15 Temmuz Darbesi üstüne sorular
Ey azizan!
Fikir Teknesi Yayınları ve Terkip ve İnşa Dergisi gibi Büyük Doğu Fikriyatının çizgisini sürdüren dergilerde editörlük yapan ve aynı zamanda fikirli kitaplar neşreden velut yazar Metin Acıpayam dostumuz kanlı ve menfur 15 Temmuz darbesi üstüne fakire sorular gönderdi. Türkiye’nin en badireli gündemiyle alâkalı olması dolayısıyla soruları ve âcizâne verdiğimiz cevapları paylaşmak istiyorum. Nazarınızda da maksat hâsıl olursa bahtiyarız.
1-15 TEMMUZ DARBE KALKIŞMASINDA BULUNAN DARBECİLERİ “KÜFÜR BLOKU” OLARAK KABUL EDEBİLİR MİYİZ? EĞER BÖYLEYSE TÜM GAYR-İ MİLLİ UNSURLAR DARBEYE DÂHİL OLDU MU?
Türkiye’de bütün darbelerin millet ve devlet bütünlüğüne karşı yapıldığını, muhtevasının laikçi, Kemalist zeminde Batı eksenli olduğunu, Batı’nın çıkarları için yapıldığını asla unutmamak gerek. Darbelerin sebebi, ne istedikleri ve istikameti bazan şartlara göre değişebilir. Meselâ 27 Mayıs, 12 Eylül darbeleri Amerika desteğiyle yapılmış, sonrasında İngiltere gibi birçok Bat ülkesi de desteklemiştir. Bunlar herkesin bildiği mevzular artık. “Küfür Bloku” sözüne gelmek için bu açıklamayı yaptım. İçeride darbeyi bizzat yapan askerî gruplar ve hempası sivil bürokrasi kendisini “küfür bloku” olarak addetmiyor. Fosilleşmiş birkaç cümleleri vardır. “Ülke kötü yönetiliyor, dinci şeriatçı düzene doğru gidiş var. Bunun için darbe ile yönetime el koymak…” Bu indî gerekçeleri darbecilerin “Küfür Bloku” içinde olmadığını göstermez. Çünkü darbecilerin abisi büyük şeytan Amerika’dır. Dahası var, oyunlarını açık oynamasalar da Almanya, Fransa gibi ülkeler de var. Rusya oyundan haberdardı, fakat çıkarı için oyuna katılmadı, bekledi. Dolayısıyla bu güruhun hepsi belirttiğiniz gibi elbette “Küfür Bloku” dur. Kısaca, tarihten bu yana Türk Ülkesi’ne tuzak kuranlar, darbe planlayanlar daima aynı “Küfür Bloku” nun destekleyicileridir. Değişmez bir durumdur. Haçlılardan bu yana Türk Ülkesi’nin değişmez düşmanlarıdır.
“Bütün gayr-ı millî unsurlar darbeye dâhil oldu mu?” suali uzun bir mevzu. Görünene, verilen bilgilere göre Türkiye dâhilindeki bütün gayr-ı millî unsurlar darbeye fiilen iştirak etmişlerdir, diyemeyiz. Lojistik desteklerinin ve sessiz kalarak yâni pusuda bekleyerek seyrini beklediklerini söyleyebiliriz. Meselâ DHCK, PKKHDP gibi örgütler darbe esnasında pusu olan örgütlerdir. Ayrıca, ötedenberi vesayet rejimi yanlısı derin ulusalcı kanadın medya, bürokrasi, askerî ve aydın kanadı darbenin Amerikan-CIA-FETÖ tarafından desteklendiğini bildiği için “nötr” kalmıştır. Laikçi-Kemalist devlet yanlısı olan bu grup, cumhuru seçtiği iktidarın devrilmesini istemesine ve bu niyet olmasına rağmen fiili ve düşünce desteği şimdilik söz konusu değil.
2-TEŞKİLAT VE MÜESSESE FİKRİ… 15 TEMMUZ DARBE KALKIŞMASINDAN SONRA GÖRÜLDÜ Kİ, ÜLKENİN HALA TEŞKİLAT VE MÜESSESE FİKRİ MEVCUT DEĞİL… BU NÂMEVCUT HALDEN İSTİFADE EDEN ÖRGÜTLER, TÜRKİYE’DE KANUNİ OLARAK TEŞKİLATLANARAK DARBE TEŞEBBÜSÜNE KALKIŞMAKTALAR. BURADAN HAREKETLE TÜM MÜESSESELERİMİZİ TEKRAR GÖZDEN GEÇİRİP MÜESSESE FİKRİYATI ÜZERİNE ÇALIŞMAK GEREKİYOR MU?
Haki Demir beyin ve sizin de üzerinde en çok durduğunuz bir mevzu olan “Teşkilat ve Müessese Fikri” Türkiye’nin doksan yıldır millî bünyesine göre tesis edemediği en önemli meseledir. 1o yıllık Menderes dönemi, 1965 1971 sağ iktidar, 1975-1980 MC Hükümetleri, 1984-1993 Özal iktidarı ve sonrası sağ ağırlıklı koalisyon dönemleri ve en mühimi 2002-2016 arası dört dönem iktidarda olan AKP da dâhil “Teşkilat ve Müessese Fikri” üstüne çalışmadıkları gibi ciddi bir alternatif fikirler ortaya koymadılar. Daha doğrusu “yol-su-elektrik” gibi zâhiri meşguliyetler, muhalefet ve seçimlerle geçip gitti o yıllar. Anayasa gibi Türkiye’nin bünyesinin sağlamlaştıracak Askerî ve sivil teşkilat ve müesseseleri millî bünye çerçevesinde yeniden kurup doğrudan Millet Meclisi ve Seçilmiş İktidarın yetki ve kontrolüne dahil edilmesi gerekirdi. Bu hususta birçok örneğin içinde millî bünyemize uygun en çaplı Teşkilat ve Müessese Fikri üstad Necip Fâzıl’ın İdeolocya’sında Büyük Doğu Fikriyatında mevcut. Üstadın yolunda olduğunu söyleyen iktidar bu fikirleri bir an önce hayat geçirmelidir
3-TÜRKİYE BELÂYI TÜMDEN DEF ETTİ Mİ? YOKSA BU HADİSELER HENÜZ BAŞLANGIÇ MI?
Ortalama insanımız da, sizlerin de daha iyi bildiği bir mevzudur ki Türkiye’nin “bu belâyı” defettiğini söylemek gülünç olur, hatta gaflet ve dalalet içinde olmaktır. Bela def edilmedi, devam ediyor ve encamımızı Allah ara ara bu bela ile biz gelip bulaşacak, Türk devlet ve milleti bu bela ile imtihan olacak. Tâ ki, “din ü devlet mülk ü millet” muhtevasını de ölçüsünü bulana kadar. Necip Fâzıl gibi üstadların, mürşid-i kâmillerin, âriflerin, kanaat önderlerinin, usta fikir adamlarının işaret ettiği yollardan giderek… Bu meşum ve kanlı hadiseler bir başlangıç değil, Birinci Harpden bu yana başlayan menfi çizgisinin şimdilik sonuncusu. 27 Mayısları, 71’leri 12 Eylülleri, 28 Şubatları, Balyoz ve Ergenekonlar bu belanın gelip vurduğu tarihlerdir. Darbeler belasıyla Haçlıların yani Batı’nın içerideki hain hempaları vasıtasıyla bir buçuk imtihan olan bu asil ülkenin, bu asil milletin darbe belasını defedilmesi devlet-millet birlikteliğinin İslâmî zeminde tesis edilmesiyle mümkün.
4-15 TEMMUZ DARBE KALKIŞMASINI 3. CİHAN HARBİNİN BİDAYETİ KABUL EDEBİLİR MİYİZ?
Tabii ki kabul edebiliriz. 3. Cihan Harbinin bidayeti sayılacak hadiseler zincirinin şimdilik sonuncusudur meşum ve kanlı 15 Temmuz... Haçlı, yâni Amerikasından Almanya’ya, Fransa’sından İngilteresine, İsrail’den Rusyasına kadar umumen Batı dediğimiz küffâr âlemi Âl-i Osman Türklerinden bugüne İslâmların hâmisi, bayraktarı temsilcisi, koruyucu, abisi Türkleri küçültmek veya haritadan silmek için kıyamete kadar uğraşacaktır. Bunun böyle olduğunun, sebebinin ve çâresinin ne olduğunu Necip Fazıl’ın İdeolocya’sından “Türklük”, “Devlet”, “Millet” ve “Doğu Batı” bahsini okusunlar.
5- ÜÇÜNCÜ CİHAN HARBİ FİİLEN BAŞLAMIŞSA EĞER, TÜRKİYE’NİN MÜTTEFİKLERİ KİMLER OLUR SİZCE?
Üçüncü Cihan Harbinin fiili durumunu, istikametini, hangi şekilde hangi zaman vukubulacağını kestirmek zor. Çünkü çok boyutlu bir oyun bu… Kanlı, sinsi, iktisadî, mâlî yönleri olan bir savaş bu… Bazen darbe kılığında, bazen ambargo ve mâlî ablukalarla gelir. İçerdeki etnik meseleleri kaşıyarak sürer bu savaş.. PKK gibi… Bu metodlarla süren ve sürdürüleceğini bildiğimiz Üçüncü Cihan Harbi’nin şekli şemailini tam olarak belirtmek zor. Ancak Türkiye’nin müttefikleri kimler olur sualinin cevabı belirsiz. Hariciyemizin dahi kimlerin müttefikimiz olabileceğini bilmesi zor ve bilemezler. En azından 150 yıllık tarihimize bakarsak bu sualin cevabının zor olacağını anlarız. Çünkü müttefiklik şartlara ve menfaat birlikteliklerine göredir. Amerikanın her zaman yaptığı gibi 15 Temmuz darbesindeki kalleşliğinden sonra iktidar rotasını yüzde elli nisbetinde Rusya’ya çeviriyor gibi görünüyor. Fakat, bendeniz 27 Mayıs darbesinden başlayarak darbeler tarihini okuyan biri olaraki piyasa diliyle nice muhafazakar-sağ hükümetlerin böyle kararlardan birkaç zaman sonra Amerika ve Nato’ya tekrar ve hızla yönünü çevirdiğini gören nesildenim.
6-15 TEMMUZ BİR VAROLUŞ VE YOK OLUŞ SAVAŞIMIYDI? YOKSA AYAĞA KALKAN ANADOLU’NUN TARİHİ DESTANI MI?
15 Temmuz, mevcut iktidar ve dolayısıyla devletin bütünlüğünü bozabilecek bir kanlı darbenin karşısında bir varoluş savaşı demek mümkün. Dediğiniz gibi “Ayağa kalkan Anadolu’nun destanı” demek de doğrudur. Çünkü ilk kez Doğusundan Batısına bütün Türkiye’de ahlâksız marjinaller, sol ve Kemalist gruplar, azınlıklar, PKKHDP ve benzeri gruplar hariç toplumun her kesimi darbeye samimice, ölümüne karşı durdu. Bu manzara gösteriyor ki bu karşı mücadeleye “Anadolu’nun târihî destanı” demek son derece doğrudur.
Darbelerin devlet bütünlüğünü bozacağını, iç savaşa sürükleyebileceğini, milletin huzurunun bozulacağını ve hatta ekonominin altüst olacağını, istihdamın çökeceğini, dolayısıyla büyük sıkıntıların başlayacağını şuurla olarak bilen bir millet var. Millet destan bir destan yazdı.
7-15 TEMMUZ SONRASI TÜRKİYE’Yİ VE İSLAM COĞRAFYASININ BATI’YA BAKIŞI DEĞİŞMİŞ MİDİR? BU HADİSE BİZLERE GERÇEK DOST VE DÜŞMANIN KİMLER OLDUĞUNU GÖSTERMESİ BAKIMINDAN ÖNEME SAHİP MİDİR?
Batı’ya, Batılılaşmaya karşı olan milletimizin büyük bir kısmı 15 Temmuz’dan sonra daha da keskinleşerek Batı’ya bakışını netleştirmiştir. Millete göre, Batı’dan dost olmaz. Batı daima bizi içerden yıkmaya niyetli tarihi bir düşman… Batı’yla alışveriş edelim, Mehmet Âkif’in söylediği gibi Batı’nın fen ve fünunu, yâni sanayisini, teknolojisini alalım. Fakat dostluklarına asla inanmayalım… Milletin çoğunluğunun kabulü böyle… İslam coğrafyasının ümmet ve medeniyet cihetinden zaten var Batı karşıtlığının bu hadise ile bir miktar daha artığını söyleyebiliriz. Fakat İslâm ülkelerinin devlet erkanı, siyasîleri ve aydın sınıfı için aynı şeyi söylemek zor. Bu sınıfların çoğu idareci ve zihniyet olarak eklektik, esnek ve muvazaacıdır. Yine de toptancı olmamak ve genellemek yapmak lâzım. Târihin akışı, hadiseler, savaşlar Sömürgeci Batı’ya karşı askerî, siyasî ve mülkî devlet erkanını da millette var olan Batı karşıtlığına hızlandırabilir. Türkiye’de ideal olmasa da bu yönde bir gelişme var.
8-DARBE KALKIŞMASINA “PARALEL” OLARAK TÜRKİYE’NİN İSTİKBALİ HAKKINDA NE DÜŞÜNÜYORSUNUZ?
Böylesine duyarlı bir millete sahip Türkiye yâni Türk Ülkesi’nin iki asırlık makus talihini yenmeye bir adım sayabiliriz 15 Temmuz’u. Milletin desteğini alan böyle kararlı adımlarla Batı’nın yâni Amerika’nın, Avrupa’nın yörüngesinden yavaş yavaş çıkması mümkün olabilir. Amerika’ya ve Avrupa’ya tavır alınabileceğini gösteren 15 Temmuz müdafaası ileride vukubulabilecek her türlü iç ve dış destekli yıkıcılıklara karşı her daim yapılabileceğini gösteriyor. Bu şuur yaşadıkça, iktidar ve devlet erkanı da milletle bir oldukça inanıyoruz ki Nato ve Batı’dan askerî ve iktisadî olarak bağımsız bir Türkiye doğabilir.
--------------------------------------------------------
MEDENİYET DERGİSİ TERKİP VE İNŞÂ 17. SAYISINDA
Şehr-i Maraş’ta, Fikir Teknesi Yayınları’nın kurucusu Haki Demir’in sahipliğinde çıkan Terkip ve İnşâ dergisi Agustos 2016 / 17. sayısıyla okuyucunun huzuruna çıktı. Bütün görevi yalnızca İslâm medeniyet fikri üstüne dosyalar yapmak ve fikir tâlimi yaptırmak olan “Terkip ve İnşâ” sahasında çaplı ve ısrarlı adımlarla yoluna devam ediyor. Bu sayının mündericatı şöyle:
Takdim / Editör
Mutlak Emsal / İbrahim Sancak
Mutlak Müderris Hz. Resul-i Ekrem (sav) / Haki DEMİR
Mutlak Talebe, Sahabe-i Kiram / Nurettin SARAYLI
Mutlak İlim Tedrisatı / Ebubekir Sıddık Karataş
Temel Telakkiler / Hamza Kahraman
Batı medeniyeti kahkaha, İslâm medeniyeti hüzündür /Ahmet Doğan İlbey
İnsan telakkisi / Ramazan Kartal
Müderris telakkisi / Faruk Adil
Talebe telakkisi / Selahattin Adanalı
Tedrisat telakkisi / Abdullah Tatlı
Tedrisat telakkisi ve medeniyet tasavvuru / A. Bülent Civan
Medrese telakkisi / Ahmet Kamil Tuncer
İslami tedrisatın maksadı / Alihan Haydar
İslami tedrisatın maksadı, Hz. İnsan / Osman Gazneli
Rahle-i Tedris / Şevki Karabekiroğlu
Hz. Resul-i Ekrem’in (sav) tedrisat usulleri / Metin Acıpayam
Darbe meselesi / Haki Demir
Darbeye karşı mukavemetin kodları / Mustafa Karaşahin
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.