Müftü Efendilere Açık Mektup
Önce selam ve hürmetlerimi sunar, hayırlı başarılar dilerim.
Sizler İslam’ı ve Ümmet’i temsil ediyorsunuz. Hoşgörünüze sığınarak bir hususa dikkati çekmek istiyorum. Sizleri Avrupa takım elbisesiyle, yazın kısa kollu gömlekle, başı açık olarak gördüğümde çok üzülüyorum. Müftülük büyük bir makamdır. Hazret-i Ömer el-Fâruk radiyallahuanh efendimiz “Müslümanların İmamı ve Emîri olmasaydım müezzinlik yapardım” buyurmuşlar. Müftülüğün kadr ü kıymetini siz düşününüz.
Müftü efendilerin kıyafeti sarık ve cüppe olmalıdır. Mümkün olabildiğince bu kıyafetle görünmelidirler. Eskiden buna itiraz edenler olabilirdi ama şu anda lehülhamd hayli din hürriyeti vardır ve dinî kıyafeti yüzünden bir müftüye dil uzatacak densiz çıkmaz sanıyorum.
Ortodoks kilisesinde papazların ve ruhbanların sivil kıyafetli dolaşmaları yasaktır. Mutlaka papaz elbiseleri giymeleri, zünnar takmaları, âyinlerde başlarına papaz serpuşu geçirmeleri gerekir.
Müftülerimiz ille de Avrupa kıyafeti giyeceklerse, başlarında güzel bir takke olmasında büyük yarar vardır.
Öyle bir iki liraya satılan ucuz Çin işi takkeler değil, sanat eseri ve güzel takkeler.
Sarık, takke, bunlara benzer serpuşlar Müslümanların taçlarıdır.
Kravat da müftülere yakışmaz. Kravatsız hâkim yakalı gömlekler uygundur.
Kıyafet ve serpuş konusunda Ehl-i Sünnet ve Cemaat Müslümanlığının kuralları vardır.
1. Hıristiyanlığın şeairi olan şapkayı giymek küfürdür. Eskiden zorla giydirdiler, şapkaya karşı çıkanları idam ettiler. Bugün zorlama yoktur, kesinlikle giyilmemesi gerekir.
2. Resulullah Efendimiz (Salat ve selam olsun ona) “Bir kavme benzeyen ondan olur” buyurmuşlardır.
3. Dinde reform, yenilik, değişiklik yaparak İslam’ın içini boşaltmak isteyenler İslamı bir ideolojiye ve hümanizmaya benzetmek, Ümmet’i de protestanlaştırmak istiyor. Onların tuzaklarına düşülmemelidir.
Osmanlılar Tanzimat’tan sonra Avrupa elbiseleri giydiler ama başlarına fes geçirmek suretiyle farklılıklarını ve üstünlüklerini muhafaza ettiler.
Bütün müftü efendilerden, erkek kılık kıyafetinde ve serpuşunda, kadın tesettüründe; İslam dinine, İslam medeniyetine, İslam kültürüne dönüş hareketi başlatmalarını; kendilerinin de sarıklı ve cüppeli olarak halka örnek olmalarını temenni ediyorum. Bir kusurum olmuşsa müsamaha nazarıyla bakılmasını istirham ederim.
Tekrar selam ve hürmetlerimi arz ederim.
İkinci yazı
Terazinin Hayır ve Şer Kefeleri
FERTLERİN (bireylerin) ve toplumların iyi ve kötü tarafları, hayırları ve şerleri, sevapları ve günahları vardır.
İslam dininde bunların kriterleri vardır.
Bir insanın veya toplumun iyilikleri terazinin bir kefesine, kötülükleri öbür kefesine konursa, hangisini ağır bastığına bakılır. Şayet kötülükler, günahlar, şerler ağır basıyorsa, o kişinin veya toplumun durumu fena, geleceği kötü demektir.
İnancın sahih, doğru, temiz olması büyük bir kriterdir.
Namazın dosdoğru kılınması veya dinin direği olan bu ibadetin terk edilmesi, hafife alınması.
Zekat fıkha uygun olarak veriliyor mu, verilmiyor mu?
İslam ahlakına uyuluyor mu, uyulmuyor mu?
Kadınlar Kur’anın, Sünnetin, Şeriatın tesettür ve hicab emirlerine uyuyor mu, uymuyor mu?
Riba, zina, bina konusundaki durum…
Temizlik, şeffaflık, doğruluk dürüstlük var mı, yok mu?
Rüşvet, alavere dalavere, hortumlama, yetim malı yeme, rantçılık, haram yiyicilik…
İşte fert olsun, toplum olsun islamî ölçüler bunlardır.
Müslüman bir toplum namazı büyük ölçüde terk etmiş ama maddî zenginlik artmış, her yere gökdelenler yapılmış, lüks otomobiller yollardan sel gibi akıyor… Bunlar, o toplumun durumunun iyi olduğuna delil teşkil etmez.
İşin başı imandır, ilimdir, ahlaktır, hayırlı işlerdir, ibadettir, Kur’ana Sünnete ve Şeriata uymaktır.
Ümmet birliği yoksa,râşid ve âdil bir Halifeye biat ve itaat yoksa, otoyollarla hava alanlarıyla gökdelenlerle otomobillerle kurtuluş olmaz.
Azgınlık, âşikârefısk u fücur olan yerde terazinin şer kefesi ağır basar.