Derin Tarih ve sığ meseleler
Gazeteye geldim, baktım masamda Derin Tarih.
Derin Tarih çok güzel bir dergi oldu. Bu sayıda Teşkilat-ı Mahsusa’yı kapak yapmış.
İçinde ne olduğunu merak ediyorum. Şu yazıyı bitirdikten sonra, son satırına kadar okuyacağım.
Büyük şairimiz Mehmet Akif Teşkilat’ta görev yapmış mı? Dosyanın sorularından biri bu.
Acaba, Bediüzzaman’ın Teşkilat-ı Mahsusa bahsinde adı geçiyor mu?
Bu ay, Mehmet Emin Yurdakul’un manzum ‘Kutu’l Amare Destanı’nı hediye etmişler.
Derin Tarih’in hediye kitapları var ya... Onlar harika. Ben, beş-altı tanesini okudum. Mesela, İskilipli Atıf Hoca’yı başka kitaplardan okumuştum ama, en tatminkar bilgiyi Derin Tarih’in verdiği o kitaptan aldım.
Birden, Yeni Şafak’tan doğan diğer yayınlara bakma ihtiyacı hissettim.
Maşallah. Dört başı mamur bir yayın grubu olmuş.
Dergilerin hepsinden haberim var. Bazılarını ara sıra okuyorum.
Fakat, hepsini bir arada görmek istedim. İnternetten ‘Albayrak Yayın Grubu’ diye baktım.
Yeni Şafak. Hemen ardından TV NET.
Sonra Derin Tarih.
Sonra Lokma. Ardından Nihayet.
Sonra Derin Ekonomi. Cins. Kırmızı Beyaz.
En yenisi, Gerçek Hayat.
Saydım. 9’a baliğ olmuş.
İzlediğim kadarıyla, hepsi başarılı. Hepsinin hatırı sayılır miktarda okuyucusu var ve hepsi kendi alanlarında etkili.
Bu, iftihar edilecek bir şey.
Yeni Şafak’ın çizgisi, başlangıcından itibaren ‘sahih’ bir çizgidir. Bu çizgiyi oluşturanlar, sahici insanlardır.
Bu çizginin gelişmesi, kök salması, karşılık bulması, bizim insanlarımız için büyük bir kıymet ifade eder.
Kim için kıymet ifade etmez?
Penguenler için.
Nitekim, rahatsızlıklarını, bazen yeraltından, bazen yerüstünden ifade ediyorlar.
Bir açıdan iyi, sahih mecralara saldırarak kendi tıynetlerini sergilemiş oluyorlar.
Penguenler’e bakın, neyin ‘sahih,’ neyin ‘mevzu’ olduğunu görün.
Ben her ‘Penguen’ deyişimde, bazı arkadaşlar ‘Pelikan’ diye düzeltiyor.
Fakat benim de ne zaman mevzu açılsa dilime ‘Penguen’ geliyor. Herhalde bu iş böyle gidecek.
Allah hayırlısını versin.
Bakın, bu yazıyı buralara sürükleyen, Derin Tarih’tir.
Ben, gazeteye gelirken, Alman Meclisi’nin ‘soykırım’ tasarısını kabul etmesinden hareketle, 1. Dünya Savaşı’ndaki Türk-Alman irtibatına, Ermeni hadiselerinde Almanlar’ın yönlendirici hatta biraz zorlayıcı etkisine değinen bir yazı yazacaktım.
Masamın üstünde Derin Tarih’i görünce bu tarafa meylettim.
1. Dünya Savaşı Almanya’nın savaşıydı. Biz bu savaşa, başka bir seçenek bulamadığımız için Almanya’nın yanında girdik.
Almanya’nın parası, bizim de insanımız yettiği kadar savaştık.
Ermeni tehciri dahil, birçok kararda ve kararların uygulanış şeklinde Almanlar’ın dahli vardır.
Öte yandan soykırım tasarıları, bir açıdan saçmalıktır.
İlmi bir mevzuda ilmi olmayan bir ‘kurul’un karar vermesinin ilmi değeri olabilir mi?
Kabzımalların, müteahhitlerin jüri olduğu bir şiir yarışmasında, birinci olsan ne olur, olmasan ne olur?
Meclislerin soykırım tasarısı oylaması, siyasi iştir.
Türkiye’ye canın sıkılınca, soykırım tasarısı oylarsın!
İlginç olan, bu defa Almanya’nın oylaması.
‘Dinimi ta’n eyleyen bari müselman olsa.’
Veya ‘Ey Almanya, soykırımın daniskasını sen yaptın’ diyebiliriz.
Lakin, bu laflar da herhangi bir sorunu çözmez.
Türklerle Ermeniler, birbirlerinin dilini, bu işlere burnunu sokan bir sürü ‘ecnebi’den çok daha iyi anlarlar.
Bu sorun eğer bir gün çözülürse, Türklerle Ermeniler arasında çözülür.
Eğer çözmek isterseler...
Eğer hariçten gazel okuyanlar parazit yapmazsa...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.