Millî İradenin Gece Harekatı!
Bazı menfî işlerin müsbet sonuçlar doğurduğu bilinmez değildir. Dünkü darbe girişimi de böyle bir sonuç doğurdu: Halk ilk defa darbeye karşı “Yeter! bana rağmen olmaz!” dedi...
Bu demokrasi tarihimiz açısından bir milat! 16 Temmuz, 14 Mayıs’tan sonra demakrasi tarihinin en fazla hatırlanan günü olacak. 16 Temmuz bize yeni bir şafağın müjdesini vermektedir: Bu topraklarda hür irademizle varolmaya devam edeceğiz! Bizim nesil iki darbe, iki yarı darbe gördü. Bu yaşadığımız “darbe teşebbüsü” Türkiye’de nasıl bir değişim yaşandığının da göstergesi. Daha önce albay Talat Aydemir’in 22 şubat ve 20 mayıs 1962’de iki darbe teşebbüsü önlenmişti, ama halk işin içinde yoktu. 27 Mayıs 1960 darbesinde çocuktum. Sabah evden babam işe ben mektebe gitmek için yola çıktık. Cebeci’de yolların askerler tarafından kesildiğini gördük:
Darbe olmuştu.
Radyosu olanlar, sabah kalktıklarında bunu öğrenmişti. 12 Eylül 1980 darbesi Türkiye’nin çatışmalı ortamında askerî hiyerarşi içinde yapıldı, cuma sabahı uyandığımızda darbe lideri Genelkurmay Başkanı Kenan Evren’in televizyon konuşmasını seyrettik... Cuma namazı kılamadığımız nadir günlerdendi... Halk ikinci darbeyi sanki bekliyordu. Her gün sağdan soldan gençlerin öldürüldüğü çatışma ortamının rahatsızlığı darbenin olumsuz imajını belli ölçüde gözlerden sakladı. Darbelere eklenen 12 Mart ve 28 Şubat müdahaleleri de halkın zihninde darbe karşıtlığını güçlendirdi. Siyaseti tek parti ideolojisine göre belirlemek isteyen darbeciler buna güçlerinin yetmediğini gördüler. Bugünkü iktidar yapısı aslında bu süreçlerin bir sonucu. 28 Şubat müdahalesinin meydana getirdiği kırılmalar yeni bir merkez siyasetinin yolunu açtı. Bu Ak Parti’nin ve elbette Tayyip Erdoğan’ın çizdiği siyasettir. Halkın demokrasi tarihimizde en uzun süreli desteklediği siyasî akım budur. 14 yıllık seçim karnesi halkın desteğinin istikrarlı bir tavır olduğunu gösteriyor.
Tabiî siyasi alanın neredeyse tekelini elinde tutan siyasî akım, siyaset üretemeyen, lider çıkaramayan muhalefeti çok rahatsız ediyor. Bilhassa Cumhurbaşkanı’na yönelik husumet tavrı son yıllarda siyasetin temel belirleyicisi haline geldi. Bu süre içinde Türkiye’de askerî vesayeti ortadan kaldırma yönünde ciddî adımlar atıldı. Zihnindeki menfur darbe alışkanlığının bu şekilde devre dışı bırakılmasından halk memnundu. Askerin darbe ideolojisi 1930’ların slogancı kemalizmidir. Son darbe teşebbüsünün kemalist zihnin ürünü olmadığı görülebiliyor, fakat “Yurtta Sulh Konseyi”nin TRT televizyonunda zorla okuttuğu darbe bildirisinde bu ideolojiye atıfların bir hayli belirgin olduğu görülüyor.
Acaba kemalist darbeci gelenekle paralel devlet zihniyeti koalisyon halinde mi idi, yoksa paralel yapının darbeci unsurları, rüşvet-i kelam kabilinden böyle bir söylem mi ürettiler? Bu konunun aydınlanması için çok fazla beklemek durumunda kalmayacağımızı sanıyorum.
Türkiye’de siyaset konusu üzerinde fikir yoranlar bundan sonra 16 Temmuz darbe teşebbüsünde halkın gösterdiği cesareti görmezden gelemeyecekler. Millet fertleri şehirlerin meydanlarını doldurarak darbe teşebbüsünü lânetlemekle kalmadı, bu uğurda şehadeti göze aldı. Elliye yakın sivil şehid, Türkiye’nin geleceğinde millet iradesinin önemini kavrayamayanlara açık bir ders mahiyetindedir! Milletimize geçmiş olsun!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.