CHP’nin asıl derdi, halktan kopukluk!
Herhalde sizlerin de dikkatinizi çekiyor olmalı... Şaban Dişli ve Deniz Feneri olaylarından sonra, bütün gazeteler "Kemal Kılıçdaroğlu’nu parlatma" ve hatta "cilalama" yarışına girdiler... "CHP’nin parlayan yıldızı(!) Kılıçdaroğlu" gazetelerin "manşet"lerinde yer almaya, "kendisi ve ailesi" hakkında "övgü"ler yapılmaya başlandı... Öyle ki; Kılıçdaroğlu bir "siyasetçi" değil, sanki "pop yıldızı" gibi muamele görmeye başladı... Malûm, pop yıldızları, "yeni bir kasetleri çıkacağı" zaman gündeme getirilir... Kâh gazete manşetlerine, kâh ekranlara çıkarılırlar...
Kemal Kılıçdaroğlu da, "kaset"leriyle değil, şu günlerde "yalanlanan belgeler"le gündemde...
Ancak, ben yine de merak ediyorum; "Kılıçdaroğlu’nu parlatma"nın, "pohpohlama"nın ve de bu kadar "gaz" vermenin esbab-ı mucibesi ne?..
Bir an; "CHP için aranan kan bulunmuş" mudur, diye düşündüm... Acaba, "Baykal’ın yerine" veya "Baykal sonrasının CHP’si için Kılıçdaroğlu mu düşünülüyor?" diye geçirdim içimden!..
CHP’NİN İSTANBUL UMUDU!..
Hayır, öyle değilmiş!..
Gazetelerin manşetlerine bakılırsa, "CHP’nin İstanbul umudu"ymuş Kılıçdaroğlu!..
30 Eylül Salı günkü Akşam’ın manşeti öyleydi: "CHP’nin İstanbul umudu!"
Haberin ayrıntıları şöyleydi:
"Önce Büyükanıt’ın zırhlı aracına ‘taktı’, sonra Şaban Dişli’yi istifa ettirdi. Dengir Fırat’ın karşısına belgelerle çıktı, bürokrat geçmişinin avantajını kullandı. CHP’nin yeni yıldızı Kılıçdaroğlu, bakalım İstanbul’u da fethedebilecek mi?
2009 yerel seçimlerinde CHP’de son dönemin en popüler ismi Kemal Kılıçdaroğlu’nun İstanbul’dan adaylığı yüksek sesle konuşulmaya başlandı.
CHP yönetiminde ve tabanında AKP’li Dengir Fırat ile girdiği düellodan “galip” ayrıldığı yorumları yapılan Kılıçdaroğlu’nun adaylığının İstanbul örgütü tarafından da çok arzulandığı ortaya çıktı.
Baykal’a yakın bazı CHP kurmayları basın mensuplarına ve deneyimli kamuoyu önderlerine, “Kılıçdaroğlu İstanbul’a iyi olmaz mı?” sorusunu yönelterek nabız yokluyor.
CHP İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin, AKŞAM’a “Gerçekten bizim için de çok mükemmel bir isim, İstanbul seçimini Kemal Bey’le kazanırız, örgüte de büyük dinamizm getirir” yorumunu yaparak tam destek verdi."
MEĞER O DA “ASKER STRATEJİSİ”YMİŞ!
Ne yalan söyleyeyim;
Bu haberleri okuyunca, kendi kendime dedim ki;
Demek ki, CHP’nin "laiklik"ten başka dertleri de varmış!.. Demek ki, CHP, bundan böyle "laikliği" değil, "yolsuzluk" ve benzeri suçlamaları öne çıkarıp, AK Parti’yi böyle vuracakmış!..
Bunları düşünüyordum ki;
Taraf’tan Yıldıray Oğur’un bir yazısı çekti dikkatimi... Yıldıray Oğur, 29 Eylül 2008 tarihli ve "Asker, yerel seçim startını verdi mi?" başlıklı yazısında; "Laikliği boş ver, yolsuzluklara bak" stratejisinin; aslında, bir "asker stratejisi" olduğunu öne sürüyor ve diyordu ki;
"...Şimdi Ergenekon tutuklusu olan Şener Eruygur’un Jandarma Komutanlığı dönemine denk düşen, ‘askerin seçim hazırlığının temelinde AKP’nin artık laiklik ve dinsel temelli argümanlarla geriletilemeyeceği’ tespiti yer alıyor.
Çözüm olarak ise şöyle deniyordu:
“Laiklik argümanları yerine Recep Tayyip Erdoğan ve hükümetin kamuoyunda küçük düşürülmesi için ise; gayri milli politikalarının, üniter yapımızı tehdit eden uygulamalarının, gayri ahlaki tutum ve davranışlarının kullanılması maksada daha uygundur.”
Reçetedeki son maddeye dikkat.
Türkçesi “AKP’yi laiklik elden gidiyor diye değil, yolsuzluklarını teşhir ederek yıpratabiliriz.”
Türkiye gibi siyasetin finansmanının hâlâ karanlıkta kaldığı bir ülke için zavallı siyasetin her daim vurulabileceği en zayıf nokta yolsuzluklar. Askerler bunu geç keşfetmiş.
Ellerinin altında Jandarma gibi dünyada eşi benzeri olmayan bir kolluk gücü varken istedikleri yerde istedikleri belgelere ulaşmaları da zor olmasa gerek."
(....)
"Her şey bu kadar rutin olunca, insan bu rutinin şimdi de sürüyor olmasından endişe ediyor ve ister istemez şu soru akıllara geliyor. Jandarma, yaklaşan yerel seçim hazırlıklarına da başladı mı? Yoksa AKP’yi en zayıf noktasından vuran bu kadar ayrıntılı, belgeli yolsuzluk dosyaları böylesine ciddi ve kurumsal bir çalışmanın eseri mi?"
CHP, NİYE HEZİMET YAŞAMIŞTI?
Herhalde anladınız...
CHP’nin "laiklik nutukları"nı bırakıp, Kemal Kılıçdaroğlu üzerinden "yolsuzluk dosyaları"na yönelmesi, bir "asker stratejisi"dir!..
Peki, CHP; bu strateji ile bir varlık gösterebilir mi?.. Yani, AK Parti’ye; "Tencere dibin kara" diyerek bir başarı sağlayabilir mi?.. CHP, böyle bir strateji izlerse, AK Parti de "CHP’nin kirli çamaşırları"nı ortaya döküp; "Senin dibin benden kara" demez mi?!?..
Zira, "CHP’nin kirli çamaşırı" o kadar çok ki; bunları temizlemeye "dünya deterjan stokları" bile kâfi gelmez!..
Ama, bence "CHP’nin başarılı olamayışı"nın altında ne "laiklik" hassasiyeti var, ne de "yolsuzluk"lar!..
"CHP’nin iktidar olamayışı"nın en büyük sebebi, "Hak’tan ve Halk’tan kopukluğu"dur!..
Bilmem hatırlar mısınız;
28 Mart 2004’te yapılan "mahalli seçim"lerde, "CHP’nin yaşadığı hezimet"in ardından "7 kişilik bir komisyon" kurulmuştu... Bu komisyon, "CHP hezimetinin sebepleri"ni araştıracaktı!.. Böyle bir "komisyon" kuruldu mu, yoksa sorunlar "komisyona havale" mi edildi, bilmiyorum...
Bildiğim şu ki; o zamanki parti içi muhalefet, "hezimetin sebepleri"ni şöyle sıralamıştı:
¥ "Cumhuriyet Halk Partisi’nin içinde halk kelimesi var, fakat gündeminde halk yok!.. Biz halkı anlayamadık, halka rağmen siyaset yaptık!"
¥ "CHP kurmayları, hemen her platformda Cumhuriyet’i, rejimi ve laikliği gündeme getirip, bunların tehlikede olduğunu söylediler!.. Bunları, temcit pilavı gibi her öğün gündeme getirmek yanlıştı!.. İşte, gelinen nokta ortada!"
¥ "Halkın gündemi Cumhuriyet değil, açlık!.. Halkın gündemi rejim değil, evde kaynayan tencere!.. Halkın gündemi laiklik değil, işsizlik!.. Kuru söylem ve sloganlarla bir yere varılamayacağı ortada!.. Artık, halka dönmenin vakti geldi!"
¥ "Çocuğunu okutacak Kur’an kursu arayan çarşaflı kadınlarla Cumhuriyet’in aydın fikirli gençlerinin bir tutulamayacağını söyleyen Yakup Kadri Karaosmanoğlu kafası iflâs etmiştir!.. CHP; çobanın oyu ile tuzu kuru olanın oyu arasında bir fark olmadığını artık anlamalıdır!"
¥ "Adında halk bulunan bir partinin, devletçi bir görünüm sergilemesi, devletin gölgesinden kurtulamaması, gündemine halkın önceliklerini değil, devletin önceliklerini alması, ülkücülük ile barışıp, Müslümanlık ile barışamaması, hezimete zemin hazırlamıştır!.. CHP, artık halk ile barışmalı ve halka rağmen politika izlemekten vazgeçmelidir!"
¥ "Mustafa Kemal, toplumun ortak değeridir. Ancak, CHP Atatürk’ü kullanmış ve fakat vatandaşlar bu istismara prim vermemişlerdir."
¥ "Ali Topuz, ‘İslâm öz kültürümüz değil’ demiş ve bu sözler halktan tepki görmüştür."
¥ "Askerin AK Parti hükümetine yönelik çalışmalarına partimiz sessiz kalmış, bu da CHP’ye oy kaybettirmiştir."
TUZU KURULARIN VE SOSYETENİN PARTİSİ
Bunlar, "hezimet"e konulan "teşhis"lerden bazılarıydı... Bir de; o zamanki CHP Ankara Milletvekili Muzaffer Kurtulmuşoğlu’nun bir "tesbit"i vardı... CHP’nin "sosyete partisi" haline geldiği yorumlarını doğrularcasına, şöyle diyordu Kurtulmuşoğlu:
"CHP; Çankaya ve Kadıköy gibi ilçelerden oy almasına rağmen, fakir vatandaşların oturduğu bölgelerden oy alamamıştır!.. Evet, tuzu kuru kesimden oy aldık, peki gecekondulara ne oldu?..
Biz, adım adım seçkincilerin partisi olmaya doğru gidiyoruz!.. Bizim en büyük eksiğimiz halkı tanımamak!..
İnsanı sevmiyoruz biz!.. Oysa, insanları sevmek ve kucaklamak zorundayız!.. Bu da lâfla olmuyor!"
Bu "tesbit ve teşhis"lerden sonra, şunu söylemek istiyorum:
CHP, "Sosyete Partisi" ve "Asker Partisi" olmaktan çıkıp, ne zaman "Halkın Partisi" olacak?!?..
Bir "yerel seçim" arefesinde "Kemal Kılıçdaroğlu’nu parlatmaya" çalışanlar, acaba bu "sorun"un farkında mı?..
Hiç sanmıyorum...
Çünkü, onlar da halktan kopuk!..
Briç arkadaşlığı!
Malûm, Kemal Kılıçdaroğlu'nun izlediği "ince bir taktik" var... Aklı sıra hiç kimseye "suçlama" yöneltmiyor, hiç kimseyi "itham" etmiyor!.. "Sadece soru sorduğunu" söylüyor!..
Demiştim ya; bu taktik, benim de çok hoşuma gitmişti... İşte bu taktikten "ilham" alarak, ben de şu soruyu sormak istiyorum Bay Kılıçdaroğlu'na:
1996'da Refahyol Hükümeti tarafından SSK Genel Müdürlüğü görevinden alındınız!.. Bunun üzerine Danıştay'a yürütmenin durdurulması için dâvâ açtınız!.. Danıştay 5. Daire'de görülen dâvâ, 2'ye karşı 3 oyla lehinize sonuçlandı ve siz yeniden SSK Genel Müdürlüğü görevine döndünüz...
Şimdi sormak istiyorum size;
"Danıştay 5. Daire Başkanı olan Nuri Alan, apartman komşunuz muydu?.. Bir soru daha: Nuri Alan ile briç oynar mıydınız?.. Kısacası, Nuri Alan; hem apartman komşunuz, hem de briç arkadaşınız mıydı?.. Göreve geri dönmenizde, bu dostluğun bir rolü oldu mu?!?"
Sorum bu kadar... Cevabı, Bay Kılıçdaroğlu'ndan bekliyorum!