Canınız yanmıyor mu?
BİR âlimin ölümü, tüm âlemin ölümüdür sözünü bayraklaştıran İslam toplumları, son günlerde âlimlerin idamını seyretmekle yetiniyorlar. Şehit Mevlana Nizaminin şehadetinden önce sorduğu sual, müminlerin içinde bulunduğu vahim durumun özetidir.
Tırnaklarımız sökülüyor, canınız yanmıyor mu?
Dünyanın diğer ucunda bir müminin ayağına diken batmış olsa, bunun acısını bütün müminlerin hissetmesi ve o dikeni çıkarabilmek için harekete geçmeleri gerekmez mi?
Allah’ın Resülü şöyle buyurur:
“Müminler birbirlerini sevmekte birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman diğer uzuvlarda da sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulur.” Bugün İslam Coğrafyalarında Müslümanlar ne yazık ki zorba yönetimlerin tasallutu altında türlü türlü baskı ve dayatmalardan geçmekteler. Bu yetmiyormuş gibi bir de kendi içlerinde meşrep, mezhep ve cemaatsel kavgalara tutuşuyorlar. Bu durum kardeşlik hukukunu zedeliyor ve Allah’ın rahmetinin tecellisini geciktiriyor. İslam coğrafyasının doğusunda, batısında, kuzeyinde, güneyinde cereyan eden olaylara bakarsanız, Müslümanların kardeşlik ruhundan ne kadar uzaklaştıklarını görebilirsiniz.
Mazlum ve yoksul Müslümanlar ağır imtihanlardan geçiyor ve adeta parya hayatı yaşıyorlar; kimileri hapishanelerde kimileri darağaçlarında, kimileri savaşlarda var olma mücadelesi veriyor. Vatanlarından sürülüp, mülteci durumuna düşen ya da zorba yönetimler tarafından katledilenlerin sayıları ise her geçen gün artıyor. Allah yeryüzünün imarını, insanlığın refah ve huzurunu kurma görevini müminlere vermiştir. Fakat Müslümanlar asli görevlerini unutmuş, küresel güç odaklarının esaretine gönüllü olarak boyun eğmeye başlamışlardır. Hakikati korkusuzca ifade etmenin bedelini göze almamış ve teslim olmayı tercih etmişlerdir.
Az ötemizde insanlar katlediliyor, çocukların bedenleri ve onurları parçalanıyor, kadınlarımız erkeklerimiz, oğullarımız kızlarımız cellatların çizmeleri altında eziliyor. Peki, bize ne oluyor da onların acılarını hissedemez hale geliyoruz?
Niye sinir uçlarımız çalışmıyor?
Neden çocukların solan yüzlerini görüp feryat edemiyoruz?
Ekmekleri ve onurları ellerinden alınan kardeşlerimize neden uzatamıyoruz ellerimizi?
Şunu baştan kabul edelim; bizler ellerimize tutuşturulan suni gündemlerle meşgulüz. Hüzünlerimiz ve gözyaşlarımız medyada sunulan sanal hikâyelerle, sanal mutluluklarla, sanal hüzünlerle çalınıyor bizden. Narkoz yemiş bir hasta dönüşüp, şuur ve hassasiyetlerimizi kaybediyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.