İş İştir Yapılır
Bazı işler geciktirilmez… İş iştir… Pompei ve HerculanumVezüv’ün yakıcı kızgın külleri altında helak olmadan önce ticaret ve iş hayatı sürüyordu… Çarşılar pazarlar… Hırsızlar hırsızlıklarını yapıyordu… Öyle ya, iş iştir… Fahişeler fahişeliğini… Zenginler, donanmış sofraların kenarına uzanmış oldukları halde yiyorlar, tıkınıyorlardı. Bazısı, iyice doyduktan, artık yiyemeyecek hale geldikten sonra, biraz uzağa gidiyor, yediklerini kusuyor, tekrar sofraya koşuyordu… Köleler ağır işlerini yapmaya çalışıyordu… Fırıncılar hamur yoğuruyor… Duvarlara kömür ile yazılar yazan yaramaz çocuklar… Güneş tam tepeye çıkınca birkaç saat farniente yapılsa da hayatın meşru veya gayr-i meşru faaliyetleri aralıksız devam ediyordu.
Sonra Vezüv indifa etti (patladı) ve ne Pompei kaldı, ne Herculanum…
SodomGomore, Pompei ve Herculanum gibi yanardağı lavları ve külleri altında yok olmamıştı ama onlar da başka afetlerle mahv u helak olmuşlardı.
Azgın şehirlerde işler yapılır… İş iştir… Hırsızlar soyar, fahişeler fuhuş yapar… Gevezeler ve zevzekler mütemadiyen konuşur… Yağcılar yağcılık yapar, muvafıklar kaside okur, heccavlar hicv eder durur.
SodomGomore’de, PompeiHercula-num’dateleviyon ve medya olmadığı için bugünkü kadar kötülük yapılamıyordu.
İşler durmaz… İş iştir… At binenindir, kılıç kuşananın…
Fahişelik insanlığın belki de en eski mesleğidir.
Hırsızlık da öyle…
Pompei’de, Herculanum’da, Sodom’da, Gomore’de, benzer belde ve toplumlarda meşru işlerin yanında, gayr-i meşru işler yapılır durur. İş iştir, durmaz…
Nice eski şehir ve toplumlarda bugünkü uyuşturucular yoktu… Neon ışıkları bir yanıp bir sönen batakhaneler yoktu…
Sodom’daGomore’de ahlaksızlık vardı ama medya gazete televizyon olmadığı için bu kadar yaygın değildi.
İş iştir… Pagan paganlığını yapar, misyoner misyonerliğini, hırsız hırsızlığını…
Rüşvetçiler doymak bilmez… Haram rant yiyenlerin mideleri dolmak bilmez…
Haram para zenginleri, cehennemî servetlerini lüks mekanlarda saçıp savurur.
Eski antik paganizmde olduğu gibi modern paganizmde de iffet, ar namus, hayâ yoktur.
Pagan karılar, “Namus bizim namusumuzdur, nasıl istersek öyle yaparız, size ne?” yazılı levhalarla gezer.
Altın Buzağıya tapanlar Sanhedrinlerde toplanır.
Sahte vaizler, yalancı va’z u nasihatler eder.
Erdemsizler, biz çok namusluyuz nutukları atarken bir gözlerini manalı manalı kırparak yan cebime koy işareti yapar.
Nemrud’lar uzun binalar diker… Firavunlar on binlerce köleye piramitler yaptırır…
Titanic, batmadan önce suları yara yara, büyük bir hızla New York’a doğru yol alıyordu.
Dev gemi şehre varamadan Atlantik’te battı.
Sersem zındığın biri, “Bu gemiyi Allah bile batıramaz” demişti.
Roma battı, Bizans battı… Sovyetler Birliği battı…
Gemi batınca işler de battı…
Batıştan birkaç saat önce Titanic’te yeşil çuha kaplı masalarda kumar oynanıyordu…
Orkestra çalıyor, şampanyalar patlatılıyor, danslar ediliyordu… Lüks mevkiler bir âlemdi… Alt katta lüks yoktu ama orada da armonikalar çalıyor, horon tepiliyordu.
Şehrin tepesine azap inince, Titanic denizin dibini boylayınca, SodomGomore helak olunca, işler durdu, ne hırsız kaldı, ne fahişe, ne de duvarlara kömürle yazı yazan yaramaz çocuk.
Haram servetler uçtu gitti…
Bir varmış bir yokmuş oldular.