Pusulasız Eğitim
Otobüslerde, metroda, billboardlarda, okul kantinlerinde, yurt ilan panolarında envai çeşit kurs ilanı görüyoruz. Milli eğitimin dolduramadığı kocaman bir boşluk var. Bir yaraya kendilerince derman olma peşinde sivil toplum örgütleri, kişisel gelişim şarlatanları, ekmek kazanma derdinde eğitim profesyonelleri ve bahsettiğimiz boşluktan oy devşirme hevesinde belediyeler kurs üzerine kurs düzenliyorlar.
Yabancı dilden tezhibe, aşçılıktan senaryo yazarlığına, pasta yapımından takı tasarımına, bilgisayar programlamadan fotoğrafçılığa kadar sayısız alanda kurslarımız var.
Fakat bu kursları verenlerin dolduramadığı, doldurmayı ya beceremediği ya düşünemediği bir boşluk var ki mevcudiyetini hep muhafaza ediyor.
İnsanlara belli bir işi yapma kabiliyeti kazandırmak zor bir iş ama o kabiliyeti ne yönde kullanacağını belirlemek çok daha mühim.
Mesela bir insana yüzmeyi öğretebilirsiniz ama o insanın yüzerek gidecek hiçbir hedefi yoksa bu kabiliyeti kazanmış olmak çok da mühim olmayacaktır.
İnsanlara bir de pusula vermek gerekir.
Birkaç misalle mevzuyu açmaya çalışalım.
Yıllar önce edebiyatla ilgili bir dernekte gençlere yazarlık eğitimi verme konusu konuşuluyordu. İyi bir yazar olmak için gereken okumalar, yazma atölyeleri vs. ile yazarlık öğretilebilir mi diye tartışılıyordu. Problem şuydu: Gençlerin, güzel ve doğru yazma kabiliyetini kazandıkları anda kağıda gayet sanatkârane şekilde dökecekleri, esaslı ve sağlam fikirleri olduğu varsayılıyordu ama bu varsayım yanlıştı. Çünkü bu varsayım başka bir yanlış varsayıma, derneğin kapısını sadece belli bir itikadi ve ahlaki olgunluk seviyesinde gençlerin çalacağı varsayımına dayalıydı. İtikadi veya ahlaki problemleri olan bir gencin kalemini sivriltmenin, beklenen faydanın tam aksi istikamette zararlar üreteceği görülemiyordu.
Bir bakanlık gençlere meslek edindirme kursları tertip etmiş, bilgisayar marifetiyle filmler için özel efekt yapmayı öğretmeye soyunmuştu. Program gayet başarılı geçti. Birçok genç özel efekt yapmayı öğrendi. Sonra sıra, bu bilgiyle yapılan işleri sergilemeye geldi. Bakanlık, göğsünü gere gere “eğittiği” gençlerin “eserlerini” sergiledi. Bunların birinde gülümseyen bir delikanlı elini bir tabanca gibi şakağına dayayıp tetiği çeker gibi yapıyor, o anda sanki gerçek bir silahla ateş etmiş gibi beyni parmparça oluyor, kanlar etrafa saçılıyordu. Bakanlık belki elinden gelse yasaklaması gereken bir videonun üretilmesine bizzat kendisi vesile olmuştu. Hem de bunu milli manevi değerlere uygun muhteva geliştirmek isterken yapmıştı.
Başka bir bakanlık, uzun yıllar önce, yine “milli-manevi” değerlere uygun, ülkenin müslüman insanına “doğru” mesajlar verecek bir film çektirmek istemişti. Okuduğu mektepten dolayı bahse konu “değerleri” haiz olduğu “varsayılan” bir yönetmen bulundu ve iş kendisine teslim edildi. Film tamamlandı ve sözleşme gereği ücreti tahsil edilmek üzere ilgili kuruma sunuldu. Kurum uzmanları sunulan filmi seyrettiklerinde dehşete kapıldılar. Film, bir hayat kadınını “kötü yoldan” kurtaran bir imamı anlatıyordu. Ancak filmin kahramanı olan imam bunu, o hayat kadınına yalnız kaldıkları bir anda daha önce hiç yaşamadığı seviyede bir cinsel tecrübe yaşatarak başarıyordu! Hikayede imam vardı, hidayete kavuşma öyküsü vardı ama asıl olması gereken “özün” yerinde yeller esiyordu.
Bu misalleri arttırmak mümkün.
Kültürel sahada insanlara verdiğimiz eğitimin, kazandırdığımız kabiliyetin bizzat kendisi bir amaç olamaz.
Gerçek amaca kişiyi taşıyacak bir vasıtadır bu kabiliyetler.
Ve “gerçek amacı” belileyemiyorsanız o vasıta kişileri ya yolda bırakır ya hiç ummadığınız mecralara götürür.
Son bir misali de yabancı dil eğitiminden verelim.
Uzun yıllar boyunca yalandan öğretir gibi yapıp öğretemediğimiz yabancı dili öğrenmek için kurslara koşan gençlerimiz yeterince para, zaman ve emek harcamaları halinde emellerine nail olabiliyorlar. Ama netice ne oluyor? Bir yabanci dili “söken” çocuklarımızdan kaçı o yabancı dilde “okuyor”? Çevrenizde yabancı dil bilenlere sorun, çoğunun öğrendiği yabancı dilde yazılmış edebi klasikler bir tarafa, popüler romanlardan bir tanesini bile okumamış olduğunu göreceksiniz. Dil öğrenmeyi idealize edip dil öğrenmenin getireceği, yeni bir fikir, kültür, sanat dünyasına giriş heyecanından bahsetmemenin neticesi budur. Kendi dilinde bile nitelikli bir eser okutamadığınız gençlerin yabancı dil öğrenmesi sadece onlara emir veren yabancı efendilerinin işini kolaylaştırmaktan öte bir fayda sağlamayacaktır.
İşte bu pusulasız öğretmedir.
Mazrufu anlamama, zarfta takılıp kalmadır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.