Bu Ne Hengâmedir
BİR yanda şiddetli, kanlı, yıkıcı terör savaşı… Öbür yanda eğlence, en âdi magazin, çıplak kadınlar, şehvet, azgınlık, içki, fuhuş, kumar, müstehcen yayınlar, bin türlü rezillik kepazelik, vur patlasın çal oynasın…
Şehitlerin ah yandım nâralarına, sarhoşların ulumaları, fahişelerin isterik kahkahaları karışıyor.
Silah sesleri, o biçimlerin fingirdemeleri, dev modern stadyumlardan gökleri çınlatan gooolgoolgool haykırışları…
Zıvanadan çıkmış bir toplum… Terazinin bir kefesinde iyilikler var, öbür kefesinde kötülük ve azgınlıklar. Acaba hangi kefe ağır basıyor?
Zaman her yerde aynı hızla akmıyor. Otuz milyonluk dev şehirde çarklar çok hızlı dönerken, ufak beldelerde, sakin yerlerde daha ağır. Megapoliste İnsanlar hızlı hızlı koşuşturup duruyor. Beş milyon motorlu vasıta, uğultular, trafik keşmekeşi, kazalar ve terör terörterör… Milyonların içinde düğümlenmiş terör ukdesi…
Sahtekarlıklar, tecavüzler, haram yemeler, o biçim rantlar… Alavereler dalavereler… Gayr-i meşru komisyonlar…
Şehrin coğrafyası bu kadar nüfusa az gelirken, bir milyon da Suriyeli mülteci var.
Şehir Müslüman şehri ama piyasada yaban domuzunun, evcil domuzun haddi hesabı yok.
Burunlarının dibinde resmî vesikalarla yasal seks köleliği yapılıyor, karı satılıyor, bu ticaretten KDV alınıyor, ateist veya Müslüman feministlerin sesi çıkmıyor.
Camilerle sanemler yan yana. Sanemler serteser tunç, bakar korkunç korkunç.
Beyoğlu’nda kadınlar yürüyüş yapıyor. Birinin elinde “Namus bizim namusumuzdur, ne yaparsak yaparız, size ne!” yazıyor.
Ülkeyi, halkı, devleti ayakta tutan din sütununu ağaç kurtlar harıl harıl kemiriyor, içini boşaltıyor.
Mübarek Ramazanda pideler susamlı mı olsun, çörek otlu mu?
Hoparlörler 100 desibel mi bağırsın, 110 desibel mi?
Vantilatörler haldır haldır mı dönsün, fıldır fıldır mı?
Sabahleyin üç bin minareden hoparlörler çok yüksek sesle bağırıyor ama camiler hemen hemen boş. Ancak birkaç ihtiyar gelmiş erte namazına. İslamcı dindar gençler mışıl mışıl…
İslamcılar İslamcılık yapıyor da, Müslümanlar ne yapıyor?
Ehl-i Sünnet gerilerken, İslam Protestanlığı ilerliyor. Her kafadan ayrı bir ses çıkıyor.
Rengârenk Süslüman kadınlar ortalıkta salına salına geziyor.
Sokakta meydanda herkesin arasında dondurma yiyen tesettürlü kadınlar.
Havalar düzeldi, piknik mevsimi başlayacak, mangallarda ızgaralar yapılacak.
Birileri konuşacak konuşacakkonuşacak.
Büyük medya, SodomGomore… Ad ve Semud kavmi… Pompei… Titanic… Roma ve Bizans…
Top tüfek tarrakaları… Goool haykırışları… Çalgılar, çengiler, sarhoş naraları…
Bir yanda şehitler, öbür yanda hafifmeşrep kadınların kıkırdamaları…
Evlilik programında skandal. Bâkireyim diyen gelin adayı, meğerse bin kocadan arta kalmış.
Zinalar yüksek binalar fahişeler zamparalar deyyuslar…
Aşırı ve orantısız muhalefet yapanlar… Geziciler meziciler… Yağcılar yalakalar meddahlar…
Büyük depremini bekleyen büyük şehir…
Dikiş makinası gibi durup dinlenmeden gıybet eden zamane sofusu…
Şeyhlerini uçuranlar…
Adam başına 19 bin dolara lüks turistik ihtişamlı şeddeli umre yapanlar…
Beş yıldızlısını beğenmeyip yedi yıldızlı, içkili, fuhuşlu, tantanalı otelde kalan bazı zengin dindarlar…
Bir hengâme ki, sormayın…