu benim dosdoğru yolumdur, ona uyunuz; başka yollara uymayınız ki, onlar sizi Allah’ın yolundan ayırır.” (6/153). Sırat-ı Müstakim, ifrat ve tefritten uzak dengeli bir ümmetin yoludur. Yani, Allah Resulü’nün ve onun ashabının izlediği yoldur. Şimdi herkes kendisinin işaret edilen yolda olduğunu iddia ediyor. Eyvallah! Peki diğer Müslümanlara kâfir, münafık, sapık vb. demek zorunda mıyız? En basiti dışlamak ve aşağılamak ta neyin nesi?
DUYGUSAL BAĞ demiştik. Duygusal bağ’ın temel çimentosu Dinimizdir. Dinimizin direği namaz, namazın mekânı da cami ve mescidlerimizdir. Diyanet yapabilirse, tüm İslam Dünyası’nda olmaz ise en azından yurdumuzda farklı mezhep, cemaat, tarikat vb. camileri uygulamasına son vermelidir. Camiler ve İslami ibadet yerleri bir mezhep ya da tarikat ve cemaate mal edilmemelidir. Bu uygulama dini özgürlük değildir. Bakın Şırnak’ta PKK İmamı neler söyledi. Suriye’deki olaylara İran ile aynı tepkiyi gösterdi Türkiye Caferileri Lideri. Bu yönü ile Cemevleri ile ilgili düzenleme yeniden gözden geçirilmelidir. Şu anda Cemevleri radikal solun yani gizli Ermeni’lerin ve Almanya başta olmak üzere Batılı istihbarat servislerinin hedefindedir.
İslam Âlimlerinde şu temel kaygılar olmalıdır, halka da bunları anlatmalıdırlar. İttihad-ı İslam farzdır. Evet, İslami birlik ve vahdet, tevhid şuuru. Sonra Milli Güvenlik Kaygısı olmalıdır. Toplum için Milli Güvenlik Duygusu aslında Analık Duygusunun ta kendisidir. İslam ve Millet düşmanlarına karşı uyanık olmak, halkı da diri tutmak. Tabii ahlaki yozlaşmayla mücadele… Âlimler eğer peygamberlerin vekilleri ise, peygamberler toplumu İman ve İslam’a hazırlamış, görevlerini hayatları pahasına dürüst olarak yapmış, emanete ihanet etmemiş, hakkı tutup kaldırmış, mücahid ve bilge insanlardır. Âlimler de armudun iyisini yeme derdinden çok ümmetin derdi ile hemhal olmalılar.
Bu gün Diyanet, cemaat ve tarikat büyüklerini belli zamanlarda bir araya getirmelidir. Kibir dağlarına taht kuranlar ne âlim olabilirler ne de veli! Bu topluma da anlatılmalıdır. Cahil veli olamaz. Kendini bilmeyen Rabb’ini nasıl bilir?
Ümmet, cehalet ve taassuptan kurtarılmalıdır. Mezhep, tarikat, cemaat vb. camii uygulaması tevhid dini olan İslam’ı parçalamaktan başka bir amaca hizmet etmez. İslami hassasiyetler kisvesi kanımca sosyal bir aldatmacadan ibaret. Diyanet bu konuda süratle adım atmalıdır. DİN HİZMETİ BİRİLERİNİN TEKEL VE KEYFİNE BIRAKILAMAZ. Öyle olursa Âlimler pespaye edilir, cahiller hâşâ peygamber, mehdi vs. ilan edilir. Bu cahil adamlar aracılığı ile ümmet ve millet parçalanır, algısı ve imanı bozulur.
Hâsılı, duygusal bağ için iman gerek. İman için özgür irade. Özgür irade için ilim ve bilgi. Bunları da sağlamak tüyü bitmemiş yetimin hakkı ve vergilerimizle kurulan kuruluşların ve maaş alan memurlarımızın işidir. Hükümet, MGK, Diyanet ve MEB’na hassaten arz olunur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.