İHANET KUŞAĞI...
1960 darbesi, Türkiye’nin azgın laik elitinin demokrasi karşısında son umudu idi. Darbeden sonra halkın Demokrat Parti’ye desteğinin tekerrürü imkânsız görülüyordu. Halkın seçiminin yanlış olduğu her türlü gösterilmişti. Kimin veya neyin seçilmesi gerektiği de halkın kafasına dank etmiş olmalıydı...
Halk açıkça “Demokrat Parti’nin devamıyım” diyemediklerinden, “gözlerimin içine bakın anlarsınız” diyenlerin ardından gitti...
Halka darbe de kâr etmemişti. Demokrasi böyle bir rezillikti işte!
Bunun o kesimlerde nasıl bir “travma”ya yol açtığını bilmek durumundayız. Bu psikoloji bir nesil üretti, bu nesil “ihanet nesli” veya “hıyanet kuşağı” olarak adlandırılabilir.
Bunlar Türkiye’nin gelecekte güçlü bir ülke olmasından fena halde tedirgin oldular. Çünkü Türk laikliğinin arka planında batının büyük güçlerine bağlılık vardı, hayat tarzını yüceltmek vardır. Daha doğrusu laiklik bu bağlılığın açık ifadesi idi. Türkiye’de laikliğe itiraz etmek demek, “batının çizdiği çerçevenin dışına çıkılması gerekir” demekti.
Köle ruhlu, ajan tabiatlı bir takım, hep efendilerinin arkasında olacağını düşünerek millete ve onu yaşatan değerlere savaş açtı. Bu savaş çok cepheli idi. Siyaset cephesinde tutunmak güç olduğu için, ahlâk cephesi daha fazla rağbet gördü. Edebi eser, tarihî roman kılığında pornografik eserler yazdılar, ahlâksızlığı yayacak ne varsa desteklediler.
Türkiye’nin kendi başına bir siyaset ortaya koyması bunlar için en büyük felaketti. Ekseriya Avrupa ağzıyla, işe yaramadığında Amerikan ağzıyla, milli siyaset yürütenlere kuduzca saldırdılar.
Türkiye’nin birliği, dirliği bunların en büyük korkusu oldu. Bunların birlikten dirlikten tedirgin olması sebepsiz değil. Çünkü Türkiye gerçek kimliğini idrak ettiğinde bugüne kadar gelen kof şöhretlerinin bir hükmü olmayacak.
Şimdilerde bunlar en sefilinden, hem de kendini terörle ifade eden Kürtçülüğe teslim oldular.
Bir bozuk saati daha önce yazmıştım. Şerefsizliğini, haysiyetsizliğini apaçık ortaya dökmüştüm.
Tık çıkmadı!
Bunun anlamı şudur: Elhak doğru!
Elbette bu hıyanet cephesinde Altanların da inkâr edilemez yeri var. Baba Altan günâhıyla sevabıyla göçüp gitti. Oğullarından biri bir zamanlar bir operasyon gazetesinin yönetimini üstlenmişti. Operasyon tamamlanınca da işi bitmişti.
Ergenekon operasyonunun bu unutulmaz gazetesinin mahkemeye sunduğu belgelerin niteliği şimdilerde biliniyor. Hadi teknik bir meseleye dikkat çekelim: Mahkemeye sunulan dijital belgelerde Mikrosoft firmasının 2007’de kullanıma soktuğu Calibri karakteri kullanılmıştı, oysa belge 2003’e aitti!
Onun son yazısından söz ediliyordu, bulup okudum. Diyarbakır’da terör yuvalarını dağıtmak için hareket halinde olan zırhlı araçları görünce, çocuklar “çabuk ol anne, kaç seni vuracaklar” diye bağırıyorlarmış!
Bu cümleler bir romanda bile ahlâksızlıktır!
Fikir yazısı olduğu iddiasıyla yayınlanan bir karalamada ilaveten şerefsizliktir, haysiyetsizliktir, namussuzluktur.
Bu adam Türk mü? Kürt mü?
İkisi de değil, daha kalabalık bir topluluğa mensup olduğundan şüphe yok. Adını koyalım: Hain! Hainler de bir kavimdir, tıpkı küfür gibi!
Bunlarınki Türkler’den çok Kürtlere yönelik bir hıyanet. Onları ölüme gönder, senin işlerin tıkırında yürüsün!
Kürtler ise bunu anlamayacak kadar ahmak değil!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.