Vefasızlık
Butto’dan geriye kimine göre hoş bir seda, kimine göre şaibeli bir geçmiş, ihtiras dolu bereketsiz bir ömür kaldı. Suikast haberini ilk duyduğumda dehşete düştüm. Hayır, Benazir Butto’yu tanımamıştım. Amerika’daki Kennedy Ailesi’nin siyaset ve talihsizliklerin kol kola gezdiği trajik hayatının, İslâm coğrafyasındaki paraleli kabul edilebilecek bir ailede hayatın, bir kez daha beklenmedik bir şekilde bitirilmiş olmasını sadece uzaktan takip ediyordum. Ve dehşet içinde ürperiyordum. İnsan hayatı ne kadar da kıymetsizdi? Canavar eller ölmeyi, ama önce öldürmeyi nasıl da göze alabiliyorlardı? Bir aileyi söndürmek, bir çocuğu anneden yoksun etmek, bir milleti lidersiz bırakmak ne kadar da bedelsiz, zahmetsiz gözüküyordu? ölüme koşar adımlarla atladı Butto. “Başıma bir şey gelirse Müşerref’tendir” diyerek. İlk fırsatta yüzde altmışlara varacağına kesin gözüyle bakılan bir oyla dimdik yürüdü emr-i Hakk’a.
Cellatın ne de gözü dönmüştü! Butto durdurulacak. En basit ve fakat en etkili yöntemle tarihin seyri değiştirilecekti. Butto gidecek. Başağrısı bitecekti. Zevk ve sefaya devam edilecek, yenilerine yol açılacaktı. Suçlu ilanı hesap kitap gerektirmezdi. El-Kaide ne güne duruyordu. ‘Biz kadın öldürmeyiz” diyen de sanki o değildi. Ama olsun. Biz yaptık, oldu’cular Pakistan’da da vardı. El Kaide yaptı diyorlarsa, öyleydi. öyle değilse bile, öyle oldurulurdu. Plan öylece büyük, Butto tam tersi, çok küçüktü.. Bir hayat verimli çağının hiç de sonunda değil, sigara izmariti gibi söndürülmüştü.
Cansız beden arabadan çıkartılırken siyasi hırslar ve yolsuzluklara dikkat çeken ilk yorumlar çoktan matbaaya girmişti. Neden erkek siyasetçi kahramanlığı, cesareti ve basireti ile hatırlanır da, kadın liderlerin payına genelde kötülükler düşerdi. Bu hangi adaletti? Bir kurşun da böylece sıkılmış olsa ne lazım mı gelirdi? Sanki bu işe, ölümünü ona getiren bu yola kendi kendine girmişti.
Türkiye İnsan Hakları Raporu
Bu başlıkta bir rapor bugüne kadar genelde ABD veya AB bünyesindeki resmi merkezler veya Türkiye’nin sırtında boza pişiren uluslararası örgütler tarafından hazırlanırdı. Ama artık Türkiye insan haklarına iç denetim getiriyor. Yani Türkiye, kendi raporunu kendi de yazacak, neyi, nasıl ve ne derece iyi yapmışım, yapmış mıyım diye dışarıdan rapor beklemeyecek. Bilgi eksikliğine, tek yönlü bakış açısına bağlı olarak gelişen çarpık veriler de böylece, dolaylı da olsa denetime tabi tutulmuş olacak. İç denetim yollarının açılması oto-kontrolü de beraberinde getireceğinden çift yönlü bir iyileştirme sağlanacak. Bir taraftan insan hakları kavramı yönetim sisteminin bir parçası olarak yerleşecek, diğer taraftan da sınırları dışarıdan değil, bizler tarafından içeride çizilecek. Sonuçta biz “insan hakları”yla deneyimi(mi)zi artıracağız ve kavramsallaşma aşamasında dünya normlarından nerede ve nasıl uzaklaştığımızı fark edeceğiz. çıkan raporlar karşında da hep defansta olmaktan vazgeçeceğiz. Bu iyi bir gelişme.
Geçen sene bu zamanlar
Zaman su gibi akıp gidiyor. Peygamber Efendimiz (SAV)’in ifadesiyle bir soluklanma, kısa süre konaklama yerini andırıyor dünya hayatı. Bir seneyi daha geride bırakırken insan düşünüyor. Geçen yıl bu zamanlar, kimler vardı, şimdi olmayan. Nerede ve ne yaparlar şu anda. Siyaset arenasında esip gürleyen bir DP ve ANAP vardı. Şimdi neredeler? DSP’ye ne oldu? Sayın Erdoğan’ın çekilişi, Sayın Gül’ün adaylığı... Ve bugün... Allah’ın Kadir-i Mutlak olduğuna şüphe eden hâlâ var mı? İnsan önümüzdeki yıl bu zamanları düşünmekten de kendini alamıyor. Bakalım bu yıl, kimden ne alıp götürecek, kime ne kazandıracak? Hayır bekliyor ve diliyoruz. Tüm insanlığa.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.