Şiirsiz Ramazan Ramazan Olur mu?
Ne biz türküleri bırakırız, ne türküler bizim yakamızı...”
Hani ramazan ya, “rahmet ve mağfiret ayı” değil, tıka basa dinî bilgilenme ayı sanki. Dört bir taraftan gerekli gereksiz, yerli yersiz bilgi taşıyor. Ağzı kalabalık hocalar ramazan mahmurluğundaki müminleri habire malûmat bombardımanına tutuyorlar. Ey ulu hocalar! Korku yayarak, dehşet saçarak aklımızı alacağınıza, hoş sözlerle gönlümüzü alın! Zoru değil, kolayı gösterin.
Nitekim Hz. Yunus ne der “işi kolay kılalım”! Ramazan bilgiye sığmaz bir ilgidir. Ramazan kâl (söz, lâf) değil hâldir... Hakikati gönülle bilmek için en müsait mevsimdir. Bedenimizi zapturapt altına aldığımız, fizikten ruha yükselmeye en yakın olduğumuz bu ayda öyle maneviyat eser ki, ilim şaşar kalır. Bu yüzden Yunus’suz, Hacı Bayram’sız, Süleyman Çelebi’siz, Eşrefoğlu’suz, Niyazi’siz... geçmez ramazan ayı. İşte onlar ve ismini zikredemediğimiz gönüller yapan şairlerimiz bu ay ruhlarımızı kanatlandırır.
Dünü bugüne bağlamak zorundayız. Şiirimiz sürekli, onun mâna âlemine kapı açan şairleri de var olmaya devam ediyor. Şiiri tefekkür eden, fakat fikir şiirinde kalmayan, aklın yoldaşlığından kalbin rehberliğine yönelen bir şair Ragıp Karcı. Doru atlar dökülecek abdestli ellerinden sabah ezanı zeybekleridiz vururken göğsüne toprağın... Şiir bilgiyi aşan bir alan açıyor bize. Karcı’nın “Kâinatın efendisi’ne” şiiri Peygamberimizi övme şanındaki geçmiş zaman naatlar gibi değil: Senin bir hatırana/geçmeliydim bütün aşklarımdan...diye başlıyor. İnsanî hallerimizden insanların ekmeline yönelişin şiiri bu. Türkü ve gazel... İnsanımızı asırlarca besleyen iki lirizm çeşmesi, Karcı bu pınarlardan su içmeyi meslek edinmiş âdeta.
Çünkü ben hicran ile malûl türkülere/Kalbimi yeni alıştırıyorum Türkülerin bin yıllık melâl alemine nüfuz ettiği gibi, divanların esrarlı dünyasında serazat gezinen bir kalem ehli. Türkü dinlemenin kılavuzunu yazıyor, divan şiirinin uçsuz bucaksız güldestesini derliyor. Şiiri bir bakıyorsun türkü oluyor, bir bakıyorsun gazelleniyor veya bercesteye çekiyor. Öyle bir zamandayız ki mûsıkî sesimizin, nefesimizin gerisinde; ruh idrakimiz körelmiş, klasiğin lâfı çok, bugüne muhatap icrası yok. Sesimizdeki yabancılaşma, ezgimizdeki sığlaşma, sözümüzdeki mânasızlaşma şiirimizi çıkmaza sokmuş. Cazla, popla hemhal olarak gerçek Türkçe şiir yazılamaz! Melâlimizi derinden hissetmeyen hiçbir şairlik müddeisi kalbimizin derununa hitap gücüne erişemez.
Zamanımızda kendini okutan şiir, anlamı ürpertilerle hissettiren söz nerede? Ramazanın mâna ikliminde şiirsiz ve musıkîsiz kalmaktan fenası ne olabilir? Şiir haysiyeti, mûsıkî haysiyeti olmayan kötü örneklerle kuşatılmak olabilir! Bugünlerde en mebzul olan o! Ramazanı ramazan yapan ibadet havasını içimize çevirerek bizi yücelten şeyler şiir durağında tevakkuf etmiyorsa, dünya kavrayışımız satıhta kalmış demektir. Dünya kavrayışımız tabiî zeminini bulamazsa, öte âlem idrakimiz körelir; cennet dedikleri köşkler ve hurilerden ibaret olur. Eğer maneviyatın yüksek matematiğine ulaşamazsak, kara cümlede kalır, küçük hesaplara takılırız.
“Türkçenin bu topraklarda kök salmış sözlü ve yazılı derinliği, ifade zenginliği, büyük birikimi ete kemiğe bürünüyor, Ragıp Karcı şiiri oluyor” dense sezadır. Yunus’tan bugüne şiir toprağımız son asırda gayri tabii müdahalelerle –tabiri caizse sentetik gübrelemelerle, hormonlarla, hibrit tohumlarla- çoraklaştırılmış, bet bereket kalmamış. Ragıp Karcı’nın şirinde mısra haysiyetine kavuşuyor, beyit ölçüsü yerini buluyor. Birçok müfret beyit, hayli azade mısra dilinizin persengi oluyor. Ragıp Karcı hem Zaza, hem Kürt ve hem de hakkıyla Türk. Sanki Türk olmasa, Zaza veya Kürt olamayacak. Osmanlı’dan müdevver ortak kültüre vukufsuzluk, Zazalığı da Kürtlüğü de haleldar ediyor. Karcı’nın şiirinde peygamberler tarihinin her biri insanlık maceramızın bir yanına tekabül eden isimleri çok sık geçiyor: İsmail, İbrahim, Yusuf, Süleyman, Eyyub... Şiirin imkânları alelade veya günümüze aitlikten insanlık maceramızda atıflarla sözü zenginleştiriyor. Geçmişle bugün, kutsalı hayatımızın dokusunda isimler, kavramlar ve imalarla hissettiren bir şiir Ragıp Karcı’nın şiiri. Şiirin hayatımızdan çekilmesi, tam mânasıyla hissiyat kaybı. Hissiyat çekilince kalan maddiyattır, cesettir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.