Bir ‘Batıni’ kafa Bir sapık itikat
Konya’dayım. İstanbul’a dönüş biletim pazar günü. Ne yapacağım iki gün daha Konya’da? Değiştireyim bileti. Bugün döneyim.
Değiştirdim. Geldim İstanbul’a.
Havaalanında alışılmışın dışında bir izdiham var. Terör merör dedikoduları var ya, öyle bir şeydir herhalde. Aklıma başka bir şey gelmiyor.
Dur hele, arkadaşların mekanına uğrayayım.
Hüseyin Abi bir şeyler mırıldanıyor. Boğaz Köprüsü’nü jandarma kapatmış.
Olur mu olur. Belki terör ihbarı almışlardır.
Allah Allah, televizyonlarda haber maber yok.
Ankara’da F-16’lar Meclis’in üstünden uçmuş.
Bu arada bir iki tedirgin telefon. Ne oldu acaba?
Hele bir eve gideyim.
Gidilmiyor eve. Yollar kapalı. Bu, farklı bir şey. Bir olağanüstülük var.
O yoldan öteki yola, aralardan, ıssız yerlerden ulaşıyorum mahalleye.
Evde asayiş berkemal.
Bu arada gelen giden telefonlardan anlaşılıyor bir paralel darbe teşebbüsü.
Fesübhanallah!
Ne yapabilirim? Sessiz kalınamaz. Bir şey söylemeliyim. Ne olursa olsun. Başıma ne gelirse gelsin.
Hasan Öztürk’ü arıyorum. Yayına gideceğim, Ülke TV’ye. “Buradayız abi, gel” diyor.
Evi Allah’a emanet edip çıkıyorum. Yollar yer yer kapalı. Bir otobüsü yanlamasına stop edip E-6’yı kapatmışlar.
Başka yollara giriyorum. Ulaşmam lazım.
Yine ara yollara, ters, ıssız yollara giriyorum.
Birisi durdurursa?
Durdurursa durdursun. Len yüsibuna illa ma keteballahu aleyna. Allah’ın yazdığından başkası gelmez başımıza.
Ulaşıyorum. Allah, doğru yerde durma ve bu doğruyu ilan etme fırsatını veriyor. Şükürler olsun!
Ülke TV bu gece harika! Sabaha kadar oradayız. İyi ki değiştirmişim biletimi, iyi ki gelmişim İstanbul’a.
Ne oldu evvelki gece?
Evvelki gece, bizim insanlarımız, bizim milletimiz bir destan yazdı.
Bizim tarihimizde ilk defa bir askeri darbe milletin isyanıyla bastırıldı. İlk defa darbeciler derdest edildi.
Utandım bir yandan. Hala şu darbe görüntülerine maruzuz. Bu kötü bir ülke standardı.
Fakat bu kötülüğün içinde bir iftihar vesilesi var.
Yıktık darbeyi.
Bu, bizim milletimize ait bir imtiyaz artık. Kalktık ve darbecilerin bize doğru uzattığı namluyu büktük.
Başbakan Yıldırım’ın daha ilk saatlerde çıkıp millete seslenmesi direnişe güç veren bir şeydi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hemen milleti direnişe davet etmesi, sesini millete ulaştırması hayati önemdeydi.
Medyanın da sağıyla soluyla direnişe geçmesi çok değerliydi.
Ve elbette Meclis’in sağlam duruşu.
Ama insanlar, tankların üstüne çıkan insanlarımız.
Asıl gücümüz insanlarımızdı.
Çok dedim, Hasan Karakaya sağ olsaydı da kalemiyle şu namussuzlara hak ettikleri küfürleri sıralasaydı.
Ben kalemsiz, dil ile yapabiliyorum. Bir alime sordum, bana söyledi. “Doğru yere küfür edersen sadaka yerine geçer.”
Nasıl yaptılar?
Nasıl millete kurşun sıktılar?
Nasıl milletin Meclis’ini bombaladılar?
Nasıl insanları öldürdüler?
Bunu, bu milletin çocuğu yapamaz ancak gavur yapabilir!
Nasıl bir vicdanla nasıl bir akılla girersin milletin kanına?
Bir ‘Batıni’ kafa.
Bir sapık itikat.
Başka bir izah bulamıyorum.
Allah ile kulun arasına sözümona ‘süper yetkili’ bir İblis koyarsan... Ancak yapabilirsin.
Öyle yaralıyım ki...
Erol’u... Abdullah’ıyla birlikte şehit ettiler.
Gözü kara bir Çerkez’di Erol Olçak. Barikatı açarken vurmuşlar. Allah belalarını versin!
Ya Mustafacık? Mustafa Cambaz?
Mustafa Cambaz’ın kalbindeki imandan bir damlacık olsa... Bu Haşhaşi namussuzlara o damlacık pay edilse hepsi şifa bulurdu. Öyle güzel adamdı Mustafa.
Allah’ın bir garibiydi. Dünyada hiçbir şeyi yoktu, evladından, iyalinden başka.
Allah ahiretini mamur etsin.
Öyle yaralıyım ki, darbenin paçavraya dönmesiyle bile teselli olamıyorum.
Allah, Erol’a, Abdullah’a, Mustafa’ya, canını millete siper eden bütün şehitlerimize rahmet etsin.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.