İslâmcı münevveran niye kravat takıyor?
(Niye kravat takıyorsunuz sualinden, laik Cumhuriyet rejimine tâbi olarak kravat takmak mecburiyetinde olanlar muaftırlar)
Fikirde, ilimde, edebiyatta usta dediğimiz nice İslâmcı şahsiyet kravat takmayı ihmal etmiyor! Sivil hayata erişmiş, resmiyetten azâde birçok mukaddesatçı âlim, vaiz, yazar ve fikir erbabı var ki televizyonlarda, gazetelerde kravatlı sûretleriyle arz-ı endam etmektedir.
Erbabı bilir ki, kravat Türkiye’ye Tanzimat’la birlikte Batı medeniyetinin bir sembolü olarak girer. Dolayısıyla medenî olmak veya medenî camiaya aidiyetini belirtmek isteyenler kravat takmaya başlar… Medeniyetle kravat arasında münasebetin tarihçesine girildiğinde hâlâ kravat takan İslâmcı münevveranımızın çoğunun ağırına gidecek sualler çıkar…
Bu şartlara tâbi olan memur ve ümeranın yanı sıra âlim ve ediplerin de kravatlı görünmesinin hızlandığı Meşrutiyet yıllarında nice İslâmcı münevveran gibi, iman ve ihlâsından asla şüphe etmediğimiz Mehmet Âkif büyüğümüzde memuriyet ve müderrisliğinde kravatlıydı.
Geçen geçti. İslâm dışı her şeyi, son yüz elli yılın âlim ve münevveranından daha keskin bir şekilde tenkid eden günümüzün İslâmcı ilim ve fikir erbabının kravat takmasına ne demeli? Birçok tarikin ileri gelenlerinin ve hocaların hâlâ kravat takmalarının sebebini nasıl anlamalı?
“Modern kâtip” kıyafeti olan kravat, ceket ve pantolon İkinci Mahmud döneminde devlet dairelerinde mecburi hâle getirildiğinde, “gâvur kıyafeti” ve kravata “medeniyet yuları” diyen Müslüman milletin hassasiyeti kadar hassasiyet yok mudur İslâmcı münevveranda?
Kravat, İslâm'a has bir kıyafet unsuru olmadığına göre, İslâm dâvası olan birçok âlim, ilahiyatçı ve münevveranın hâlâ kravat takması mânasız kaçıyor.
KRAVAT BATI MEDENİYETİNE AİDİYETİN SEMBOLÜ
Mevzu dışına çıkmadan belirtelim ki ceket ve pantolon Batı’dan gelmesine rağmen Batılı sembol olmaktan çıkmıştır. Kravat ise, Batı’nın sembolü olmaktan ve oraya aitlikten kurtulamamış. Kravat da dâhil bazı alâmetler asırlar geçse, din ve milliyet farkı gibi varlığını ve bir medeniyete aidiyetini hissettiriyor.
Katıksız bir şeklide Batı’ya karşı olan, kitaplarıyla bir neslin idrakini İslâmca aydınlatan ve Batı’ya giden “Üçüncü Oğul”un önce kravat bağlamasını öğrendiğini yazan muhterem insan Sezai Karakoç ustayı gazete ve mecmualarda kravatlı gördüğüm her defasında yüreğim “cızz...” eder...
ÜSTADLARIN KRAVATLI RESİMLERİNİ KALDIRIN ARTIK
Bir zamanlar Batı kültürüne topyekûn karşı olmanın Türkiye’de sembolleşmiş tek ismi olan ve bu yolda “İdeolocya” yazan üstad Necip Fâzıl’ın kravatlı olmasına da, kitaplarının kapağına kravatlı resminin konmasına da gönlüm bir türlü râzı olmazdı.
Bugün bile kitaplarına kravatlı resimlerini koyanların, onun, “Bizi, boynumuza taktıkları asırlık idam ipini kravat diye taşıdığımız için affet!” duasının inceliğini ve zımnındaki kinayeyi anlayamadıkları belli. Vefatından çok önce kravat takmayı bıraktığı malûm…
Türklüğümüzün İslâmla meydana geldiği anlayışımıza kendince bazı müspet ilâveler yaparak canlılık kazandıran İsmet Özel’in kravat takmasına ne demeli? Kravata “medeniyet yuları” diyen milletin savunuculuğunu yapan, medeniyet kavramının Batı’nın zihnî ürünü olduğunu söyleyerek medenileşmek İslâm karşıtlığıdır diyerek medeniyet kelimesinin İslâmla birlikte kullanılmasına itiraz eden bu ustanın da hâlen kravat takıyor olması tuhaf değil mi?
KRAVAT VE CÜBBENİN BERABERLİĞİ…
Kravat ve cübbe bir arada olur mu? Cübbeyle kravatın beraberliği bu ülkede İslâmcıların bir tenakuzudur, özrüdür…
Geçen bir buçuk asrın içinde münevveranın kravat yüzünden düştüğü acıklı, bir bakıma gülünç hâllerini, geçen asrın vahdet-i vücutçu düşünürlerinden Şehbenderzâde Hilmi’nin “Âmak-ı Hayâl” inden öğrenmek gerek. Kendi ifadesiyle “medeniyet yuları” takan Şehbenderzâde’nin, Aynalı Baba’nın karşısında yaşadığı şaşkınlık hâli, kravat takan günümüz İslâmcı âlim ve münevverana ders olacaktır hususiyettedir:
“Aynalı Baba, ‘Size göre külaha ayna parçaları yapıştırmak delilik nişanıdır. Bize göre de boyuna yular takmak delilik nişanıdır’ (…) dedikten sonra aniden külahını çıkardı ve benim başıma oturttu. Kravatımı çıkarıp kendi komik cüppesinin üstündeki boynuna taktı. Yerden kırık bir ayna alıp bana tuttu. Çok komik görünüyordum. Kravat da Aynalı’nın boynunda acayip komik duruyordu…”
Batıcılara demediğini bırakmayan ve bu yolda riskli kitaplar yazan Kadir Mısıroğlu’na niye kravat taktığı sorulduğunda “Ümmet-i Muhammed iken, ümmet-i Kemal olduk…” diyerek güya ironik cevapla sıyrılmaya çalışıyor.
Fakat her daim kravatlı bir sûretle arz-ı endam etmesi bu ironisini pek inandırıcı kılmıyor. Yaşını başını almış âlim sayılan bir kişinin Allah’ın her günü kravatla görünmesi, direklerarası orta oyuncuları gibi kravatla birlikte püsküllü fes takışı ârızalı bir davranış değil midir?
KRAVATA KARŞI DURAN KAHRAMANLAR NEREDE?
Kravatlı Cumhuriyetin “kamu alanı”nda olup da kravata karşı duran bir kahramanımız hiç mi yok? Osman Yüksel Serdengeçti’nin kravat takmama mücadelesini hâlâ kravat takan İslâmcı münevverana hatırlatmak lâzım. “Milletvekili olarak kravat takacaksın… söz vermiştin…” ikazına karşı beline kemer gibi taktığı kravatını gösteren kahraman kimdi?
Hülâsa-ı kelâm; zaman eskisi gibi eklektizmi yutmuyor veya hoş görmüyor artık. İslâmcı âlim ve münevverana şu sualler çok sorulacaktır:
Resmî sistemin kazandırdığı bir statü müdür kravat? İmaj mıdır? Halkın üstünde bir sınıfın alâmeti midir? İtibarı nedir? İslâmcı münevveranın kravatlı görünmeye çalışması nasıl bir hâlet-i ruhiyedir?
Türkiye’dekiler de dâhil hariçteki İslâmcı münevveranın kravat takmasının sebeplerini öğrenmeye çalışmak, İslâmcıların Batı karşısındaki yüz elli yıllık “kompleksli” veya özentili direnişinin tarihine girmek demektir…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.