Aktütün, Dağlıca gibi olur mu?
Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Hasan Iğsız, terör örgütünce Aktütün sınır bölüğüne ağır silahlarla düzenlenen kanlı saldırıyla ilgili brifing verirken gazetecilerin zihinlerini kurcalayan tüm soruları cevaplandırdı.
Her şeyden önce, geçmişten farklı olarak bir eylemle ilgili medyanın bilgilendirilmesi ihtiyacının üst düzeyde karşılanması çok önemlidir.
Açık söylemek gerekirse, Iğsız Paşa’yı samimi ancak verdiği bilgileri eksik buldum. Daha doğrusu, zihnimi kemiren kimi sorulara tam cevap bulamadığım için tümüyle ikna olduğumu söyleyemem.
İstihbarat zaafı var mı?
Eğri oturup doğru konuşacağız. Gazeteci arkadaşlarımızın onlarca sorusuna baktığımda, ağırlık noktasının ‘istihbarat zaafı’ ile ilgili olduğunu gördüm.
Ama Iğsız, bir istihbarat zaafı olmadığını söyledi. Hatta, saldırıdan bir gün önce tepelerde hareket halinde birkaç kişinin tespit edildiğini, o noktalara topla taciz ateşi yapıldığını, saldırının yaşandığı gün sabah 05.00 sularında jandarma özel harekat timiyle takviye edildiğini anlattı.
Demek ki, şu ya da bu şekilde muhtemel saldırıyla ilgili bilgi toplanmış. O zaman şu soruya cevap bulmamız lazım: Yeterli tedbir alamadık mı, yoksa elimizdeki bilgiyi değerlendiremedik mi?
Gerçi Iğsız, bu tarz bilgilerin her zaman ‘saldırı planı’ olarak değerlendirilemeyeceğini, çoğu zaman benzer görüntülerin elde edildiğini anlattı. Bence doğru cevap bu değil.
Peki, ABD istihbarat yardımı yapıyor mu? Iğsız, ‘Hiçbir sıkıntı yok’ dedi. Samimi olalım ve hiçbir ön yargıya kapılmadan düşünelim. Bir anket yapılsa ve halka sorulsa; Sizce bu cevaptan kaç kişi ikna olmuştur?
Kimine göre 300, kimine göre 500 terörist elini kolunu sallaya sallaya sınırımıza dayanacak, yanlarında mermileriyle birlikte ağırlıkları 800 kilograma kadar çıkan havan, doçka tipi ağır silahları getirip 15 askerimizi şehit edecekler, milletin don rengine kadar uydudan tespit yapan ABD’nin bundan haberi olmayacak, kim inanır buna?
İşin vahim tarafı, bu yığınak bir gün gibi kısa süre içinde de yapılmış değil. Iğsız’ın aktardığına göre; Kalabalık terörist grup, zaman içinde yayılarak bölgede konuşlanmışlar. Böylesine geniş zamana yayılan yığınak girişimini önceden öğrenemiyorsak, bir yerde ‘arıza var’ demektir.
Dürüst olmak gerekirse; ‘Kuzey Irak yerel yönetimi terörle mücadelede Türkiye’ye destek vermiyor’ diyen Iğsız’ın aynı kararlılığı ABD ile istihbarat paylaşımı konusunda da göstermesini beklerdim.
Karakol gerçeği
Önemli bir tartışma konusu ise kaçakçılıkla mücadele yıllarından kalma karakolların, mevcut şartlarda terörle mücadelede yeterli olmadığı savıydı. Vadiye inşa edilmiş ve korunması çok güç olan Aktütün gibi sabit karakollarla bu mücadele nasıl verilebilir?
Genelkurmay 2. Başkanı, bu iddialara ‘kısmen’ hak vermekle birlikte sabit karakolların tümden kaldırılmasının mümkün olmadığını, sadece yer değişikliği yapılabileceğini ve bu kapsamda 5 karakolun (Aktütün, Alan, Samanlı, Yeşilova, Umurlu) hakim tepelere yeniden inşa edileceğini açıkladı.
Önemli bir gelişme.
Ne var ki, Aktütün’e ilk saldırının 1992 yılında yapıldığını ve bugüne kadar toplam 44 şehit verdiğimizi düşünecek olursak, geç alınmış bir karar değil mi? Iğsız, ‘mali imkanlar’ dedi. Keşke bu konuda daha açık olabilse, bu gerçeği ‘yeni görebildik’ deseydi.
İnanıyorum, 1992 yılından bu yana görev yapan hiçbir Türk hükümeti, talep olması halinde karakol finansman ihtiyacını asla geri çevirmezdi. Uçağa, tanka milyar dolarları yatıran siyasi iktidarlar, gecekondu fiyatına yapılacak karakoldan hiç imtina eder mi?
TOKİ’ye görev verseler, 6 ayda bitirir hepsini. Önce teşhisi düzgün koymak, sonra tedavi yöntemini belirlemek gerekir.
Vazifenin kutsallığı
Paşa, ‘Askerlerimiz bir hiç uğruna şehit olmadılar, vazifelerini canları pahasına yerine getirdiler’ dedi. Allah hiç birinden rahmetini esirgemesin. Kuşkumuz, bu mübarek insanların vatanseverliğine ilişkin değildir.
Acımız büyük ama şunu da kendimize sormamız gerekmiyor mu: Çatısı ince levhalarla örtülü soğuk iklim çadırı ve kum torbalarıyla örülmüş siperlerle nasıl karşılık vereceksiniz? İnanmayan, dün Vatan Gazetesi’nin birinci sayfasında yayınlanan fotoğrafa tekrar tekrar baksın.
Evet; Kimileri ‘bidon kafalı’ dedi, kimileri ‘göbeğini kaşıyan adam’ diye tarif etti ama o cesur yürekler kompleksi şahsiyetleri iterek bir kenara, vazife uğruna şehit olmayı göze aldılar. Peki, soğuk iklim çadırı reva mıydı onlara? Kum torbalarının arkasına mı gizlemeliydik onları?
Efendim, teröristin hiç mi kabahati yok? Elbette var. Ama onlar terörist. Kandan ve şiddetten besleniyorlar. Tedbirlikli olmak, senin işin.
Hırsız misali
Bakın, geçenlerde evime hırsız girdi. Mutfak tezgahında unutulmuş 600 YTL’yi alıp kaçarken fark ettik, ama yakalayamadık. Topuklarından uyarabilirdim ama ‘şeytana lanet’ dedik. Sonra sakin kafayla düşününce asıl faturayı kendimize çıkardık.
Neden mi? Çok basit. Bahçe kapısının kilidi yoktu, yere kadar döşenmiş pencerelerin önünde koruyucu hiçbir tedbir alınmamıştı, alarma gerek duyulmamıştı.
Ya şimdi? Bahçe kapısı kilidine kavuştu, pencereler çelik kepenklerle donatıldı, her köşe kamera ve alarm sistemiyle tanıştı. Yani, kale gibi oldu. Ehh, içeride de kendimize yetecek kadar mühimmatımız var. Haydi şimdi soysun. Belki girebilir ama zor çıkar.
Anlatmaya çalıştığım da budur: Önemli olan hatayı savunmak değil hatalarımızdan ders çıkarmasını bilmektir. Terör örgütüne öfkemizi kusalım, lanet yağdıralım, lakin hatalarımızla yüzleşmesini de bilelim.
Aktütün, Dağlıca gibi örtülürse sadece kendimizi kandırırız.