Ahmet Doğan İlbey

Ahmet Doğan İlbey

Tarihten bugüne vatan hainleri

Tarihten bugüne vatan hainleri

“Vatan hainliğinin târifi” başlıklı yazımıza fikir adamı ve şair Memduh Atalay dostumuzdan itiraz geldi:

“Türk münevverliği gazeteciliğe düşmemeli… o kadrolar dolu …  siz Cemil Meriç kadrosundansınız…  PKK’nın Avrupa temsilcileri ve HDP’nın milletvekilleriyle Dolmabahçe’de oturup pazarlık görüşmesi yapan devrin Başbakan Yardımcısı ve bazı Bakanlar da vatan hainliği târifine girmez mi…?”

Asil bir ikaz bu. Doğrudur, bir zamanlar Dolmabahçe’de sözde “açılım” adıyla devletin bütünlüğüne zarar verici görüşmeyi yapanlar kasıtlı olmasa da, gaflet ve dalalet içinde bulunduklarından dolayı türlü türlü olan hainliğin bir derecesine girmişlerdir.

YABANCI DEVLET KAPISINA SIĞINAN İLK HAİN MİDHAT PAŞA’DIR

“Osmanlı târihinde yabancı devlet kapısına sığınan ilk Sadrâzam Midhat Paşa’dır.” Kaynaklarda anlatıldığı üzere “Fransız Konsolosluğuna gitmekliğim, târih-i ömrümün bir lekesidir ki, yalnız bana değil, evlâd u a’kâbıma (arkam, ardım olan çocuklarıma) dahi kalacak bir şeyn-ü ar (yüzkarası olmuş namus) olduğunu itiraf ederim.”

VATAN HAİNLİĞİ DEYİNCE JÖNTÜRKLER AKLA GELİR

Vatan hainliği deyince çokça Jöntürkler akla gelir. Hainler, “hürriyet ve istibdat” dolayısıyla vatanı terk ettiklerini söyleseler de çok zaman bu gayelerinin dışına çıkmış, farklı iktidar hırsıyla devlet ve millet düşmanlarıyla işbirliği yaparak ihânet içinde olmuşlardır.                                                                                                

Sultan Abdülazîz ve Abdülhamid Han devirlerinin hainleri ya Fransız’a, ya İngiliz’e sığınırlardı. Bu devletlerin taktik ve destekleriyle Padişaha Avrupa lehinde ıslahat yapmayı dayatırlar, yâni iktidarı terk et mânasına gelen mektuplar gönderirler, gazete ve dergiler çıkararak ajanlığını yaptıkları ülke adına muhbirlik yaparlardı. Türkiye’nin yazgısına bakın ki ülkesinden çıkıp hainliğe soyunanların alayı Avrupa’nın merkezlerinde besleniyor ve ülkesine karşı “demokrasi, hukuk, hürriyet” gibi isteklerle yönlendiriliyordu.                                    

VATAN HAİNLİĞİ TÜRLÜ TÜRLÜDÜR

Vatan hainliği bazan Namık Kemal’in geçici olarak yaşadığı düşüncelerle de başlar. Ali Süâvî Londra’da çıkardığı Muhbir gazetesini, Namık Kemal, Ziya Paşa gibi Jön Türkler 1868’de Paris’te Hürriyet gazetesini çıkarmışlardı. Bu gazetelerle Devlet-i Âliye’yi düşman yardım ve teşvikiyle tehdit ediyor, askerî ve sivil bürokrasi eliyle Padişah aleyhinde kışkırtıcılık ve Avrupa lehine istihbarat görevi yapıyorlardı.

Vatanlarını Avrupa’ya şikâyete çıkan Jöntürklerden Ali Şefkatî İtalya’dan karıştırmaya çalışır Devlet-i âliye’yi. Napoli ve Cenevre’de İstikbâl gazetesini çıkartarak gizli yollardan İstanbul’daki hainliğe aday olan Tıbbiye talebelerine gönderiyordu. Bunlar,  bugünkü Kemalist Cumhuriyetin kurucularının zihniyetinde olan, “Bunca zamandır Âl-i Osman hükümran oldu. Biraz da Âl-i Midhat saltanat sürsün! Olmazsa Âl-i Osman, olsun Âl-i Midhat!” diyen hainlerin başı Midhat Paşa’ya hizmet ediyorlardı.

VATAN HAİNLERİNDEN ENÇOK ÇEKEN SULTAN ABDÜLHAMİD HAN

Abdülhamid Han’ın eniştesi Damat Mahmut Paşa ve oğlu Prens Sabahaddin, sözde istibdat rejimini bahane ederek, Paris’te kendilerini bekleyen hain Jöntürklerle işbirliği yapan trajik birer vatan hainleridir. Prens Sabahattin hain değil, âdem-i merkeziyet fikirlerinden dolayı vatanını terk etmiştir, diyenlere ifade edelim ki, bu düşüncesinden dolayı değil, düşüncesini düşman devletlerle işbirliği yaparak gerçekleştirmek istediği için haindir. Aynı devlet ve millet zemininde fikrî ve siyasî muhalif olmak ayrıdır, gayesini düşman bir devletle işbirliği yaparak gerçekleştirmek düşüncesi ayrıdır. 

Vatan hainliğinin bir başka numunesi de Abdülhamid Han’ı Avrupa merkezlerinden sıkıştırmak yoluyla iktidarı ele geçirmek isteyen Jöntürklerin elebaşlarından Ahmet Rızâ’dır. Bu hain taifesinin hainliklerini Sultan Abdülhamid Han’dan dinleyelim:

“Bunca okumuş, düşünmüş, kendisini dâvasına vermiş vatan evlâdının cibilliyetsiz çıkacağını kabul edemem. Sâdece aldandılar, derim. Aldandılar ama, cezalarını kendilerinden çok, aldanmayan milyonlarca masum vatan evlâdı çekti! Hem öldüler, hem de vatandan oldular! Kendilerine Jön Türkler denilen kimseler aslında üç-beş kişidir. Bunlar yıllarca Avrupa’da benim aleyhimde çalışmışlar, benim aleyhimde çalışmanın vatanın da aleyhinde çalışmak demek olduğunu düşünmeden yazmışlar, çizmişler, söylemişlerdir. Çıkardıkları gazeteleri gizlice memlekete sokmanın yolunu büyük devletlere arkalarını dayayarak buluyorlardı. İngilizler, Fransızlar, Ruslar, hattâ Almanlar ve Avusturyalılar yâni bütün büyük Avrupa devletleri, menfaatlerini Osmanlı mülkünün parçalanmasında bulmuşlardır.”

Darbe ile “hâl” edildikten sonra devrin Rus ve Alman elçilerinin, kaçması için yardım tekliflerine karşı Sultan Abdülhamid Han’ın sözleri bütün vatan hainlerine ibret olacak sözlerdir: “Etlerimi cımbızla koparacaklarını da bilsem, bir ecnebi devlete ilticayı düşünmem. Vatanımdan kaçmak mûcib-i ardır(namus sebebidir). Hattâ bu, benim gibi otuz üç sene bir devlete padişahlık etmiş bir insanın irtikap edemeyeceği en büyük alçaklıktır” demiştir.

HAİNLİĞİ EDEBİYAT YOLUYLA YAPANLAR

Hainliği sözde edebiyat yoluyla da yapanlar var. Roman yazarak Türkiye’yi, yâni Müslümanları Batı’ya kıyıcı ve adâletsiz olarak gösteren ve hainliğinin karşılığı olarak Nobel ödülü alan Orhanoviç Pamukyan da bir başka hain türüdür. Edebiyat ve düşünce yoluyla hainlik eden taifenin ilk numunesi olarak Tevfik Fikret ve oğlu Hâluk Fikret’i sayabiliriz. Baba Fikret, “Milletim nev’i beşer, vatanım rûy-i zemin, Kitabım sahn-ı tabiat kitabı, din-i hak, bence din-i hayat ” demekle, oğul Fikret ise mühendislik tahsili için gittiği Amerika’da Protestan papaz olmakla millet hüviyetine hainlik etmişlerdir.

Menderes’in Demokrat Parti devrinde “Vatana kazandırılması düşünülerek affedilen” komünist şair Nazım Hikmet, serbest kaldığında ilk işi kaçıp Sovyet Rusya’da, Avrupa’nın sosyalist ülkelerinde yazıları ve radyo konuşmalarıyla ölene kadar Türkiye’ye hainlik etmiş azılı hainlerdir ki bu ülkede onun vatan hainliğini şiar edinenler çoktur.

KEMALİST DİKTAVATAN HAİNLİĞİ ANLAYIŞINI DEĞİŞTİRİYOR

Kemalist Cumhuriyetin, yâni resmî ideolojinin muhalifi olanların hain ilân edildikleri malûm. Meselâ; İskilip Âtıf Hoca, Said Nursi Hz.leri Kemalist rejime karşı İslâmca fikirleriyle muhalif oldukları için hain ilân edilmiştir. Oysa bu âlim ve fâzıl insanlar hain değildirler. Hainliğin şartlarını ve muhtevasını kendi devrimci ideolojileriyle çatışıp çatışmadığına bakarak belirleyen Kemalist sistemin sahibi “Nutuk” ta Kazım Karabekir, Rauf Orbay, Refet Bele, A. Fuat Cebesoy gibi paşaları vatan hainliği ile suçlaması tamamen indî ve ideolojiktir, Dahası bu paşalar tavır ve düşünceleriyle tek adam otokrasisine dayanmayan bir Cumhuriyet taraftarı oldukları için hain sayılmışlardır.

Hasılı, hainliğin ölçüsü, içeride ve dışarıda vatanı ecnebilere gambazlamak, onlarla çeşitli şekillerde işbirliği yapmak ve düşman yurduna kaçıp sığınmak gibi fiiller olmasına rağmen, Kemalist rejimin ölçülerine göre de, İslâmî zeminde vatan ve milletle bütünleşenler hain sayılmışlardır. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Doğan İlbey Arşivi