Yavuz Sultan Selim’i Hatırlamanın Sırası mı?
Şu sıralar bu soruya hayli “evet” diyen çıkabilir. Onun adını taşıyan İstanbul Boğazı’nın üçüncü köprüsü 26 Ağustos’ta açılacak. Yetkililerin açıkladığına göre, 23 Ağustos’ta köprü, temizlik dahil, tam bitmiş olacakmış. Buna “tesadüf” mü demeli “tevafuk” mu? 23 Ağustos 1514 Yavuz Sultan Selim’in Çaldıran zaferinin beş yüz ikinci yıldönümü! Devletimizin bugünkü sınırları bu zaferle ve iki yıl sonra kazanılan başka bir zaferle çizildi: Mercidabık, 24 Ağustos 1516... Köprünün açılışı için bu iki savaşın yıldönümleri değil de, Alparslan’ın Malazgirt zaferinin 945’inci yıldönümü seçilmiş...
Her üç zafer de hayatî önemde. Bugün bu topraklarda varsak, dosta düşmana karşı vakarla ayakta durabiliyorsak, bu üç zaferin sahibi iki büyük kahramanımızın yüzü suyu hürmetinedir. Sultan Selim Han, ki onun adı ve unvanı budur, Yavuzluğu sonradandır, Osmanlı Devleti’nin hassas bir döneminde Selim Şah olarak hükmettiği Trabzon’dan kalkarak İstanbul’a geldi ve babasını tahttan çekilmeye ikna etti. Ağabeyi Korkut, Yavuz’un padişahlığını tanıdı, diğer kardeşleri isyana kalkıştı. Sonra Korkut da isyancı oldu. Yavuz, yufka yüreklilik yapmış, Fatih kanunnamesini uygulamamıştı, kardeşi Ahmet’e ve Korkut’a karşı savaşmak zorunda kalınca, bu kanunu tatbik etmeye mecbur oldu. Nizam-ı âlem için bu gerekli idi. Çünkü kardeşler o zamanın dünya güçleriyle işbirliği yaparak devleti ele geçirmeye çalışıyorlardı. Nizam-ı âlemi temin etmek bir zaruretti, kardeş katli pahasına da olsa... Bugün yaşananları bir de bu zaviyeden değerlendirmek lâzım.
Selim Han, Çaldıran’da bir Türk hükümdar ve onun neredeyse tamamen Türkmenlerden oluşan ordusunu mağlup etti. Bu zaferden sonra İstanbul’a dönen Yavuz, Amid’in (Diyarbakır şehrinin o zamanki adı) stratejik mevkiinden ötürü Safevilerden alınmasını emretti. Bıyıklı Mehmed Paşa’nın Osmanlı askerleri yanında İdris-i Bitlisi’nin 10 bin Kürt gönüllüsü de Amid’in alınması için harekete geçti. Şehrin Safevî valisi Kara Han, böyle büyük bir gücü karşısında görünce vuruşmadan şehri tesim etti. Amid’in bu şekilde alınması Türk-Kürt ittifakının parlak bir sonucu idi. Bu yüzden 500 yıl sonra hainler Bıyıklı Mehmet Paşa’nın mimarî değeri yüksek Kurşunlu Camii’ni bütün imkânlarını kullanarak tahrip etmeye çalıştılar.
Amid’in Osmanlılara teslimi 19 Eylül 1515, Diyarbakır’ın şanlı bir zafer günü olmalı... Yavuz’un, Bıyıklı Mehmed Paşa’nın İdris-i Bitlisi’nin yâd edildiği bir gün olarak kutlanmalı. Sultan Selim, Anadolu’nun güney bölgelerinde de nüfuzu olan Mısır merkezli Memluklularla savaşmayı da stratejik hedefleri arasına almıştı. İki yıl sonra Mısır seferine girişti. Birinci defa, Şiî Safevî Türk devleti ile savaşan Selim Han ikinci defa yine bir Türk devleti ile savaşa girişiyordu. Memlûkler, çoğu Türk asıllı, Türk asıllı olmayanları da Türkçe konuşan köle bir askeri sınıfın yönettiği bir devletti. Memluk devleti İbni Haldun’un deyimiyle dahi Devleti’t-Türkiye idi, yani “Türk devleti”. 24 Ağıustos 1516... Yani tam 500 yıl önce, Selim Han Mercidabık’ta Memlûk Sultanı Kansu’nun ordusunu mağlup ederken, daha önce böyle bir mağlubiyete maruz kalmamış, dünyanın o zamanki en büyük devletini yenmiş oluyordu. Sultan Selim’in Mercidabık zaferini büyük şairimiz Yahya Kemal, Selimname’de şöyle şiirleştiriyor:
Seyreylesün felek kaderin şehsüvarını Fethetti bir seferde nebiler diyarını Ya Mercidabık neresi? Halep’e çok yakın...Beş asır önce Yavuz ordularının Halep’e girişi yeni bir devrin başlangıcı idi. Halep Osmanlı döneminde en parlak devrini yaşadı. Ya şimdi? Halep şimdilerde Suriye’nin en fazla tahrip edilen, medenî varlığı en fazla yok edilen şehri. Ahalisi hunharca katledilirken, şehirden tarihin izleri de siliniyor... Yavuz Sultan Selim, 5 asır önce âlem-i islâmı son defa tek bayrak altında topladı.
Mercidabık’ı Ridaniye takip etti. Nihayet Sina aşıldı ve Kahire ele geçirildi. Abbasi halifesi Mütevekkil emaneti Halep’te Osmanlı Sultanı’na teslim etti. 29 Ağustos 1516’da hatib Cuma hutbesinde ondan “hâkimül haremeyn” olarak bahsedince, Selim Han cemaatin içinden “hayır hadimülharemeyn” (Haremeynin hademesi) düzeltmesini yaptı. Bu vak’a Halep Ulu Camii’nde, yani şimdi tamamen yıkılmış olan Halep Emeviye Camii’nde cereyan etmiştir... O artık “halife” idi. Tevazuundan bu unvanı kullanmadı. Fakat, dünyanın en güçlü Müslüman devleti tabii olarak hilafet makamını da deruhte ederdi, bunun ilanına gerek yoktu... Türklerin hakanı, Rumların Sultanı, Müslümanların halifesi... Yavuz Sultan Selim Han nasıl unutulur?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.