Açık Saçık Mankenler, Türkücüler, Şarkıcılar Dinî Sohbet Yapıyor!..
MÜBAREK Ramazan ayında yoğunlaştı; Kur’ân’a, sünnete, fıkha, şeriata aykırı saçma sapan fetvalar veriliyor. Televizyon kanallarına, açık saçık şarkıcı, türkücü, manken kadınlar çıkıp din hocalığı taslıyor. İşin en vahimi bütün bunlara karşı Diyanet İşleri Başkanlığı uyarma ve düzeltme vazifesini yapmıyor; gerçek din âlimleri fıkhı, sünneti, şeriatı müdafaa etmiyor (savunmuyor).
Dostlarımdan biri, bir fetva bürosuna telefon açmış “Kur’ân kursu öğrencilerine yemek yedirsem, zekât yerine geçer mi?” sorusunu yöneltmiş, “olur...” demişler. Son derece yanlış bir fetvadır bu. Zekât’ta temlik, yani zekât olarak verilen para veya malın mülkiyetini, zekâtı alan kimseye aktarmak şartı vardır. Örnek vereyim: Kırk koyununuz var, birini zekât olarak vereceksiniz; koyunu vermeniz gerekir. Bu hayvanı kesip pişirseniz, yanına pilav ve helva ekleseniz, fakirlere yedirseniz zekât olmaz; sadaka, hayır, hasenat olur.
Bozuk fetvaları ve ruhsatları maalesef bir takım bozuk ilâhiyatçılar veriyor. Ciddi, vakarlı, şeriata ve sünnete bağlı ilâhiyatçıları tenzih ederim. Ben, bozuk, reformcu, yerli oryantalist, ciddiyetsiz olanları kasd ve tenkit ediyorum.
Dini meselelerde Türkiye’de geçerli olan kitap, merhum Ömer Nasuhi Bilmen’in “Büyük İslâm İlmihâli” adlı çok faydalı, mübarek, feyizli eseridir. Hanefi mezhebine göredir, Şafii mezhebine mensup din kardeşlerimiz, muteber ve güvenilir bir Şafii ilmihaline müracaat etmelidir.
Dinini şarkıcılardan, türkücülerden, mankenlerden, açık saçık kadınlardan; bozuk ilâhiyatçılardan öğrenmeye kalkan kişi dünya ve âhiret konusunda büyük zararlara uğrar. İbadetleri boşa gidebilir. Zekât veriyorum diye paralar öder, onlar da zekât olmaz, sevap kazanacağım diye günah işler...
Öyle bozuk fetva ve ruhsatlar veriliyor ki bunlar maazallah insanı küfre götürür.
Teslis inancını hak olarak kabul etmek küfürdür.
Teslisciler, Tevhid inancını kabul etmiyor; bir takım Müslümanlar ise “teslis dini de haktır ona inananlar da cennetliktir...” gibi hezeyanlar sergiliyor.
Maalesef din işleri ayağa düşmüştür: Bilenler konuşmuyor, bilmeyenler bol bol konuşuyor.
Bildikleri halde konuşmayanlar, sapıklıkları tenkit etmeyenler, halkı uyarmayanlar büyük sorumluluk ve vebal altındadır. Dünyada rahatsız olmak istemiyorlar ama bu suskunlukları dolayısıyla ahirette çok rahatsız olurlar.
Bozuk fetvalardan biri de hayızlı kadınların namaz kılabileceği, oruç tutabileceği iddiasıdır. Müslümanlar böyle tuzaklara düşmemelidir.
Kendisini çok yükseklerde gören bir ilâhiyatçı “Kur’ân, Yahudileri ve Hıristiyanları İslâm’a çağırmıyor” iddiasını ortaya attı. Böyle bir iddia Kur’ân’a, sünnete, icma-i ümmete aykırıdır. Sakın inanmayınız, kanmayınız.
Birkaç kere yazdım, tekrarlamak istiyorum: Bundan otuz küsur sene önce araba vapurunda yaşlı bir kadıncağız ile yarenlik etmiştim. Yanımdakilerle Sultan Abdülhamid ile ilgili bir sohbet yapıyorduk. Kadıncağız sözümüzü kesti “zaten Sultan Abdülhamid ve Abdülmecid Kur’ân’da yazıyor...” dedi. “Neresinde yazıyor?” diye sorduk “aaa bilmiyor musunuz, İnneke Hamidun Mecid denmiyor mu?” cevabını verdi.
Maalesef bugünkü bozuk fetvalar, yersiz ruhsatlar, câhilâne dini tartışmalar bu seviyeye inmiştir.
Dinî konularda bilgi edinmek, soru yöneltmek isteyenler mutlaka icazetli gerçek din adamlarına, gerçek müftülere sormalıdır.
Sahte âlim dinden imândan, sahte tabib candan edermiş...
Bazı zındıklar mütevâtir hadisleri inkâr ediyor. Ulema böyle bir inkârın küfür olduğunu bildirmişlerdir.
Son yıllarda sünnet düşmanlığı yapılıyor. Sünneti inkâr etmek, dolaylı olarak Resulullah Efendimizi inkâr demektir. Ne korkunç bir sapıklık. Bazı aykırı ilâhiyatçılar Ümmeti Kur’ân’la aldatmaya çalışıyor. İleride büyük tokatlar yiyeceklerdir.
Sünnetsiz Müslümanlık olmaz.
“Bu dediğin Kur’ân’da var mı?” lafı cahillerin ağızlarında sakız olmuştur. Bunların bazısı namaz kılıyor. Nasıl kılıyor? Fıkhın verdiği bilgilere göre kılıyor. Kur’ân namaz kılın diyor, bu ibadetin ayrıntılarını vermiyor. Onları Peygamberin sünnetinden müctehidler, fakihler, büyük âlimler çıkartmışlar.
Kur’ân-ı Kerim, mü’minleri Peygambere itaat etmekle, uymakla vazifelendiriyor. Cahiller ise sünneti inkâr ediyor. Ne günlere kaldık!
Dualarımız Niçin Kabul Edilmiyor?
Belh sultanı iken, tacını tahtını bırakıp derviş olan, böylece mâneviyat sultanlığını kazanan evliyaullahın büyüklerinden İbrahim bin Edhem kaddesallahu sirrehu efendimiz hazretleri Basra çarşısında gezerken, etrafında toplanan halk “Bana dua edin (Benden isteyin), size icabet edeyim” mealindeki ayet-i kerime uyarınca Allah’a dua ediyoruz, lakin dualarımız kabul edilmiyor. Acaba bunun sebebi nedir diye sordular. Hazret şu cevabı verdi:
Kalbiniz şu on şeyden dolayı ölmüştür, bu yüzden dualarınız müstecab (makbul) olmuyor.
* Birincisi: Allah’a iman ettik dersiniz ama hukukullahı eda etmezsiniz. Yani Allah’ın sizin üzerinizdeki haklarını yerine getirmezsiniz.
* İkincisi: Allah’ın size göndermiş olduğu Kitabını, Kur’ân-ı Azimüşşanı okursunuz ama onun içindeki hükümlerle amel etmez, hayatınızı ona göre tanzim etmezsiniz.
* Üçüncüsü: Şeytana düşman olduğunuzu iddia edersiniz ama ona tâbi olur, tuzaklarına bile bile düşersiniz.
* Dördüncüsü: Resulullah’a iman edersiniz, O’nu sevdiğinizi söylersiniz ama O’nun Sünnetine uymaz, izinden gitmezsiniz.
* Beşincisi: Cennet’e gitmek istersiniz ama oraya girmek için gerekli olan amelleri yapmazsınız.
* Altıncısı: Cehennemden korktuğunuzu söylersiniz ama sizi oraya sokacak günahlardan kaçınmazsınız.
* Yedincisi: Ölümün hak olduğunu, her canlının ölümü tadacağını söyler ve bilirsiniz ama onun için hazırlanmazsınız.
* Sekizincisi: Başkalarının ayıplarını görür ve onlarla meşgul olursunuz ama kendi ayıplarınızı görmezsiniz.
* Dokuzuncusu: Allah’ın size verdiği rızıkları ve nimetleri yersiniz ama O’na şükr etmezsiniz.
* Onuncusu: Ölülerinizi kabre koyarsınız ama onlardan ibret ve ders almazsınız.
Gırtlaklarına kadar günaha, isyana, fısk ve fücura, bid’ate, dalâlete (sapıklığa) batmış olan, her kötülüğü aşikâre işleyen, haramlardan kaçınmayan, namazı terk etmiş, gurur ve kibre batmış, lüks ve israf içinde sefihâne yaşayan, geliri az olduğu halde kanaatli yaşamayan, kadere isyan eden, din kardeşlerine düşmanlık eden, kafirleri dost ve velî edinen birtakım kimseler “Dualarımız acaba niçin kabul edilmiyor?” diye soruyorlar. Böyleleri İbrahim bin Edhem hazretlerinin yukarıdaki açıklamasını okusunlar.
Duaların kabul edilmeleri için birtakım şartlar vardır. Bunlar muteber din kitaplarında yazılıdır.
Duaların kabul edildiği saatler (zamanlar), mekanlar vardır. Duaları kabul edilen insanlar vardır. (İmamı Süyûtî hazretlerinin “Sihâmü’l-İsabe fî Kenzi’d- Deâvati’l-Müstecabe” kitabını okumalı...)
Dualarımızın kabul edilmesi için birtakım sebeplere ve vesilelere tevessül etmemiz gerekir. Bunları öğrenelim.
Makbul (kabul edilen) dualar bizim en büyük gücümüzdür.