Merve Kavakçı İslam

Merve Kavakçı İslam

Zümrüt Çavuşoğlu ve “Islak”

Zümrüt Çavuşoğlu ve “Islak”

Boğaziçi Üniversitesi’nin yeni seçilen rektörü, yeni öğretim yılının açılışını başörtüsü yasağını uygulamaya koyarak yapmış. Sürpriz olmadı desem yanlış olmaz. Rektör beyin seçim kampanyasında yasağı tekrar devreye sokacağı sözünü verdiği kulağıma gelen söylentiler arasındaydı. Gerçi sıra dışı bir kişi olduğu da söyleniyordu. Genelde sıra dışı kişilikler çevre, mahalle, devlet ve benzeri yerlerden gelecek irrasyonel baskılara meydan okur, akıldan, rasyonellikten ve dolayısıyla özgürlüklerden yana olurlardı. Ama belli ki yeni rektör o türden bir sıra dışılık taşımıyordu. Onun sıra dışılığı sıradanlıkla uzaktan yakından alakası olmaması gereken, “öncü” nitelikteki bir akademik kurumu en sıradan üniversitelerin, mesela, ne bileyim Çemişgezek’teki üniversitelerin, sıradanlığına indirgemekte, yasaklarla anılan güruha üniversitesinin adını yazdırmaktaydı belki de, kim bilir.
Oysa Boğaziçi Üniversitesi, bir önceki rektörü Prof. Dr. Ayşe Soysal’ın idaresinde akademik özgürlük, sivil ve insani haklar açısından biraz rahat nefes almıştı. Boğaziçi’nde kılık kıyafet konusundaki rahatlamaya kendim de şahit olmuştum. Kardeşim Ravza başörtülü olarak yüksek lisansını daha geçen hafta buradan almıştı. Gün farkıyla, yasağa teğet geçmiş, karşılaşmadan bitirmişti. Ayrıca biliyordum ki Sayın Başbakan’ın kızı da bir süre önce aynı üniversitede yüksek lisans opsiyonunu değerlendirmiş ama seçtiği takdirde oluşabilecek medya fırtınasının başları örtülü okuyabilen diğer öğrencilere zarar vereceği öngörüsüyle vazgeçmişti. Ravza mezun oldu olmasına ama geçtiğimiz Pazartesi günü okuldan alınması gereken bazı evrakları alması için eşini vekil tayin etmek zorunda da kaldı. Bir sene boyunca görmüş olduğu “insanca” muamele de böylece noktalanmış oldu.
Bu arada itiraf edeyim, ben de bir defa girdim Boğaziçi Üniversitesi’nin sınırlarının içine. Geçtiğimiz yaz başıydı, Ravza’nın okula uğraması gerekiyordu. Bir önceki sefer gittiğinde “dikkat çekmemek” amacıyla beni çocuklarla birlikte Etiler’de yakın bir kafede indirmiş, gidip işini görmüştü. Bu sefer, hem biraz acelesi vardı, hem de okuduğu üniversiteyi ablasına göstermek istiyordu, “Ben seni dışarıda beklerim yine” diye ısrar etmeme rağmen “Abla, beraber gireriz inşallah” demişti. Öyle de oldu. Arabayla üniversitenin ana kapısından içeri süzülürken, yüreğim ağzıma geldi zannettim ister istemez. Düşündüm. Tam 20 sene olmuştu ülkemde, vatanımda üniversite toprağına basmayalı. 1988’de Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden ayrılışım, kopuşum, kopamayışım bir bir geçti gözümün önünden. Kim anlardı ki bunun ne demek olduğunu? İnsana ne yaptığını? Ancak yaşayan anlardı. Aynı şeyi yaşayan. Demek tam 20 sene geçmeliymiş dedim, ayağımın “yasaklı” toprağa bir daha değmesi için... “Bizim” olan yasaklı toprağa!
Kim anlar dedim de, bir de Zümrüt Çavuşoğlu gibiler anlar. Laik hayatları içinde başkasına zulmedenlerden olmadıkları halde, aidiyet hissettikleri, içinde büyüdükleri çevrelerin, laiklerin “ötekine” yaptığı zulümle içleri yananlar anlar. Başları açık olduğu halde, başı örtülü olanlarla birlikte dertlenenler anlar.
Zümrüt, Nazlı Abla (Ilıcak)’nın yeğeni. Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü ve İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunu. Aynı zamanda da, genç yaşına rağmen senarist ve ödüllü bir film yönetmeni Zümrüt. Kısa metrajlı filminin adı: Islak. İlk tanıştığımızda konu eninde sonunda başörtüsüne gelince, “Özür dilemek geliyor içimden” diyor Zümrüt, “Sokakta gördüğüm başörtülü kadınlardan özür dilemek... Size reva gördüklerimizden dolayı kendi adıma özür dilerim demek...”
Zümrüt’ü başörtüsü konusunda düşünmeye iten ve sonunda da ona Islak’ı yapma yolunu açan olayı da paylaşıyor bizimle. Bir kız varmış Boğaziçi’nin yurdunda, selamlaştığı, sigara alış-verişinde bulunduğu, beraber sigara içtiği. Onun gibi görünen bir kız. Başı açık bir kız. Aradan zaman geçmiş, bir gün bir başka yerdeymiş Zümrüt. Orada bir kıza rastlamış. Şaşırmış. Kızı tanıyormuş. Beraber sigara içtiği arkadaşı. Yurttaki başı açık kız. Ama bu sefer başı örtülü. Bu ikilemle şok olmuş, Zümrüt. Karşısında duran çifte hayatla yıkılmış. Islak, işte o kızın hikayesi. Onun ve onun gibi başı örtülü iki arkadaşının hikayesi. Masal değil, hayal ürünü değil. Acı ve dipdiri bir gerçek. İçimizdeki gerçeğin anlatımı, Islak. O kadar gerçek ki, bu üç kız filmde kendilerini oynuyorlar. Zümrüt ise amatör imkanlarına rağmen profesyonelce yönetiyor. Sonunda da ödülü hak ediyor. Boğaziçi Üniversitesi Mithat Alam Film Merkezi’nin 4. “Şiddet” konulu kısa film senaryo yarışmasında dereceye giriyor-filme buradan ulaşmak mümkün-. Yeni rektör Boğaziçi’nin bir yüzünü gösteriyorsa bize, Zümrüt de bir başka yüzünü temsil ediyor. Bu çağa, çağdaşlığa yakışan yüzünü. İnsani olanı...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Merve Kavakçı İslam Arşivi