Müslümanlar!.. Boş İşleri, Zevzekliği, Dedikoduları Bırakalım...
Aziz Müslümanlar!.. Bizim için çok önemli olan, bizi çok yakından ilgilendiren hayatî işleri bırakmışız; birtakım dedikodularla, dünyanın bitmez tükenmez hengâmeleriyle, boş zevzekliklerle uğraşıyoruz.
Ergenekon dedikodularından bahs edilince dikkat göstergelerimiz çılgınca oynamaya başlıyor. Başbakan ne demiş, Aydın Doğan ne cevap vermiş?.. Dinsiz yazar Nâr-ı Cehennem ne demiş, İslâmcı yazar Firdevs ne cevap vermiş?.. Timsahlar turisti nasıl parçalayıp yemiş?.. Karga Türkçe gak demiş, horoz rast makamından ötmüş, tavşan kaçarken belediye çukuruna düşmüş...
Bizi kurtaracak, bize ebedî mutluluk kazandıracak öğütleri dinlemiyoruz.
Medyadaki iki Don Kişot polemik yapınca yazıları okunma rekorları kırıyor; Kur’ân ve Sünnet’ten müjdeler verilip, uyarılar yapılınca başlıklarına bakılıp geçiliyor.
Güncel, aktüel dedikodular, fasafisolar, horoz döğüşleri kanımıza, iliğimize kadar işlemiş.
Bu durumun sebebi koyu gaflettir. Bu gafletten kurtulmamız lazım. Uyanmazsak sonumuz kötü olur.
Doğmuşuz, ölüme doğru yol alıyoruz. Doğum tarihimiz belli, ölüm tarihimiz belli değil.
Bir imtihan dünyasındayız. Acaba imtihanı kazanacak mıyız?.. Kazanmak için neler yapmamız lazım geliyor?
Bunlardan haberimiz var mı? Bunları öğrenmek ve hayata uygulamak için çalışıyor muyuz?
Kur’ân, Sünnet, Din, Şeriat bize neler diyor? Neleri yapmalıyız, neleri yapmamalıyız?
Bize verilen müjdeler neler?
Bize yapılan uyarılar neler?
Ölümden sonra varlığımız bitmeyecek, dehşetli bir yolculuğa başlayacağız. Kabir için “ebedî istirahat yeri” diyorlar, herkes için öyle mi?
Bu dünyadan öteki dünyaya hüsn-i hatime ile göçmek gerek. Yani ömrümüz ölümümüze iman ile bitişmeli. Böyle olmazsa yandık, bittik demektir.
Adam bütün hayatı boyunca gevezelik, zevzeklik yaptı, boş işlerle uğraştı, dedikodularla, polemiklerle ilgilendi... Nihayet ölüm ona yaklaştı. Ağır hasta, döşekte yatıyor. Bir kendini kaybediyor, bir ayılıyor. Birden son bir hamle ile doğruldu ve “Borsanın durumu bugün nasıl? Dolar mı yükseldi, Türk lirası mı?..” dedi ve cansız olarak yatağa yığıldı. Böyle bir hâtimeye, hüsn-i hatime (iyi son) denilebilir mi?
Sevgili Müslüman kardeşlerim!.. Haddim olmayarak uyarıyorum, hatırlatıyorum: Dedikodularla uğraşmayı, zevzekliği, gevezeliği, boş işleri, şeytanî konuları bırakalım ve bizi çok yakından ilgilendiren, bizim için ölüm kalım meselesi olan İslâmî konulara yönelelim.
İyi Müslüman, iyi insan, iyi vatandaş, iyi komşu, iyi ebeveyn, iyi işveren, iyi işçi, iyi arkadaş olmak için var gücümüzle çalışalım.
“Gıybet yapma!” başlıklı yazıyı merak edip okumadık ama her gün kilolarca ölü kardeş eti yediğimizin farkında mıyız?
Gıybetten kurtulmak için gıybetin ne olduğunu, Kur’ân’da bu konuda ne yazılı olduğunu, sevgili Peygamberimizin gıybeti nasıl kötülediğini öğrenmemiz, bilmemiz gerekmez mi?
İki medya kalemşörünün polemiğinden bize ne... Biz kendimizi kurtarmaya bakalım.
Sevgili kardeşlerim... Bizim kurtuluşumuza, ebedî saadetimize vesile olacak kıymetli ve faydalı kitapları ve makaleleri okuyalım. Bunlardaki bilgileri öğrenelim ve hayatımıza uygulayalım.
Bir kedi yavrusunu sokağa atmışlar. Acı acı miyavlıyor. Merhamet ettin, aşağıya indin, zavallı hayvancağıza sütlü ekmek verdin... Bu yaptığın küçük iyilik, bilsen senin için bütün dünya dedikodularından, polemiklerden, aktüel çalkantılarla meşgul olmaktan daha hayırlıdır.
Müslüman, faydasına ve zararını olan şeyleri bilen kimse demektir.
Peygamberlerde Zelle Olur mu?
Ehl-i Sünnet itikadına (inancına) göre Peygamberler masumdur, büyük veya küçük günah işlemezler. Allahu Teala onları, günah konusunda korumuştur. İsmet sıfatıyla muttasıftırlar.
Yine Ehl-i Sünnete göre Peygamberlerde zelle görülebilir. Zelle kesinlikle günah ve ayıp değildir. Aliyyu’Karî’nin Fıkh-ı Ekber Şerhi’nde şöyle yazılıdır: Peygamberler asla günah işlemezler. Onlar ismet sıfatına sahiptir. Ancak, istemeden bazı küçük kusurlar işlemeleri mümkündür. Peygamber böyle bir hatâ işlerse, o hataya devam etmez. Allah onu derhal uyarır, hatasını düzeltir, Zelle, efdal (en üstün) olanı terk ederek, fadıl (üstün) olanı yapmaktır şeklinde de açıklanmıştır. Zelle bir kusur değildir. Peygamberlere yakışan, daima efdal olanı (en üstün, en faziletli olanı) yapmak olduğundan, zelle işleyen Peygamberin dikkati çekilir, o da fadıldan efdale yönelir.
Bir zat “Zelleyi unutun yoksa küfre girersiniz. İçinden çıkamayacağınız konuları hali üzere bırakın ve Peygamberler hakkında ileri geri düşünmekten veya konuşmaktan sakının” diye bir uyarı yaptı. Ona derim ki: Bütün muteber akaid, tefsir, hadîs şerhi kitaplarında zelle bahsi mevcuttur. Onlar da küfre mi düşmüştür? Lütfen orta yolda olalım. Selam ederim.
Zamanımızda bazı cemaatler başlarındaki zatı masum göstermekten öte, bir de zellesiz kabul ediyorlar. Bu suretle, farkına varmadan onları Peygamberlerden üstün bir mertebeye çıkartmış oluyorlar. Böyle bir düşünce ve inanç ise açık bir sapıklıktan başka bir şey değildir.
Bozuk bir mezhep ise, İmamlarını Peygamberlerden daha üstün görmektedir,
Cenab-ı Hak cümlemizi böyle inançlardan muhafaza buyursun.
Ehli olmayan icazetsiz kimselerin yazmış oldukları tefsirleri ve düzmece din kitaplarını okumayalım. Onlarda maalesef Ehl-i Sünnete aykırı bozuk yerlerin haddi hesabı yoktur. Okuyanlar, dindar olayım derken dinsiz olabilir.