Dost acı söyler (1)
Siyonizm’i dünyanın başına bela yapan fikir babaları, bütün Yahudileri bir araya toplayıp bağımsız bir Yahudi devleti kurmak istediklerinde Filistin halkı topraklarında huzurlu bir hayat sürmekteydiler. Fakat Basel’de başlayan bu süreçten bir dönem sonra Yahudiler Filistin’i işgal etmiş ve dağdan gelen bağdakini kovar misali yerli halka hayatı zindan etmeye başlamışlardı.
Filistin hedef olarak seçildiğinde önlerindeki tek engel Osmanlı devletiydi. Faşist zihniyetlerini bütün dünyaya hâkim kılabilmek için Osmanlı’nın yıkılması gerekiyordu. İçeriden ve dışarıdan kurdukları tuzaklarla, hedeflerine ulaşıp, planlarını uygulamaya koydular. Dünya ekseninde ekonomik gücü elinde tutan yandaşları ile güç birliği yaparak Filistinli yerli halka ölüm, açlık, yoksulluk ve esareti reva gördüler. İşgal ettikleri topraklara ölüm kan ve gözyaşı götürdüler. 1948 yılı Filistin toplumu için karanlık bir tarih. O günden bu yana Filistin’de sergilenen vahşet hiç bitmedi. Ne yazık ki, İslam toplumlarının liderleri bu konuda etkin olamadıkları gibi Siyonist eşkıyaların ekmeğine yağ sürmeye devam ettiler.
İslam toplumları içeriden ve dışarıdan kuşatıldı, kimliklerinden, kişiliklerinden ve tarihi duruşlarından ödün vermeye başladılar. İslami kimliklerini koruma ve duruşlarını sabitleme noktasında son derece zayıf kaldılar. Çünkü içeriden ve dışarıdan gerçekleştirilen taarruzlarla bu toplumların benliği zedelendi, İslami kişilikleri darbe aldı fertler kolay yutulabilecek lokmalar haline geldiler.
Siyonist eşkıyalar neredeyse bütün enerjilerini ötekileştirilen toplumların dejenerasyonuna adadılar. Bu uğurda çeşitli protokoller hazırladılar. Özellikle genç nesil üzerine yoğunlaşıp, çocuklarımızı kimlik karmaşasının içine sürüklediler. Müslüman gençler, okuma, düşünme, araştırma, fikir yürütme, eyleme geçme, söz söyle yeteneklerini geliştirme fırsatı bulamadılar. Ekranların uyuşturduğu bu çocuklar insanlığa çığır açacak ufuklara sahip olamadılar. Vakitlerinin tamamını televizyon ya da internet başında geçiren gençler yaşadıkları kimlik karmaşasından kurtulamadılar. Müslüman olduklarını iddia ettikleri halde bir batılı gibi yaşamaya ve düşünmeye devam ettiler.
Düşman bizi en kritik noktamızdan vuruyor. Siyonist zihniyet ve yandaşları, İslam şemsiyesi altında birleşen aile fertlerini parçalamadan Müslüman toplumları parçalayamayacağını biliyor. O yüzden yazılı ve görsel medya aracılığıyla ailenin kutsiyetini ortadan kaldırıyor, aile bireylerini birbirlerine kenetleyen değerleri zayıflatıyor ve kendini tanımlayamayan hedefsiz kitlelerin oluşmasına zemin hazırlıyor. Gençleri uyuşturuyor, kadınları moda furyasına sürükleyerek zihnen gelişmelerine fırsat vermiyor. İslam toplumları kıstırıldıkları bu kapanda var olma mücadelesi vermeye devam ediyorlar. Fakat nedense bir çıkış yolu bulamıyorlar
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.