Weiss’ten AK Parti’ye... Falcon’dan Aydın Doğan’
Hikâyeyi bilirsiniz... Ancak, "günün mânâ ve ehemmiyeti"ne uygun düştüğü ve de "tam yerine rast geldiği" için, "o hikâye"yi yeniden anlatmak istiyorum... Ama, hikâyeden önce, küçük bir girizgâh... Bilirsiniz; Anadolu'da, özellikle de köylerde herkesin bir "lâkabı" vardır... Sanıyorum, "soyadı"nın henüz yaygınlaşmadığı dönemde başvurulan bir "tanıma/tanıtma metodu"ydu... Adamın boyu "uzun" ise, meselâ "Uzun Hasan" derler... Meselâ, sakalı "yok" veya yok denecek kadar seyrek ise "Köse Mehmet" veya saçı yok ise "Kel Ahmet" derler... Maksat, "kastedilen kişi"nin kimliğini tarif etmek... Köylerde "çolak"lar vardır, "kambur"lar vardır, “bodur”lar vardır, "dişlek"ler vardır... İşte bizim adamımızın lâkabı da "Ördek Ali"dir!.. Evet, "Ördek Ali"dir, ama adamımız bu lâkaba fena halde kızmaktadır!.. Ne zaman "Ördek Ali" deseler, diyenin üzerine yürümekte ve kavga çıkarmaktadır... Dahası, "ördeği çağrıştıracak" ne söylense, fena halde köpürmektedir.
“BUGÜN HAVA BULUTLU” DEYİNCE!
Hikâye bu ya, günlerden bir gün, hem de samimi olduğu bir arkadaşıyla yolda yürürlerken, adamcağız, boş bulunup; "Bugün hava bulutlu" deme gafletinde bulunur!..
Vayy sen misin "hava bulutlu" diyen!..
"Ördek Ali" abimiz küplere biner... "Arkadaş" filân dinlemez, ağzına geleni söyler!..
Arkadaşı, "Ne oldu ki?" der; "Ne yani hava bulutlu değil mi?.. Ne var bunda, bu kadar kızacak?"
"Ördek Ali" abimiz, "hava bulutlu" demekle der, "Sen bana Ördek Ali demek istedin!"
Arkadaşı, "Ne ilgisi var?" deyince de, başlar "kızma sebebi"nin "gerekçe"lerini açıklamaya:
"Hava bulutlu demek, yağmur yağacak demek!.. Yağmur yağınca ne olur, sular dereye akar!.. Derenin suyu nereye akar?.. Tabii ki; göle akar!..
Peki, gölde ne yaşar?.. Elbette ördekler yaşar!..
O halde, sen bana Ördek Ali demek istedin!!!"
WEISS'DEN BEYAZ'A... BEYAZ'DAN AK PARTİ'YE!
Görüyorsunuz ya; bir "hava bulutlu" demenin ucu, taa nerelere kadar sündürülüyor!..
Tabiî, "hava bulutlu" lâfını sündürüp, taa "Ördek Ali"lere kadar götürenler, sadece "köy"lerde yaşamıyor!.. "Lâf sündürücü"ler günümüzün "çağdaş(!) ülkeleri"nde de, meselâ Almanya'da da yaşıyor... Üstelik de, onlar "cahil (!) köylü" filân değil, "Kriminal Polis Başkomiseri" makamında oturuyorlar!..
Efendim, olayı biraz açalım:
"Almanya'daki Deniz Feneri Dâvâsı" malûm... Bu dâvânın iddianamesinde, "Deniz Feneri" ile "AK Parti" arasında "bağlantı" kurabilmek için "nasıl bir mantık" izlenmiş, biliyor musunuz?..
Aynen, "hava bulutlu" mantığı!..
Deniz Feneri Dâvâsı'yla ne ilgisi varsa, Alman Başkomiser Böhm; 9 Eylül günkü 4. duruşmada Almanya'da kurulu bir şirketten, evet "Weiss Gmbh" adlı şirketten söz edip;
"Weiss demek, Beyaz demek...
AK Parti de, nihayetinde Beyaz Parti demek...
Bir de Beyaz Holding var!..
Bunların anlamının hepsi beyaz..."
Böhm'ün bu sözleri üzerine Mehmet Gürhan'ın ikinci avukatı İnal Taşan, "Bir konuyu açıklığa kavuşturmanızı istiyorum. Olayın siyasi bağlantısı mı var demek istiyorsun?" diye sormuş!.. Böhm işe kendisinin hiçbir şey söylemediğini, bu üç kelimenin Türkçe'de aynı anlama geldiğini söylediğini ifade etmiş!..
Evet, ben de sizin gibi dedim;
"Yuhhh!.. Çüş artık!"
Bu “geri zekâlı” Alman’a; birisi çıkıp da, “AK Parti demek, Adalet ve Kalkınma Partisi demektir” dememiş ya, ona yanarım!..
Dikkatinizi çekerim;
"Ördek Ali"nin "köy"ünde değil, bir "ileri(!) Batı ülkesi"nde yaşanıyor bu olay!..
Kaldı ki;
"Hava bulutlu" demenin sonunda "göl"lere, oradan da "ördek"lere gitmek mümkün!..
Ama, Alman başkomiserin "Weiss"den hareketle "AK Parti"ye ulaşmasını, ne "akıl"la ve ne de "mantık"la izah etmek mümkün değil!..
Bunun tek izahı var:
"Önyargı ve AK Parti düşmanlığı!"
KILIÇDAROĞLU'NUN SORU KILIFLI İTHAMLARI!
Hayır, gündemden çıkmışken, yeniden "Deniz Feneri Dâvâsı"na dönecek değilim... İddianamedeki bu "akla ziyan" örneği verdim ki; "Aydın Doğan'ın kâğıt olayı"nı çok daha iyi anlayasınız!..
Efendim, malûmlarınız olduğu üzre son günlerde yeni bir moda peydah oldu!..
"Soru sorma kılıflı itham modası!"
Adam, resmen ve alenen "itham" ediyor, "iftira" atıyor ama, "ben sadece soruyorum" diyor!..
"Bu modanın öncüleri"nden olan CHP Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu'nun "soru kılıflı itham"larını biliyorsunuz... Önceki günkü "tartışma"yı da izlemiş olmalısınız!..
Ne diyor Bay Kılıçdaroğlu;
"Dengir Mir Mehmet Fırat'ın şirketi hayalî ihracat yapmış mıdır, yapmamış mıdır, sormak istiyorum!..
Dengir Mir Mehmet'in şirketinin yüklerini taşıyan bir TIR'da uyuşturucu bulunmuş mudur, bulunmamış mıdır?"
Bunun gibi "itham"lar!..
Ama, üzerine "soru kılıfı" geçirilmiş!..
Dengir Mehmet, bu "itham" ve "iftira"lara gereken cevabı verdiği için, yeniden o konuya girecek değilim...
Benim, bu "atışma"da dikkatimi çeken yöntem, "Kılıçdaroğlu'nun taktiği" oldu!..
Kılıçdaroğlu'nun, "itham" ve "iftira"larını "soru kılıfı" içinde yöneltmesi, ziyadesiyle ilgimi çekti!.. İşin doğrusu, bana "ilham" verdi!..
İşte, bu "ilginç yöntemi" bugün ben de uygulamak ve "kâğıt" olayı konusunda "Aydın Doğan'a sorular" sormak istiyorum!..
VIRGIN'DA KÂĞIDIN İŞİ NE?
İlk sorum; "Hava bulutlu"dan "Ördek Ali"ye veya "Weiss"ten "AK Parti"ye gitmek gibi olacak ama, yine de soracağım:
¥ "Özellikle 2001 ve 2002 yıllarında, Türkiye'deki gazetelerin çoğu, kullanacakları ithal kâğıdı Rusya'dan alıyordu. Rusya'dan alınan gazete kâğıdının tonu yaklaşık 450-455 dolardı... Ama Aydın Doğan'a ait Doğan Dış Ticaret; ne hikmetse Hürriyet ve Milliyet'in kullandığı Rus kâğıdını, Virgin Adaları'nda Shawcliff Trading Ltd. ve Sortal Trading Ltd. adlı iki şirket üzerinden satın alıyordu... Üstelik tam 655 dolara.
Yani normal fiyatın 200 dolar üstünde bir fiyata.
Aydın Doğan'ın gazeteleri yılda 300 bin ton kâğıt kullanıyordu!..
Yani Aydın Doğan, vergi cenneti Virgin'de kurulu tabela şirketlere bir yılda tam 60 milyon dolar bırakıyordu!.. Doğan, bu ticareti tam 4 yıldır yapıyordu... Tabela şirketlerinin bu işten kazancı 4 yılda 240 milyon dolardı!.."
Şu yukarıda yazdıklarım, benim bir "itham"ım değil, son yıllarda sık sık gündeme getirilen bir "iddia"dır... Ve bu iddia, Ekim 2001'de Star gazetesinde de gündeme getirilmiştir!..
AYDIN DOĞAN MI, AYDIN FALCON MU?
Şimdi, sorum şu:
¥ Aydın Doğan'ın "kâğıt ithali" işinde kullandığı şirketin adı "Falcon" mudur?..
"Falcon" kelimesinin Türkçe karşılığı "Doğan" demek midir?.. Türkçe karşılığı "Doğan" demek olan "Falcon" şirketi, 2001 ve 2002'lerde "Aydın Doğan'a mı ait"ti?!?
Aydın Doğan, kâğıt işlerini "Aydın Falcon" üzerinden mi yapmaktaydı?..
VIRGIN... KARA PARA AKLAMA ADASI!
¥ Bilebildiğim kadarıyla, Virgin Adaları; bir başka ifadesiyle British Virgin, 19-20 bin nüfuslu küçük bir ada. Kişi başına milli geliri 15-16 bin dolar. Çünkü kara para aklayıcıları, vergi kaçakçıları ve halka açık şirketini dolandırıp kâr transfer etmek isteyen patronlar, bu adayı mesken tutuyor.
Şimdi, sormak istiyorum:
¥ Aydın Doğan, Falcon adlı "şaibeli" bir şirketi niçin Virgin gibi "sabıkalı bir ada"da kurma ihtiyacı hissetmiştir?..
Virgin Adaları'nda "kâğıt üretimi" mi yapılıyor ki, Aydın Doğan; Rusya'dan aldığı kâğıdı, "Virgin'deki şirket üzerinden" Türkiye'ye getiriyor?..
Adı Virgin olan bu ada; Aydın Doğan'ın kâğıt aldığı Rusya'dan "onbinlerce kilometre uzakta" değil mi?!?
FALCON BAĞLANTILI 2 ŞİRKET!
Aydın Doğan'a bir soru daha:
¥ Milliyet'in yüzde 8.6'sını, 12 Ocak 1998'de kendi şirketiniz olan Falcon bünyesindeki Born Investment'a sattınız mı?..
Bu satış işine adı karıştığı için "Ali Balkaner ve 21 Arkadaşı" hakkında dâvâ açılmış mıdır?.. Bu dâvânın, dönemin SPK Başkanı Muhsin Mengütürk tarafından "sümenaltı" edildiği doğru mudur?..
... Ve Aydın Doğan'a son soru:
¥ Aydın Doğan'ın, 2000'li yılların başında kâğıt aldığı Shawcliff Trading Ltd. ve Sortal Trading Ltd. şirketlerinin "bağlantı" adresinin "Falcon'la aynı" olması bir "tesadüf"(!) müdür?.. Adı geçen bu 2 şirkette, "Falcon"un, yani "Doğan"ın "ortak hesabı" var mıdır?..
Samimi olarak soruyorum Aydın Bey;
Falcon'un yanısıra, bu iki "tabela şirket" de size mi aitti?.. Değilse; Rusya'dan aldığınız kâğıt; niye onbinlerce kilometre uzaklıktaki Virgin Adaları'nda bulunan bu iki şirket üzerinden Türkiye'ye girmekteydi?..
"HÜRRİYET VE MİLLİYET ZARARDA" MI GÖRÜNECEK?
Hayır; "hava bulutlu" sözünden alınıp, "Ördek Ali"ye getiren köylü veya "Weiss" kelimesinden hareketle "AK Parti"ye uzanmak isteyen Alman Başkomiser gibi "paranoyakça" bir tavır içine girmeyeceğim!..
Ama, merak da ediyorum:
"Falcon"un Türkçesi "Doğan" demek olduğuna göre, kelimenin başına "Aydın" koyup, "Aydın Falcon" diyebilir miyiz?..
Gerçi; bir zamanların ünlü dizisi "Zengin ve Yoksul"da bir "Falconetti" vardı ve "kötü adam"ı oynuyordu ama, ben oraya kadar uzanacak değilim...
Sadece şunu sormak istiyorum:
"Rusya'dan aldığınız kâğıdı, Virgin Adaları'ndaki şirketler üzerinden Türkiye'ye getirip; halka açık Hürriyet ve Milliyet gazetelerinin içini boşaltarak kendi cebinize attığınız iddialarına ve bunun da 240 milyon dolar civarında olduğu iddialarına ne diyorsunuz?.. Pahalı kâğıt ithal ederek, Milliyet ve Hürriyet'in küçük hissedarlarına az para vermek istediğiniz daha doğrusu kağıdı pahalı ithal ediyor görünerek hem halkı, hem de devleti kazıkladığınız iddiaları doğru mu?
Şimdilik "soru"larım bu kadar...
Lütfen dikkat; "itham" etmiyorum, sadece "soru" soruyorum ve elbette "cevap" bekliyorum!..
Sorulara, SPK da cevap verebilir!..
Biat medyası... Fiyat medyası!
Tutturmuşlar, bir “yandaş medya” veya “biat medyası”dır gidiyor... Gazete köşelerinde biat medyası, ekranlarda biat medyası!.. Muhafazakâr arkadaşlarımız da, bu suçlamanın ezikliği içinde “aşağılık kompleksi”ne kapılıp;
“Hayır” diyorlar; “Biz hiç kimseye biat etmedik!”
Oysa; “Evet, biz biat medyasıyız... Biz Allah’a biat ettik, O’nun peygamberi Hz. Muhammed’e biat ettik” deseler, iş bitecek!.. Ama onlar pıstıkça, kartelozlar üzerlerine geliyorlar!..
Ben olsam; bana “biat medyası” dediklerinde, hemen cevabını yapıştırırım: “Biz biat medyası isek, size de fiyat medyası diyelim!”
Gerçekten de, onlar için de “fiyat medyası” demek lâzım!.. Yani, “herkesin bir fiyatı vardır” derler ya, bunlar da “paraya biat” ederler ya, “parayı verdin mi, ne istersen onu yazarlar” ya, artık onların da adını koymak lâzım!..
“Biat medyası”na karşı, “Fiyat medyası!”
“Söyle arkadaş, fiyatın ne, kaça yazıyorsun?!?”