Yaslandığımız duvarlar
Kendilerini güvende hissedemeyen fertlerin huzur ve sükûneti yakalama şansları yoktur. Yaşam isteği her şeyin önünde gelir. O yüzden insanoğlu ilk evvela güvenli bir ortam arayışına çıkmış ve yaşadığı mekânın güvenliğini sağlayabilmek için türlü türlü araçlar üretmiştir. Kapılarımıza takılan kilitler, iş merkezlerine kurulan güvenlik kameraları, araçlarımız için hazırlanan alarmlar, insanın güvenlik arayışının bir sonucudur.
Çocukluğumuzda aileyi bir zırh gibi görür ve kendimizi güvende hissederiz. Ne de olsa anne babamız vardır, bizi bir şekilde korurlar… Bir genç, babasını sırtını dayadığı sağlam bir duvara benzetmiş, eğer bu duvar yıkılırsa benim kendi imkânlarımla bir duvar oluşturmam çok zor diye eklemiş ve hüzünlenmişti.
Anne baba çocukların güvenliğini sağlayacak sağlam bir duvar gibidirler. Çocuklar kanatlarını kullanıp kendi yağları ile kavrulacak duruma gelinceye kadar onların şemsiyesi altında yaşar ve kendilerini güvende hissederler. Toplumun büyükçe bir kısmını oluşturan anne ya da babalar sadece kendi çocuklar için değil bütün çocuklar için güven kaynağı olurlar, olmalıdırlar da… Zira anne ya da baba rollerini yerine getirirken fıtratlarında mevcut olan şefkat ve merhamet duygusu gelişir. Sabrı, katlanmayı ve karşılıksız sevmeyi öğrenirler. Gönül havzalarında biriken bu sevgiden bütün çocuklara dağıtabilir ve sevgiyi üleşebilirler. Bu pekâlâ mümkün…
Üniversitede okuyan bir genç kız şöyle bir anekdot anlatmıştı: “Bir akşam vakti evime dönerken arkamdan tuhaf bir adamın beni takip ettiğini fark ettim. Korktum, hava hafif kararmıştı, adama kızdım ve peşimi bırakmasını istedim ama dinlemedi, ağza alınmayacak sözler sarf etti ve arkamdan gelmeye devam etti. Yolun tam karşısına geçtiğimde gözüm küçük bir tuhafiye dükkânına ilişti, içeride elli yaşlarında bir adam vardı. Korkularım dağılmıştı, herhalde bu adamın da benim gibi bir kızı vardır, onu düşünerek beni koruyabilir, bu adama haddini bildirir diye düşündüm ve içeri girip yardım istedim. Adam daha ben sözümü bitirmeden yerinden fırladı ve peşimden gelen adamı sert sözlerle uyardı, gerekirse polise haber verebileceğini söyledi ve beni otobüs durağına kadar getirip beni otobüse bindirdi…”
KORKUYORUZ
Çocuklarımızın ulaşım aracı olarak kullandıkları minibüsler,
Eğitim aldıkları mekânlar, oyun için çıktıkları alanlar
Benim mahallem benim şehrim diye dolaştıkları caddeler
Alış veriş merkezleri,
Mahalle ve sokaklar tehlike saçan canilerin evi oldu.
Ağzı süt kokan çocuklar, genç kızlar, yaşlılar sapıkların tuzağına düşüyorlar.
Sokaklarda dolaşan insanlık yoksunu sapıklar, mantar gibi çoğalıyor ve hastalıklı davranışlarını bulaştırarak zarar vermeye devam ediyorlar.
Ey anne babalar!
Ey kendilerini toplumun hizmetkarı olarak gören, aydın, yazar politikacı ve siyasetçiler, kendilerini ilim erbabları olarak görenler! Ölen insanlığı yeniden diriltmediğiniz sürece söylediğiniz hiçbir sözün anlam ve ehemmiyeti olmayacaktır. Zira ardı sıra kalkan o cenazeler insanlığın cenazesidir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.