Devlet Bey’in devlet ciddiyeti
Türk siyasetinde MHP diye bir gerçek var. Hikayesini, 60 ihtilalinden başlatsanız olur. Millet, Alparslan Türkeş’in sesini, ilk kez ihtilal sabahı radyolardan işitmişti.
‘Cunta’da ihtilaf çıkınca 14 subay Milli Birlik Komitesi’nden ihraç edildi ve sürgüne gönderildi. Türkeş’in sürgün yeri Yeni Delhi’ydi.
Hikaye, Delhi’den de başlatılabilir.
Mehmet Niyazi Ağabey’in şöyle dediğini hatırlıyorum:
“Üstad’a gittik (Necip Fazıl’a). Türkeş Bey’in siyasete hazırlandığından bahsettik. Fikirde, Üstad’ı takip edeceğimizi, ama aksiyonda Türkeş’le beraber olmayı düşündüğümüzü söyledik.”
Tabii, Üstad kızmış bunlara. Kızarken de, çok şık teşbihler yapmış.
Neyse, Önce CKMP sonra, 1969’dan itibaren Türkeş’in liderliğinde MHP.
Şu cümleleri yazarken, hissettim ki, o zamanların MHP’sinin bizim için ne ifade ettiğini yazsam, iyi olur.
Yazacaklarım tarihe bir katkı olmaz. Ben tarihten ne anlarım?
Fakat yazmakla içimi dökmüş, hislerimi paylaşmış olurum. Bu da faydadan hali değildir. İnşallah bir vesileyle yazarım.
MHP’nin, Türkeş’in vefatından sonraki Genel Başkanı ve lideri Devlet Bahçeli’dir.
Bahçeli’nin MHP’sini izlerken, hepimiz şahit olduk ki, Devlet Bahçeli’ye mahsus bir siyasi üslup vardır.
‘Üslup’ dediğim Devlet Bey’in konuşma tarzı değil. Konuşması çok sert, hatta saldırgan bulunabilir.
Hitabet tarzını da içeren fakat hepsini topladığınız zaman, bu sıfatların ötesinde farklı bir gerçeklik olarak tezahür eden Bahçeli’ye has tarz-ı siyasetten bahsediyorum.
Bu tarz-ı siyaset, bir çoklarının sandığının aksine, üretkendir.
Nasıl?
Çelişkili tabii. Hani her şeye ‘olmaz’ diyordu Bahçeli?
Şöyle ifade edeyim.
Bahçeli’nin siyaset tarzı, bir şeyi üretmediği zaman dahi, başka bir şeyi üretti.
AK Parti’nin liderliği ele aldığı döneme odaklanalım.
CHP güdümündeki Anayasa Mahkemesi’nin ve akildaneleri Sabih Kanadoğlu’nun memleketin başına bela ettiği 367 krizini Bahçeli’nin siyaseti çözmüştür.
Bahçeli’nin MHP’si, Meclis’i boykot etmeyerek, Abdullah Gül’ün kazasız belasız Cumhurbaşkanı seçilmesini sağlamıştır.
MHP geleneğinde ‘sokak’ diye bir şey vardır. Ülkücüler, sokaktan ses getirme potansiyeline sahiptir.
Fakat Devlet Bey, Ülkücüler’in sokak ‘proje’lerinde kullanılmasına mani olmuştur.
Bunun en bariz örneği Gezi hadiseleridir. Bahçeli, Ülkücü camiayı sokaktaki güruha dahil etmeyerek memleketin başındaki belanın büyümesini engellemiştir.
Bir başka örnek de çözüm sürecidir. Bahçeli, çözüm sürecine alabildiğine sert ifadelerle karşı çıkmışsa da, Ülkücü camianın bu sertliği sokağa yansıtmasına kapı açmamıştır.
Bahçeli, ‘Paralel Örgüt’e de pek yüz vermemiştir. Şu anda MHP içinde bir‘mahkeme sıkıntısı’yla uğraşması biraz da Paralel’e serin durmasındandır.
Devlet Bey’in, 7 Haziran’dan sonra HDP’li koalisyon seçeneğine hiç iltifat etmemesi MHP’nin siyasi çizgisiyle mütenasipti.
Bahçeli, AK Parti’yle de –tabanın talebine rağmen- koalisyon kurmadı.
Kamuoyuna yansımadı ama, Bahçeli’nin ‘memleketin ortadan bölünmesi’endişesi bu tercihinde etkiliydi.
Eskiye dönelim.
Bahçeli, 28 Şubat sonrasında Ecevit’in DSP’sine devletin eğilimi doğrultusundadavranmıştı.
DSP’yle koalisyon kurmuş, kendi tabiriyle, Fazilet’i ‘dinlendirmiş’ti. Bunun bir siyasi maliyeti vardı. Bahçeli bu maliyeti göze aldı ve ödedi.
Kritik zamanlarda yaptığı siyasi tercihleri, Devlet Bey’in ismine de atıfla, ‘devlet ciddiyeti’ne bağlayabiliriz.
Şimdi, Türkiye, yeni bir anayasa için hazırlanıyor.
Bahçeli, bu anayasanın referanduma gitmesi için kolaylık sağlar mı?
Bu ihtimal zayıftır, ama ‘sıfır’ değildir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.