Buzdolabına konulan ‘şey’ nasıl bir şey?
Erdoğan çözüm sürecini buzdolabına koyunca, raftan 10 maddelik eylem planı inmiş...
Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun açıkladığı 10 maddelik eylem planı “çözüm” getirmiyormuş, sadece terörle nasıl mücadele edileceğini esasa bağlıyormuş...
Böyle diyor bir refikimiz.
Esasında çok da yanlış değil...
Fakat bilmediği bir şey var: Buzdolabına konulan şey “çözüm süreci” değil...
Bir dönem “partnerlerle”; yani HDP, Öcalan ve Kandil’den kimi unsurlarla çeşitli düzeylerde temas sağlandı, bir masa kuruldu, müzakereler başladı: Terör örgütü, belli bir takvim içinde sınır dışına çekilecek, silahların bırakılması sağlanacak, suça bulaşmış örgüt üyeleriyle ilgili (“kısmi affı” da içeren) “rehabilitasyon süreci” devreye sokulacaktı.
Terör örgütü verdiği sözleri tutmayınca (çözüm sürecindeki kısmi sulh ortamını fırsat bilip “savaş hazırlığına” girişince), müzakereler donduruldu.
Buzdolabına konulan şey budur...
Bir diğer deyişle; HDP, Öcalan ve Kandil muhatap olmaktan çıkarılmışlardır...
Demokratik temelde yapılan düzenlemeler ve iyileştirmeler aynen muhafaza edilmektedir... Ne inkâr ve asimilasyon politikalarına geri dönülmüştür, ne de eski saçma sapan yasaklar yeniden yürürlüğe konulmuştur. “Haklar” temelinde yapılan düzenlemeler aynen devam etmektedir, devam edecektir.
Dolayısıyla, yeni dönemin sorunu “Kürt sorunu” değil, adlı adınca “terör sorunu”dur. 10 maddelik eylem planı da doğal olarak, terörle nasıl mücadele edileceğini esasa bağlayacaktır.
Hayır, öyle değilmiş.
Sadrazam Davutzade Ahmet Paşa’nın 5 Şubat’ta Mardin’de açıkladığı 10 maddelik eylem planı AKP’nin (aslında Sultan I. Tayyib’in) sadece Kürt meselesine bakışını değil, nasıl bir toplum ve siyasi nizam arzu ve hayal ettiklerini de göstermesi bakımından bir ibret belgesiymiş. “Orhun Yazıtları” kadar kıymetli, Magna Carta’nın pabucunu dama, ne damı, “tarihin çöp tenekesine” atacak kadar da iddialı ve umut vericiymiş...
Bu pespaye üslubun sahibine ne söyleseniz boş...
PKK niçin yeniden silaha sarılmıştır?
Hangi gerekçeyle?
Hangi verilmeyen hakların karşılığı olarak o hendekler kazılmıştır, o mayınlar döşenmiştir, onca insan kör kurşuna kurban gitmiştir?
Meşru çerçevede hangi talep gündeme getirilmiştir de karşılık bulamamıştır?
Bu sorulara cevap araması gereken zat, meseleyi, “Sadrazam Davutpaşa Ahmet” ve “Sultan 1. Tayyib” düzeyine indirgeyerek, demokratikleşmeyi “Sultan’dan kurtuluş” şartına bağlayan sorumsuz liberallere zımni destek vermeyi tercih ediyor. (Sultan’dan kurtulmak istiyorsanız, sandık orada. “İç savaş”tan ve Gezi rezilliklerinden medet ummayı bırakın. Paralel çeteye de fazla güvenmeyin...)
Halk arasında “pislik yapmak” tabir edilir...
Pislik yapacağınıza, biraz da siz elinizi taşın altına koyun... Kürt sorununun bir cüzü olan “yerel yönetimler” meselesinin niçin çözülemediğini, bu meseleyi çözmesi beklenen unsurlardan biri, hatta başlıcası olan HDP’nin niçin “yasal ve anayasal süreçlerin” yanında durmadığını sorun.
Madem buzdolabına konulan “şey”in kıymet ifade ettiğini düşünüyorsunuz...
Biraz da HDP’yi partner ve vasi kılacak siyasal bir tutum geliştirin... (Demirtaş’ın eline bağlamayı tutuşturup, “Hadi aslanım, bitir şu Sultan’ın işini” diye gaz vermek dışında, doğru dürüst ve namuslu bir tutum sergilemediniz.)
İroninin dibini bulup sorumsuzca şarlayacağınıza, biraz da zımni saldırmazlık anlaşmasını bozup “partner” olması beklenen HDP’yi zor duruma sokan ve onca insanın ölümüne neden olan terör örgütüne şarlayın.
Siz kabul etmeseniz de, bu ülkede bir “terör sorunu” var.
Devletin bir görevi de terörle mücadele etmektir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.