Toplumdaki güven duygusu, işte böyle dinamitleniyor!
9 Ekim’den itibaren yeni bölümleri yayınlanacak olan “Kurtlar Vadisi”nin son bölümü önceki akşam tekrar yayınlandı...
Herhalde, “nerede kalmıştı” diye merak edenler için... “Polat’ın babası” rolündeki “Hoca”nın sözleri, mutlaka sizlerin de dikkatinizi çekmiş olmalı...
İşte o sözlerden bir kısmı:
“Maalesef bizim eğitim sistemimizin temelinde ceza var. Bu ceza işi ile disiplini gençlerimiz birbirine karıştırıyor. Okullarımızda ceza veren kurumun adı disiplin kurulu. Peki disiplinle ilgili ne öğretiyoruz gençlerimize?.. Hiçbir şey... Disiplin, insanın maddi ve manevi donanımını arttırma unsurudur. Bir görüş ve direnç mekanizmasıdır.
(…)
Bizim milletimiz, asırlar boyunca disiplini ile tanınan bir millettir. Bakmayın siz kitaplarda savaşları şöyle aldık böyle aldık demelerine. Az sayıda askerle harp kazanmanın tek yolu var: Disiplinli, vazifesinin idrakinde kazanmaya inançlı insanlar.
(…)
Disiplini oluşturacak olan otoritedir. Maalesef otoritede disiplin yok ve insanımız bunun farkında. İnsan inanmadığı ve saygı duymadığı bir otoritenin karşısında eğilmez ve ona itaat etmez... Bu yüzden de göstermelik itaatler oluşur, hatta ikiyüzlülük doğar.
(…)
İnsanları peşinden sürükleyen inançlar, liderler, peygamberler büyük otorite ve disiplin sahibidirler ama bunu uygulayabilmek için yüksek bir ahlak, hak ve adalet anlayışı ortaya koymuşlardır... Bu erdemlere sahip olmayan insanların uyguladıkları disiplin, despotizmdir!..
(…)
Dinleyeceğin tek kişi baban değildir... Kiminle yaşıyorsan, kiminle paylaşıyorsan onu dinlemek mecburiyetinde, hatta olgunluğunda olmak durumundasın, eğer lider sen isen…
(…)
Her şey ertelenebilir, ama insan değil.
(…)
Hatayı kabul etmek ne kadar güzel bir erdemse, insanların göremedikleri, düşünemedikleri, hesap edemedikleri yerde onları sükûnet ile tekrar tekrar izah etmek de o kadar büyük bir erdemdir. Bence bizim topraklarımızdaki en büyük sorun, insanların birbirini can kulağıyla dinlememesidir. Eğer herkes birbirini layığıyla dinlese birbirini tanıyacak, düşüncesini anlayacak ve hiçbir zaman farklı fikirler arasında çatışma olmayacaktır.”
SAYGIYI KEMİREN SEBEPLER
Bu sözler, bana son derece “ilginç” geldi... Doğrusu, “güzel tesbit”lerdi... Gerçekten de öyle değil midir; evet “otorite”yi sağlamak için “disiplin” şarttır... Ama “otorite”yi sağlamak ve dolayısıyla insanları “disiplin” altına almak isteyen kurum, bunu “sevgi” ile ve insanları “ikna” ederek başarmalı değil midir?..
Aksi halde, yani insanları “korkutarak” otorite kurulmak istendiğinde, hele hele insanlar arasında “kayırmacılık” uygulandığında; “sevgi”nin yerini “öfke ve isyan” alır!.. İşte burada “otoriteye güven” sarsılır ve insanlar, ister istemez “ikiyüzlü” davranıp, “ayrı telden çalmaya” başlarlar!..
İşte bu, “otoritenin iflası”dır!.. Buna rağmen “otorite”sini sürdürmek isteyen kişi ve kurumların yaptığı ise “adaletsizlik”tir, “baskıcılık”tır, “despotizm”dir!..
Yani, “zulüm”dür!..
Oysa otorite, ancak “insanlar”la ve “onların ortak değerlerine saygı” ile sağlanır!..
RP’YE ÖYLE... İP VE CHP’YE BÖYLE!
Dedim ya, bu “tesbit”ler son derece “ilginç” geldi bana... Dahası; bu sözleri dinlerken, “gündemdeki olaylar” geldi gözlerimin önüne...
Toplumda “disiplin”in niye sağlanamadığını, “otoriteye güven”in niye azaldığını ve bazı kurumlara karşı niye “sevgi” duyulmadığını düşünürken, “Yargıtay’ın kararı” geldi gözlerimin önüne... Sadece bu karar bile “yargıya saygı”nın niye azaldığını, yargıya niye güven duyulmadığını göstermeye herhalde yeter!..
“Vakit’in sürmanşeti”nde dün yer alan olayı biliyorsunuz...
Yargıtay 1. Başkanlık Kurulu, Adalet Platformu Başkanı Adem Çevik’in, AK Parti’ye kapatma davası açan, ancak Ergenekon Terör Örgütü ile ilişkili olduğu tespit edilen İşçi Partisi ve hesaplarında yolsuzluğu belgelenen Cumhuriyet Halk Partisi’ni koruyan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’nın azledilmesi talebini reddetti.
22 Eylül 2008 tarihinde toplanan Yargıtay 1. Başkanlık Kurulu, Abdurrahman Yalçınkaya’nın Anayasa ve yasalardan kaynaklanan takdir hakkını kullanmasından dolayı işlem yapılmasına yer olmadığına oybirliğiyle karar verdi.
Halbuki İP’in 8 yöneticisi terör örgütü kurmak ve üye olmak, silahlı isyana teşvik ile yasak belgeleri temin etmekten yargılanacak.
“İP ve CHP’ye yönelik talep” konusunda bu şekilde karar veren “Yargı”nın, Refah Partisi hakkında verdiği kararı biliyorsunuz...
Hiçbir terör eylemine katılmayan RP’ye, “sadece sözlü açıklamalar” dolayısıyla “kapatma dâvâsı” açılmış ve parti kapatılmıştı!..
Peki, İP veya CHP’nin “ayrıcalığı” nedir?..
Ne yani;
Onların dışkılarında “gök boncuk” mu vardır ki; yargı, onlara “ayrıcalık” uygulamaktadır?..
Hayır, “İP ve CHP hakkında niye kapatma dâvâsı açılmıyor?” şeklinde bir soru sorarak, “Onlar da kapatılsın” gibi bir talepte bulunmak istemiyorum... Tam aksine; “şiddet”e ve “terör”e başvurmadıkça, hiçbir partinin kapatılmasından yana değilim...
Ama, “çifte standart”lara da karşıyım...
Bazılarının dışkılarında “gök boncuk” arayanlara ve buna göre karar verenlere öfkeliyim...
Aynen “Hoca”nın dediği gibi;
“İnsan, inanmadığı ve saygı duymadığı bir otoritenin karşısında eğilmez ve ona itaat etmez!.. Bu yüzden de göstermelik itaatler oluşur ve hatta ikiyüzlülük doğar!”
ÇANKAYA BELEDİYESİ’NİN AYRICALIĞI NE?
Sadece “Yargıtay’ın skandal kararı” değil elbet... “Çankaya Belediyesi’nde dönen dolaplar” konusunda da “yeterli ses” çıkmaması, beni son derece kaygılandırıyor!..
Şu hâle bakın;
Çankaya’nın CHP’li Belediye Başkanı Muzaffer Eryılmaz, resmen ve alenen “rüşvet” dağıttığını “itiraf” ediyor:
“Gayri resmi bir spor kulübümüz var. Biz bazen oraya yardım istiyoruz, oraya araba aldırıyoruz. Müteahhitlerden alınanlar ise Belediye Meclis üyelerine dağıtılıyor. Bu para ayda 100-150 bin YTL’yi buluyor... Şimdi biz burada... Şeylerle, yamyamları doyurmak için, benim dört ayrı eski Muzaffer olmam gerekiyor. Bunlara para bulmak için 50 takla atıyorum... 100-150 milyar borç alıp Meclis üyelerine verilecek.”
Sadece “rüşvet” mi?.. “Peşkeş”leri de “itiraf” ediyor Muzaffer Eryılmaz!..
Meselâ, Cumhuriyet’e peşkeşler:
“Bak şimdi, Mustafa Balbay’a neredeyse 1.5 aydır ödeyeceğiz. 100 milyar ödememiz lazım. Yok çıkmadı. Adamlardan gazete alıyoruz, ilan veriyoruz, yazı yazıyoruz. Kolay değil gazete. Hiçbir yerde çıkmıyor bizim yazımız. Kimse vermiyor yazımızı, Cumhuriyet veriyor bir tek. Cumaları yazıyoruz. Melih’in elinde Sabah grubu. Hürriyet diyor, yazmıyorlar. Emin Çölaşan’la, Bekir’le, Fikret’le hepsiyle konuşuyoruz, yırtınıyoruz. Her dediklerini yapıyoruz, iki satırımız çıkmıyor hiçbir yerde.”
SÜKUT, İKRARDAN MI GELİYOR?
Herkesin sorması gerekmez mi;
“Tavacı Recep Restoranı”ndan “rüşvet” alan ve bunu “yamyam” dediği “CHP’li Meclis üyeleri”ne dağıtacağını söyleyen Eryılmaz, “kaset” ortaya çıktıktan sonra, “Rüşvet almadım ve dağıtmadım” diyor!..
Peki, bu rüşveti alıp dağıtmadıysa, Tavacı Recep Usta’yı 4 yıl boyunca nasıl idare etti?..
Ankara Büyükşehir Belediyesi Genel Koordinatörü Burhan Yazar, bugünkü sürmanşet haberimizde de okuyacağınız gibi, soruyor:
“Halkın seçtiği CHP’li meclis üyelerine ‘yamyam’ diyen Eryılmaz, önce arkadaşlarının yüzüne bakacak, bunun hesabını versin. Eryılmaz’ın Tavacı Recep’ten gelen rüşvetin bir kısmını kendi cebine atmayacağı ne malûm?
Bunu kim garanti edebilir?
Dört senedir kapatılmayan Tavacı Recep’ten alınan rüşvet sadece 150 bin YTL mi?
Yüreğin yetiyorsa Kızılay Meydanı’nda halkın içine çık, bak bu Çankayalı sana neler söyleyecek?
Sayın Eryılmaz, şimdiye kadar ne kadar rüşvet aldın, hangi yamyamlara dağıttın?”
Ben, şunu da merak ediyorum:
Kendilerine “yamyam” denilmesi karşısında, bir “CHP’li Meclis üyesi” niye ortaya çıkıp da; “Bu, bizim onurumuz, şeref ve haysiyetimizle oynamaktır!.. Başkan Eryılmaz yalan söylemektedir... Biz, hiç kimseden rüşvet almadık!.. Rüşvet aldığımızı söyleyen her kim olursa olsun, bunu ispat etmek zorundadır!.. Rüşvet aldığımızı iddia edip, bunu ispatlayamayan şerefsizdir, haysiyetsiz ve alçaktır” demiyor, diyemiyor?..
Bu sessizlik ve tepkisizliği; “Sükût, ikrardan gelir” şeklinde mi yorumlamalıyız, yoksa “yüreksizlik” şeklinde mi?..
CHP’li Meclis üyeleri arasında, böyle bir “yürekli yiğit” yok mudur?..
Aynı sözler, “kendilerine 150 milyar verildiği” söylenen Cumhuriyet gazetesi için de geçerlidir!..
Cumhuriyet gazetesi, bu iddialar karşısında niçin “dut yemiş bülbül” sessizliği içindedir?.. Mustafa Balbay, niçin, “Biz 150 milyar almadık” diyememektedir?.. Almışlarsa, bunun “gerekçesi”ni niye açıklayamamaktadır?..
Hem, Cumhuriyet gazetesinin dışkısında “gök boncuk” mu vardır ki, CHP’li Çankaya Belediyesi onlardan “gazete” almakta, “yazdığı yazı” karşılığında para alması gerekirken, para ödemektedir?!?..
SAYGI, İŞTE BÖYLE YOK OLUYOR!
Bunun gibi, yığınla soru sormak mümkün... Aslında, bu soruları “kartel medyası”na da sormak gerekir!..
Şaban Dişli, Deniz Feneri ve Dengir Mir Mehmet Fırat’la ilgili iddialar konusunda, ortalığı toza dumana katıp, “cayırtı”lar koparan kartel medyası, CHP’li Çankaya Belediyesi’nde dönen “dolap”lar, “rüşvet” ve “peşkeş”ler konusunda acaba niye sessizliğe bürünmüştür?.. Yoksa; “Mısır’daki sağır sultanlar”ın duyduğu rüşvetleri kulakları mı duymadı, gözleri mi görmedi, dilleri mi lâl oldu?..
Sözkonusu kaset, “gayrı resmî yol”dan elde edildiği için “delil” sayılmayabilir... Peki, bir savcı ortaya çıkıp da, “iddiaları soruşturmak” için bir adım atamaz mı?..
Uzun lâfın kısası;
Tüm bunlar birikiyor, birikiyor ve sonunda “güven zedelenmesi”ne yol açıyor... İnsanlar; “yargı”ya da, “CHP’ye” de, “kartel gazeteleri”ne de güvenmez hâle geliyor!..
Dolayısıyla;
“Disiplin” de kalmıyor, “otorite” de!..
Hoca, “doğru”ları söylüyor!..
Doğan Grubu’nda tenkisat!
Dünkü internet sitelerinde, “Doğan Grubu’nda tenkisat şoku” başlıklı haberler yer aldı... İddialar, şöyleydi:
“Doğan Grubu’nda yıl sonu yapılması beklenen işten çıkartmalar, grubun patronu Aydın Doğan’ın Başbakan Erdoğan’la yaşadığı tartışma sonrasında hisselerin değer kaybetmesi sebebiyle erken patlak verdi.
Medyatava’nın haberine göre, işten çıkartmalara Holding’ten başlandı. Personel sayısında yüzde 20 azaltmaya gidileceği belirtiliyor. 1 Eylül itibariyle pek çok çalışanın iş akdi feshedilirken, bayramdan sonra da tebliğlerin yapılmasına devam edilmesi bekleniyor. Holding’ten başlayan bu tenkisatın Ekim ayı içinde başta Hürriyet ve Kanal D olmak üzere tüm Doğan Grubu gazete ve televizyonlarına yansıyacağı öğrenildi.”
Dediğim gibi, bunlar internet sitelerinin iddiaları... Ancak, “ateş olmayan yerden de duman çıkmaz”mış!..
Benim anlayamadığım şu: Hani, “Aydın Doğan’ın çok parası var”dı?.. Hani, “harcayacak yer arıyor”du?.. Hani, “gazetelerinin tirajı artıyor”du?..
O halde, bu “tenkisat”ın esbab-ı mucibesi ne?