Hâl dili mi, harf dili mi?
Fakir, harf, yani söz, kâl diliyle konuşup yazan bir âcizdir. Hz. Mevlânâ’yı okuyunca anladım hurufat ehli, yâni harf diliyle yazıp konuşan biri olduğumu. Harf diliyle konuşanları azarlasa da, onun nasihatlerini yine de hurufata döktüm vecd ile…
Hz. Mevlânâ, “hâl dilinin” yanında “kâl dilinin” gereksizliğini anlatırken “Harfi, sesi, sözü birbirine vurup parçalayayım da bunlar olmaksızın seninle konuşayım” diyor.
Mesnevî’nin harf ve söz kalıplarından sıyrılarak okunup gönüllere yerleştirilmesini ister: “Mesnevî harften, sesten, sözden kurtulunca derya olur. Ondan sonra o sözü söyleyen, o sözü dinleyen ve o söz hepsi birden can olur!”
HARF DİLİ YETERSİZDİR
Medrese ve tasavvuf bilgilerini kullanmak için harflere, yani kelimelere müracaat etmek mecburiyetinde olsa da, “harf dilinin yetersizliğinden” şikâyet eder. Harf dili taraftarı değildir. Dilin ve kelimelerin, Allah'ı ve aşkını yeteri kadar ifade etmediğine inanır.
Hâl ehli olmak gayesindedir. Sözün hurufata dökülmesini istemez: “Kalem buraya gelince, kırıldı-gitti. Harf dilinin işi-gücü, görüneni anlatmaktır zaten. Hâlbuki görünen şekil, gül yaprağına benzer, su gibi eriyip gidiverir.”
“DİLSİZ, DUDAKSIZ HÂL DİLİYLE KONUŞMAK”
Bu sebeptendir ki, “Harfsiz, dilsiz, dudaksız hâl dili” veya “gönül dili” ile konuşmak ihtiyacı hisseder. Harf diline değer verenleri kabukta görür: “A, harfle ses arasında kokuşup kalan (…) Sus ki dil, harfle gereksiz uğraşa kapıcı oldu, fakat gönül harfsiz söze başlarsa başköşeye geçer kurulur, padişah olur sanki.”
Harfsiz konuşmasını tavsiye eder yol oğlu olanlara: “Harfsiz söz söyle de düşman, bu söz insanların sözü, kitaplarda yazılmış söz demesin. Harfler saçan, sus! Susanlar gibi kulak kesil, halka tercümanlık etme; hani hâlin, nerede hâl yönünden sözlerin senin?
“SÖZDEN, HARFTEN GEÇ…”
Harf de, söz de dünyadandır. Ehl-i tarik olanların harfsiz sözsüz konuşmasını ister: “Sözden, harften geç de su gibi nakışlar kabul eder ol, şekilden şekle gir, çünkü harf de dünyadandır, ses de. Sus, çünkü sözle, sesle, harfle örülmemiş dilsiz bir sözün de var, onunla söyle. Sus, harfi, sözü bırak, harfsiz-sözsüz konuş; hani şu gök kubbe üstünde meleklerin konuşması gibi.”
“HARFLERE DÖKÜLEN DİL DEĞERSİZDİR”
Harf diliyle Allah’ın katına varılamayacığını, hâl dilinin ise, sahibini mâna âleminde hoşnut edeceğini söyler: “Harfleri aşarak mânaya atlayan sûfî, içinde bulunduğu hâlin tadıyla hoşnut olup sükutu murad eder. Harflere dökülen dil, değerli değildir. Bunun aksine, susarak, harfsiz, sessiz hal diliyle konuşmak daha hoş, daha iyi ve daha değerlidir.”
“Tanrı'nın birlik meclisinde harfsiz, sessiz yüzlerce söz” söylediğini, “En güzel şiirin dudaklardan dökülen değil de gönülde duyulan şiir olduğu”nu, “Sözden öte, harften öte bir dil ile şiir söylemek” gerektiğini, “Kulağımız kalmadı ama baştan ayağa kulağız” diyerek ehl-i hâl olduğunu ifade eder.
“DİŞLERİ ÇIKMAYAN ÇOCUKLARIN HARCIDIR HARF DİLİ”
Harf dilinde ısrar edenlere kızar, mânayı hâl’le değil de, harflerle anlamaya çalışmanın “dişleri çıkmayan çocukların harcı” olduğunu söyler:
“Sus da harften mânaya kaç, niceye dek mânayı harflerle emip duracaksın?
Dişleri çıkmayan çocukların harcıdır mânayı harflerle emmek, er iseniz ısırın somunu! (Yani harflerden mânaya atlayın). (…) Mâna zaten harfe, yele aldırış bile etmiyor.”
Demek ki harf dili sûret, hâl dili sîretmiş. Harf dilinden kurtulmak harcımız değil, ama hâl diliyle sohbet edenlerin dizi dibinde oturmak gayemizdir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.