Önce ne istediklerine karar verebilseler...
Demokrasi mi totaliterizm mi? Halkın kendini yönetmesi mi militerizm mi? Elitizm mi seküler aristokrasi mi destekledikleri? Yoksa bir o, bir öbürü mü? Bazen şu, bazen bu mu? Cumhuriyetçi demokrasiyi benimsemiş gözüküyorlar. Bunu da Batı’ya endekslemişler. Hukuk devleti, insan hakları gibi jargonlara itibar ettiklerine rastlanmasa da, ilerlemeci bir cumhuriyet anlayışına durmaksızın dikkat çekiyorlar. Kendilerini pek asil, pek medeni, pek çağa uygun şekilde konumlandırmaktan, öyle lanse etmekten de bir türlü vazgeçmiyorlar.
Ama gelin görün ki en üçüncü dünya ülkesinde, en az gelişmiş topraklarda, en gelişmekte olmakla olmamak arasında gel-gite uğrayan coğrafyalarda olmayacak tutuculukları, istikrarsızlıkları, iki yüzlülükleri hiç tereddüt etmeden devreye sokabiliyorlar. Ben arada benzer davranışlara değinir, “Bizi zeka özürlü zannediyorlar adeta!” diye yorumlarım bunları ama bu kanaatimin kapsamını genişletip “Sadece bizi değil, bütün dünyayı bu konuma koyuyorlar” demek istiyorum bu sefer. Sanki gören göz, işiten kulak hiç yok. Sanki her söyledikleri irdelenmeden yüzeysel değeriyle bir değil, on değil, binler, milyonlar tarafından anında benimsenecek, sorgulanmayacak, bir daha eleştirel anlamda bir değerlendirme için “o” konuya tekrar dönülmeyecek.
Bir Meclis seçtiriyorsunuz. Aday adayıyla, sandığıyla, adayıyla, seçimiyle bayram yapıyor, göğsünüzü gere gere “işte medeni bir ülke olarak bizim farkımız” diye heyecanlanıyor, rol modelciliği oynamaya hevesle atılıyorsunuz, sonra da kalkıp “Ben bu Meclis’i hiç de beğenmedim, sonuçtan razı değilim” diyebiliyorsunuz. Razı değilsindir ama katlanırsın diye ümit edenlere tokadı savurup “sonucu kabullenmem şöyle dursun ‘tanımam’ bile!” diyerek tehdidler savuruyorsunuz. Meclis’e tepeden bakmayı alışkanlık haline getirmişsiniz. Bu sefer tepeden bile bakmayacağım diyerek yüz çeviriyorsunuz. Nerede sizin Çağ-daş-lığınız? Sizinle aynı çağı yaşayan adam bunu mu yapıyor? Haa, olabilir, yapıyordur. Ama onun adı Batı olmamalıdır. Onun adı demokrasi olmamalıdır. Unutmayın ki oyunun kurallarını baştan siz koydunuz. Şimdi onları değiştirmeye yeltenmekle ancak kendinizi küçük düşürüyorsunuz.
Allem edip kallem edip onları, onlardan birini seçtirmeyiz sizden derken demokratik prosese engel olacak yöntemlerden medet umuyorsunuz. Erken seçim çığlıklarını yine siz atıyorsunuz. O yola girip kaybedince de oyunbozan çocuk oluveriyorsunuz. Gözlerinden sevgi değil, nefret akan, alçakgönüllülük değil kibir abidesi olan, sanki canlı değil, bir beton, ruhsuz bir beton duruyor karşımızda. Karşımızda diyorum da, aslında pek de karşımızda değil. Aramızda hiç değil. Kendi korunmuş tepelerinizde, anti-halk bir ortamda, anti-millet hayatlarınızı idame ettiriyorsunuz. Oradan çıkmanız ancak çevireceğiniz entrikalar için gerekiyor. Yoksa orada pek mutlu yaşamaktasınız.
Aşağıda üç beş şakşakçınız yok değil, var. Gelene bağırır, gidene sataşır. Yarı akıllı yarı deli işleri bu, çığrınır dururlar. Bombadır patlatır, sözdür savurur. İstikrarsızlıktan medet ummanıza en güzel örnektir ki “güç bende” olasınız. Göreceğiz, bu çark daha ne kadar, ne zamana kadar dönecek, dökme suyla döndürülen değirmen ne kadar işleyecek. Ama sonuç değişmeyecek, demokrasiyi ağzınıza alınca, her seçilene, halk oyuyla o Meclis’e gelene saygı duymak zorundasınız. Adı DTP olsun, Cumhurun başı olsun. Millet’i tanıyacaksınız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.