Zimem defterimizi dürdüler...
Olağanüstü şartlar içerisindeyiz desek ne olacak; çünkü bu şartlar hiç değişmedi. Yani ülke olarak sürekli olağanüstü şartlar içerisindeyiz.
Canımız yanıyor, Canlarımız gidiyor... Terör artık sivil, kadın, çocuk demeden öldürüyor.... İnsanlık tamamen gitmiş... Ya din, ya inanç?
Kuralsızlık o kadar ilerlemiş ki... Mesela dini cemaat diye ortaya çıkan yapılara bakın: Bazılarında dinin temel yasak ilan ettiği kurallar, yine din uğruna kendi müritlerine serbest kılınabiliyor. Yeter ki o cemaatler dinden daha ulvi hedeflerine ulaşabilsin.
Küçüğü de büyüğü de aynı düşüncede. Yani işin temeline indiğimizde masum görülen yapılar, büyüyünce ne kadar da zalimleşebiliyormuş. Olayı küçükken görmek gerekiyor belki de.
***
Mesela hukuk-adalet için de aynı şeyi diyemez miyiz? Küçük olaylarda adaletsizlik hoş görülürse büyük olaylarda adalet mi kalır. Oruç tutar, 5 vakit namaz kılar ama emniyet şeridini kullanırsak kul hakkı yememiş mi oluyoruz. İftara yetişmek için korna çalıp-zikzak ile yol alınca iftarı daha mı sevaplı açmış oluruz.
Tabii ki sorunlar din ile açıklanamaz. Ama bana göre dindarlığın toplu yaşamda pozitif bir katkısı olmalı. Yani dindarlık daha medeni bir toplu yaşama yol açmalı. Peki umut var mı? Maalesef yok. Dindarlığın toplu ibadeti cami girişleri ayakkabıdan geçilmez bu ülkede. Arkadan başkası gelir de ayakkabısını çıkartır bile düşünmez bizim bir kısım dindarlarımız.
Makro hukuk mu mikro hukuk mu?
Adam alkolün dibine vurmuş ve polisi öldürmüş. Batıda buna CİNAYET derler. Bizde başka... Para ile şikayetten vazgeçirsen ne olur?
Önceki gün TV’de bir kaza: Geri geri giden araba yaşlı bir kadını ezmiş. Bilirkişi “kadın yaya geçidinden geçmediği için asıl suçlu” deyince sürücü serbest kalmış. Hangi medeni ülkede insan ezmenin karşılığı “Yaya geçidi” oldu.
Mikro hukukta ne kadar rüşvet döndüğünü hukuk arkadaşlarım anlatırdı da inanmazdım. “Cezanın 3 yıldan 33 yıla değişmesini belirleyen bir unsurda PARA’dır“ demişti genç hukukçular.
Kadıköy’de hafriyat kamyonu yeşil parkta bir kızımızı eziyor. Tutuklama bile yok. Herhalde kanunlarımız insanların arabalar altında ezilmesine epey müsamaha gösteriyor. Güçlüysen ezebilirsin, öldürebilirsin sanırım.
Kırmızı ışıkta duran doğru dürüst araç mı var da, yayaya yaya geçidi soruyorsun. En ücra köşedeki ışıkları bile kameralı yapma imkanı varken neden uygulanmayan kurallar koyuyorsunuz? Vallahi bilmiyorum. Bildiğim tek şey var; toplu yaşam kurallarımız hiç insani değil. Kurallar değil tabii sadece, uygulamalarda aynı... Kural var-yaptırım yok ise napayım o kuralı!
***
Kurallar dedikte ekonominin kuralı yok mu? Olmaz olur mu... Zaten şu an yaşadığımız terör dahil bir çok sorunun temelinde ekonomi yatar. Gelir dağılımındaki aşırı bozukluğun, fakirlikteki büyük artışın bölgesel çatışmalar ile başlayıp yeni bir küresel savaşa yol açabileceğini 2011 yılında Ülke TV’de uzun uzun anlatmıştım. “Ben dedim oldu” demek değil kastım. Sorunu önceden görmenin önemli olduğunu anlatmak istiyorum.
Mesela bizde AVM’ler kuralsız yapılırken hiç trafiği düşünmüyorsunuz derdik. Önce AVM’leri diktik, aradan 10 yıl geçince AVM yasasını getirdik. Ya da büyük marketler... Her yerde büyük marketler hakim olunca piyasada fiyat dengesi diye bir şey kalmadı.Bunu ben söylemiyorum Merkez Bankası diyor...
Ama benim söyleyeceğim bir şey var: MUSİAD önceki gün Osmanlı’dan Zimem Defteri örneği yollamış. İnanılmaz bir çalışma; Ve MUSİAD yeniden bu çalışmayı başlatıyor.
İyi de kardeşim mahalle arasına kadar giren zincir marketlerden dolayı bakkal mı kaldı? Esnaf mı kalacak?
Paran yoksa alışveriş yapamazsın; paran yoksa en azından bakiyeli kredi kartın olmalı. Kasadan para ödemeden geçemezsin. Büyük marketlerin küçük bakkallarında kural böyle. Paran yoksa açlıktan sürünebilirsin, hatta ölebilirsin.
Büyük yapılanmalar küçüklerin defterini dürmeye devam ediyor bu ülkede. Yani bu gidişle yakında Zimem Defteri diye bir şey kalmayacak. Benden söylemesi... (Bayramda yokum... Bitsin bakarız.)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.