İnançlarımız ümitlerimizi besleyemiyor mu?
Dünkü yazımızda İslâm büyüğünün sözlerine yer vermiştik, bugün de devam ediyoruz.
“Yüce dinimiz, dünya ve ahiret saadeti vaad ediyormuş; bize yüksek insani ufuklar gösteriyormuş; hayatımızı anlamlaştırıyormuş, bunların hiçbiri kendilerine has o büyüleyici tesirleriyle bu dünya insanına bir şeyler ifade etmiyor veya ettiğini ben göremiyorum.
Görüp bildiğim bir şey varsa, o da, inananların zaafı, vefasızlığı ve mülhitlerin de korkunç husumeti. Öyle ki, din adına bir faaliyette bulunsanız, daha ilk adımda ilhadı karşınızda bulursunuz. İkinci adımda inançlarınız, ümitleriniz ve metafizik mülahazalarınızdan ötürü alay konusu olursunuz.
En azından densiz bazı çevrelerin levmine uğrarsınız; diyalog, hoşgörü ve herkesle kucaklaşma dediğinizde, farklı bir kesimce yaylım ateşine tutulur ve günümüzün Haricileri diyebileceğimiz kimselerden tehdit alırsınız. Dininizi tam yaşamaya kalksanız, bugüne kadar müspet ne tür bir başarı ortaya koydukları belli olmayan bazı güçlerin taarruzuna maruz kalırsınız; kalır da elli türlü komplo ile karşılaşırsınız.
Bütün bunların yanında dine-diyanete sövüp sayanların, geçmişinizi karalayanların, milli değerlerinizi hiçe sayanların, atalarınıza hakaret yağdıranların o hiç dinmeyen densizlikleri de kan olur, irin olur içinize akar ve size hicran dolu anlar yaşatır.
Bu olup bitenler karşısında, kim bilir niceleri, “Artık bu dünyadan hayır gelmez, gelecek bundan daha kötü olacaktır!” diyerek gidip yeis bataklığına gömülür; niceleri yaşama ümidini yitirir ve kendini bütün bütün salıverir. Aslında iman ve ümitle beslenmeyen bir ruh için bu durum normal de sayılabilir.
Evet, eğer bugün yapılan şeyler yarın bir bir yıkılacaksa, insanlığa hizmet eden hasbiler birer eşkıya gibi takibe maruz kalacaksa; herkes kendi heva ve hevesine göre bir dünya kurmaya kalkacaksa; bunları yaparken de kendi kriterlerine göre ters gördüğü her şeyi yerle bir edecekse -ki, bir iki asırdan beri bu talihsiz coğrafyada işler hep böyle cereyan etmektedir- ne kimsede ümit kalır ne de azim ve irade.
Gariptir, bu talihi karartılmış dünyada, din, diyanet, ahlak ve fazilet adına ortaya konan her olumlu hizmeti kuşkuyla karşılayan, bu yolda faaliyet gösterenleri suçlu gibi fişleyen ve herkesi şaki gören bir kısım tiran bozmaları ve onların şakşakçıları, nedense bir türlü bu koca dünyanın yürekler acısı durumunu görmemekte veya görmezlikten gelmekte.
Oysaki bu coğrafyada ürperten bir durgunluk var; asırlardır dimağlar bir şey üretmiyor, güç kaynakları muattal, her taraf harabe ve baykuşlara bayram, dahası sanki bu koca dünya, işsizlerin, güçsüzlerin içinde barındığı ufunetli bir han.
İnançlarımız ümitlerimizi, ümitlerimiz de inançlarımızı beslemelidir. İslâm’ın temelinde akıl, marifet ve hikmet önemli birer yer işgal ederler. Tefekkür, tedebbür, istidlal, içtihat İslâm toplumları için olmazsa olmaz esaslardandır.
Cenab-ı Peygamber (s.a.v.) ümmetini Kur’an vesayetinde aklın ve muhakemenin rehberliğine çağırır ve “İnsanın kıvamı, tamamiyeti aklıyladır; akılsızın dini de yoktur” buyurarak bize her işimizde akli ve mantıki davranmayı öğütler.
Ne gariptir ki, O, ümmetine yüzlerce ayet ve hadisle, ilmi, hikmeti emredip ısrarla üzerinde durduğu halde, birkaç asırdan beri Müslümanlar bunu bir türlü anlayamadı; ilme, marifete ve sanata karşı hep kapalı kaldılar; kapalı kalmanın da ötesinde, düşünce araştırma itibarıyla öylesine kısırlaştı, durgunlaştı ve kendilerini saldılar ki, gün geldi başkalarının vesayetine girme bile onları uyarmadı -bugün dünyanın halihazırdaki durumu vesayet sayılır-.
Ben, bu dünyada ilimde, teknolojide başkalarına bağımlı yaşamadan hicap duyan birine rastlamadım. Varsa birkaç insan, onlar da seslerini duyurabilme konumunda değiller. Allah’a kulluğumuz, iman konusundaki samimiyetimiz ise diğer olumsuz yanlarımızın tam dengi. İbadetlerimize gelince, onlar da büyük ölçüde kültürel faaliyetlerimiz türünden folklor gibi bir şey veya geleneklerimizden bir gelenek. Bari geleneklerimize saygılı olabilseydik.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.