Medine, Medeniyet ve Şehir
Evvel emirde belirtelim ki, seküler ve sentezci olmayan Müslüman için
medeniyet din ve Medine’den sâdır olmuştur. Yâni medeniyet İslâm’dır.
Peygamber Efendimiz’in Medine’ye hicretiyle İslâm’dan şehir anlayışı tecessüm
etmiş, dinin temelleri üzerine toplum ve şehir düzeni kurulmuştur.
İslâm her şehre Medine demiyor. Âlimlerin yazdıklarına göre, Kur’an-ı
Kerim’de “medîneti” şeklinde geçen kelime şehir mânasındadır. Peygamberler
gönderilmeden önce şehirlere “karye” denildiğini, Yasin sûresinin 20. âyetinde
‘Ey kavmim, (size) gönderilmiş olan resûllere tâbî olun!’…” buyruğu ile
Medine’nin, Peygamber Efendimiz’in “risaletinin dâvetine açık kılınan belde”
olarak tavsif edildiğini öğreniyoruz.
Hicr sûresi, 67. âyetinde “Ve şehir halkı (medîneti) birbirini müjdeleyerek geldi”
buyruğu ile Peygamber Efendimiz’in risaletine giren belde, karye değil, “ehlul
medinetî” kelimesiyle ifade ediliyor. Dolayısıyla İslâm’ın şehir târifini ağyarını
mâni, efrâdını câmi bir şekilde yapmak için “Medîne” ve “karye” farkını ortaya
koymak şart.
Bu bilgilerden anladığımız şudur: Peygamber Efendimiz’in risaletini kabul eden,
bu istikâmette toplum, hukuk ve devlet düzeni oluşan ilk şehir, dolayısıyla
medeniyetin menşei ve modeli Medine’dir. Mekke, Peygamber Efendimiz’e ilk
vahyin geldiği ve İslâm’ın ilk tebliğ edildiği belde olmasına rağmen, O’nun
(s.a.v.) risaletinde ilk câmi, ilk Müslüman toplum, hukuk ve devlet düzeninin
yürürlüğe girdiği şehir değildir. Çünkü o günün şartlarında Mekke’de İslâm’ın
toplum, hukuk ve şehir düzeni ortaya çıkmamıştır. Bundandır ki
medeniyetimizin menşei Medine’dir.
Bu mânada şehir, İslâm’ın yürürlükte olmasıyla ve Peygamber Efendimiz’in
hicretiyle Medine’de muhtevasını kazanmıştır. Çağın ihtiyaçlarına göre
değişerek devam etse de ana esaslarıyla Medine modelinden uzaklaşmış, onun
toplum ve devlet düzeninin tesirinin olmadığı modern şehirlere Medine
mânasında şehir demek mümkün değil.
Kitaplardan öğrendiğimiz üzere medeniyet, Arapça’da ‘şehir” mânasına gelen
medine isminden türetilmiş ve “es- siyâse” (yönetmek) “malik olmak”
mânalarını da olan bir kelimedir. Haki Demir’in ifadesiyle “İslâm şehri, İslâm’ın
muhtevasındaki ‘yüksek nizam fikrinin’ mâhirane ve sanatkârane tecellisidir.
‘Üstün nizam mefkûresinin’ şehir adı altındaki altyapısıdır. Şehir, fikrin
tecessüm etmiş hâlidir. Fikir üç şeye nüfuz eder, insan, hayat, şehir… İnsanda
şahsiyet inşa eder, hayatta ahlâk olur, şehirde tecessüm eder.”
Öyle ki Müslümanlar şehir imkânlarına sahip Mekke’de ferdî olarak dinini
yaşamayı gaye edinselerdi Medine’ye hicret etmezlerdi. Gaye, Peygamber
Efendimiz’in risaletinde İslâm ahkâmının olduğu bir beldede toplum ve şehir
düzeni içinde Müslümanlığın yaşandığı bir medeniyetti.
İSLÂM SÛRETİNİN HÂKİM OLDUĞU BİR ŞEHRİMİZ VAR MI?
Bir virüs gibi yayılan modernizme karşı duramayan Müslümanların bugün
maddî ve ruhî cephesiyle yekpâre bir İslâm şehir kültürünü oluşturmaktan hayli
uzak olduğu malûm. Yaşadıkları mekân ve şehirlerde İslâm medeniyetinin
tezahürlerinin olduğu söylenemez.
Bugün dahi muhafazakâr idarecilerimiz şehri teknik ve imardan ibaret görerek,
Medine modelinin tezahürlerinden mahrum ve ruhsuz “Dikey şehirler” inşa
etmek için yarışıyorlar. Müslümanların şehirleri Viyana, Paris ve Newyork’lara
benzetiliyor.
Medeniyetin sûreti şehirdir. Bir şehre girdiğinizde câmilerin varlığının öne
çıkmış olduğunu görüyor ve ezan sesini duyuyorsanız Müslümanların şehrinde
olduğunuzu bilirsiniz. Fakat bugün İslâmî bu iki değer o şehirde İslâm
medeniyetinin her bakımdan hâkim olduğunu ispat etmeye yetmiyor.
ERDEMLİ İNSAN ERDEMLİ ŞEHİRDE ÇOĞALIR
İslâm şehirlerinin tamamında ulu câmi vardır ve şehir bu câmilerin etrafında
şekillenir. İslâm şehrinin kalbi vardır. Medine’de Mescid-i Nebevî, ondan sonra
kurulan şehirlerde de ulu câmiler, içinde bulundukları şehrin kalbi olmuştur.
Şehrin ruhu, içinde yaşayan Müslümanların ruhudur. Şehirler kentleşmeye
başlayınca, içindeki insan ruhundan ve medeniyetine olan mensubiyetinden fire
vermeye başlıyor. Erdemli insan erdemli şehirle çoğalır. Çünkü erdemli şehir
İslâm sanatlarından ilimlerine, kültüründen eğitimine kadar her güzel hasletin
merkezidir.
Girdiğiniz bir İslâm şehrinde din, dil ve bütün değerlerimizin caddeden, sokağa,
mağaza tabelalarından, park- bahçe tarzlarına ve meskenlerinin mimarilerine
kadar kendi kimliğimizi haiz değilse o beldenin İslâm medeniyetine aidiyetinin
olduğunu tam olarak kestiremeyiz.
İslâm şehrinde câmilerin hemen ötesinde heykeller silsilesi yer alıyor, dev avm
ve plazalar ulu câmileri, dinî ve tarihî mekânları gölgede bırakıyorsa o beldenin
İslâm medeniyetine mensup olduğunu gönlümüze inandıramayız. İslâm şehrinin
meydanlarında heykel değil, Kur’ân harflerinin anlamlandırdığı tezyinat ve
âbideler olmalıdır.
Mukaddeslerimizden uzaklaştıran, yabancılaştıran, avm’lerinde vakit geçirilen,
alışveriş ve tüketim egzersizleri yapılan lâ-dinî kapitalizmin mabetleriyle dolu
kentten medeniyet olmaz. İslâm şehirlerinin medeniyet kimliğinden koptuğunu
söylemeye en evvel mukaddesatçı idareciler başlamalıydı. Müslüman şehrin
alâmet-i fârikası avm’ler midir sualinin cevabını verecek ehl-i medeniyet bir
devlet ufukta görünmüyor.
Şehir belediyelerinde salahiyet sahibi olan İslâmcıların medeniyet hamleleri
kültür ve maarif sahasında görülmediği gibi, şehircilikte de hiçbir behreleri
görülmedi. Daha fenası şehirlerde İslâm estetiği ve düzenlemesi istikametinde
ciddî bir atılım yapılmadı. Batı’nın “uygarlık-civilisation”, yâni laik sivilleşme
kavramını medeniyet şeklinde anlayanların bıraktığı şehirleri parlatmaktan öte
medeniyetimize dair alâmetler ortada yok henüz.
MÜTEKÂMİL ŞEHİRLER NE ZAMAN DOĞACAK?
Dindar ve mukaddesatçı iktidarlar, modernite ve kentleşme karşısında mağlup
düşmüşlerdir. “Şehir ahlâkın, sanatın, felsefenin ve tefekkürün geliştiği, insanın
en üst seviyede varlığının anlamını tamamladığı ortamdır” diyen İslâmî şehir
mimarisinin mütefekkiri Turgut Cansever’in dediklerini kaç dindar-
mukaddesatçı hükümet erkânı dikkate almıştır?
Kimliksiz hâle gelen şehirlerimiz bugün İslâm’ı değil, herhangi bir medeniyeti
dahi çağrıştırmıyor. Batı şehirlerinin kötü ve gülünç taklitleridir. Bir yanda
heykeller, bir yanda câmi ve İngilizce isimli dev avm’ler şehirlerimizi utanç
verici bir kimliğe sokmuştur. Sûret ve sîretiyle iftihar edeceğimiz bir İslâm
şehrimiz var mı bugün?
Kıblegâhımız Mekke-i Mükerreme de dahil olmak üzere, Şam, Halep, Bağdat,
İstanbul, Bursa, Konya gibi bir zamanlar medeniyetimizin numunesi olan
medenî beldelerde İslâm şehir kimliğinin devam ettiğini söylemek mümkün mü?
Şehir tasavvurumuzu kaybettiğimiz bozgun dönemlerinden bu yana ucube birer
sentez şehir sûretinin hâkimiyetinin devam ettiğini görmek izzetimize
dokunuyor.
Müslümanlar kente karşı çıkmalı. Allah’a asi duran ruhsuz gökdelenlerin,
apartmanların, metroların istilâ ettiği şehirler kalbimizi yaslayacağımız,
huzurumuzu bulacağımız şehir değil, kenttir. Ruhu olmayan kentten şehre
zaman döneceğiz?
Şehri ulvî saadetlere ulaşmanın merkezi olarak gönüle benzeten Hacı Bayram-ı
Veli Hz.lerinin “Nâgehân ol şâra vardım ol şârı yapılır gördüm / Ben dahi bile
yapıldım taş u toprak arasında” dediği mânada, mütekâmil kimliğe sahip
şehirleri özlüyoruz.
Şehrini arayanlara, yâni şehrini kaybettiğinin farkına varanlara, acısını çekenlere
ihtiyacımız var.
-------------------------------------
MEDENİYET DERGİSİ TERKİP VE İNŞA 11. SAYIYA ULAŞTI
İslâm medeniyet anlayışı üstünde fikir tâlimi ettiren, her sayısıyla medeniyetimizin bir
veçhesi ve tezahürü hakkında dosyalar yapan TERKİP VE İNŞA dergisi
([email protected]) Haki Demir, Metin Acıpayam ve Adnan Köksöken’in gayretleriyle
2016 / 11. Sayısını “ ŞEHİR VE MEDENİYET” mevzuuna ayıran derginin bu sayısının
mündericatı şöyle:
Takdim / Adnan Köksöken
Şehir ve Medeniyet /Haki Demir
Modernite Açlığı ve Şehir idraksizliği / Yahya Düzenli
Fikirsiz Şehir ve Şehirsiz Fikir / İbrahim Sancak
Medine, Medeniyet ve Şehir / Ahmet Doğan İlbey
Medeniyet Mefkuresi ve Şehir Fikri / Nurettin Saraylı
İslam Şehir-Medeniyet Düzeni – Bedevilerin “İslam’ı” ve Köylü-Kasabalı
Kafa / Atilla Fikri Ergun
Nerede Bizim Şehrimiz / Necip FAZIL Kısakürek (İktibas 1944 Büyük Doğu
Dergisi)
Medeni Mahalle / Şevki Karabekiroğlu
Şehir İnsan Hayat / Ebubekir Sıddık Karataş
Sanatkarane inşa edilen şehir / Selahattin Adanalı
Şehir Anlayışı / Metin Acıpayam
İslam şehir anlayışı / Osman Gazneli
Ölüm ve hayat aynasında şehir tasavvuru / A. Bülent Civan
Şehir cemiyetin teşkilatlanmış halidir / Faruk Adil
Şehir cemiyetin müesses nizamıdır / Abdullah Tatlı
Yahya Düzenli ile mülakat / Metin Acıpayam
Modern Bedeviler, Gökdelen Ormanları ve TOKİ Kümesleri / Hayyam Ömer
(Ömer Yılmaz)
İslam cemiyetinin mekan haritası / Alihan Haydar
Yıllık muhasebe ve tenkit talebi / Ahmet Selçuki
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.