Bizim güzel Ankara’mız
Bazı Ankaralılar Yahya Kemal’in ‘Ankara’nın en güzel yanı İstanbul’a dönüşüdür’sözünden rahatsız oluyor. Bence, gocunmaları yersiz.
İstanbullular bilir, sadece Ankara’nın değil, en namlı, en süslüler dahil dünyadaki bütün şehirlerin en güzel tarafı İstanbul’a dönüşüdür.
Ankara’nın da güzel olması mümkün. Mesela, bizim Ankara’mız çok güzeldi.
Nereden geliyordu güzelliği?
Dostluklarımızdan.
Havasız bir yerdi Zafer Çarşısı. Orada, 8-10 metrekarelik Akabe Kitabevi’nde biz kaç saat dururduk?
Recep Yumuk’un dostluğu, bizim kitap manyaklığımız, arkadaşlarımızın oraya gelip gitmesi, o ufacık yeri bizim için ne kadar güzel kılardı.
Benim gözümde, Ankara’nın şehremini Fatih Yurdakul’dur.
Fatih’in adı Fatih’tir ama, sofrası o gün de bugün de Halil İbrahim Sofrasıdır.
Saatçi Musa (Çağıl)? Bizden bir önceki kuşağın ağabeyidir. Sezai Karakoç’un, Nuri Pakdil’in bizim bütün ‘ağabey’lerimizin tanışı, bilişidir.
Allah’a şükür, sağdır.
Kemal Kelleci. O da Ankara’daydı. Hala Ankara’da. Var mı öyle güzel adam?
Biz çok talihliydik.
Şöyle düşünün. Bayındır Sokak’ta bir mekan. Mavera’nın ve Akabe Yayınları’nın idarehanesi.
Çıkıyorsunuz yukarı. Kapıyı açıyorsunuz. Karşıdaki iki masada, Rasim Özdenören ile Erdem Bayazıt. Bazen Akif İnan. Hemen kapının önündeki masada Cahit Zarifoğlu.
Hiç yabancılık hissetmezsiniz. Halinizi hatırınızı, derdinizi, ne okuduğunuzu, ne yazdığınızı soran olur. Size bir tavsiyede bulunan olur. Böyle bir nimeti nerede bulacaksınız?
Biraz yukarı Akay’a çıkarsanız, Nuri Bey’e varırsınız. Nasibiniz varsa size de bir şey düşer Nuri Pakdil’den. Bir söz, bir öğüt, ya da imtisal edebileceğiniz bir hal.
Biz, üniversite okumaya gelmiştik Ankara’ya. Üniversiteden çok fazlasını okuduk.
Sonra evlerimiz. Komşuluklarımız. Hangi arkadaşımın adını anayım?
40 daireli gecekonduların üçer beşer metre arayla dizildiği belki dünyanın en berbat mahallesi, Demetevler. Veya ona göre azıcık insaflı, Karşıyaka.
Biz, oraları kendi mahallelerimiz yaptık. Öyle güzeldi ki...
Hiçbir belediye reisi bizim Ankara’mız gibi bir Ankara yapamaz.
Şimdi, gittiğim zaman, Ankara bana ıssız geliyor.
Yine de ara sıra gitmek gerekiyor. Her gidişimde işlerimin arasında bir zaman icat edip Fatih Yurdakul’a uğramaya çalışıyorum.
Uğradığım bir yer daha var.
Kurtuba. Bayındır Sokak’ta. Kitap-kafe deniyor ya, öyle bir mekan.
İstanbul’dan, Çorlulu, İlesam... oralardan, aşina bir yüz: Fethi Azaklı. Baktım oturuyor.
İyi, burada hayat var.
Ahmet Duruk, orayı nasıl da güzelleştiriyor. İlk tanışmamızdı ama, Ahmet’le on yıldır tanıştığımız bir çok insanla konuşmadığımız kadar konuştuk.
Müdavimleri kitapla, yazıyla çiziyle haşır neşir.
Baktım, sürekli etkinlikler var Kurtuba’da. Mesela bugün, Mustafa Armağangeliyor.
İki gün önce Mustafa Aydoğan Kurtuba Şiir Akşamları’nın konuğuymuş.
Rasim Abi (Özdenören) hemen her Cumartesi geliyormuş.
Kurtuba’da garsonluk yapan bir delikanlı var. Adı Sedat Saygı.
Demek, okumak yazmak bulaşıcı. İki tane kitap yazmış. Getirdi verdi bana.
Kitabının biri ‘İlk görüşte ayrılık.’ Derdi var arkadaşımızın. Öteki ‘Adisyon.’Garsonluk yapıyor ya, adisyonların arkasına karaladığı şiirleri kitaplaştırmış.
Kitabın başına şu dizeyi koymuş: Param da sen gibi tükendiyse eğer, bu aşkın hesabı yok.
Garsonu şair olan bir mekanı başka nerede bulabiliriz?
Demek ki, aranınca bulunabiliyor Ankara’nın güzel tarafları.
Bu Pazar da yolunu buldum, siyaset yazmadım.
Yahya Kemal’in 70-80 sene önceki kanaatine bugün dahi katılmak siyaset sayılmazsa!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.