Tehiri imkansız yeni yapılanma, beklemesi manasız yeni yasa
Ne kadar sansasyonel ve sonuçları sarsıcı süreçler yaşanırsa yaşansın Türkiye’nin bir numaralı ihtiyacı hiç değişmiyor. Yeni bir anayasaya ihtiyacımız vardır… Bugün değil, dün değil; 12 Eylül Anayasası’nın yazıldığı günden itibaren yenilenmesine ihtiyaç vardı. Sahibinin asker olması, içeriğinin vesayetçi ve çağın gerisinde olmasından tutun da insana, kültüre, inanca dair cimriliğine kadar birçok sebepten dolayı anayasa yenilenmeliydi. İyi bir metin olmadığı için ihtiyaca cevap veremediği için yarıdan fazlası da değişmiştir.
Anayasa sistemin beynidir. Nasıl ve ne kalibrede bir millet olduğumuzun ilanıdır, yani kalitemizin göstergesidir. Hasılı, bir demokraside anayasa veya anayasa prensiplerinden daha değerli bir metin veya ilham kaynağı yoktur.
Atfedilen bu önem, geriye dönüp bütün meselelerimizin, çözülemeyen dertlerimizin ve atamadığımız adımların gerekçesi olarak 12 Eylül Anayasası’na yüklenmeyi de gerektirmez. Bir gerekçe olmaksızın da bu anayasa zaten iyi bir şöhrete sahip değildir. Raf ömrü bitmiş, ruhu çoktan buharlaşmıştır.
HER DERDİN DEVASI DEĞİL AMA...
Elbette anayasa her kötülüğün gerekçesi değildir ve şimdi mükemmel bir metin yazacak olsak da birçok temel meselenin halline yetmeyecektir. Ne var ki, çözüm bekleyen birçok meselenin tıkandığı yerden ileriye gidebilmesi için yeni bir anayasaya ve o anayasanın tazelenen tariflerine ihtiyaç vardır. Temel haklar, özgürlükler, kimlikler, kurumların yetki alanları, evrensel olanla ilişkimiz ve en nihayet insan olarak tek tek her bir bireyin ne kadar önemsenip önemsenmeyeceğini yeniden ifade etmek zorundayız. Dindar olanı, dinsiz olanı, Kürtleri, Alevileri, azınlıkları, cümle dezavantajlı ve tabii ki avantajlı grupları zamanın ruhuna tabi olarak tanımlamalıyız. Kürt sorununu bu çözmeyecek ama bu olmadan Kürt sorunu çözülmeyecek… Mesela, mevcut anayasanın herkese Türk olmayı mecbur kılan 66. Maddesi değişmeden Kürtler başta olmak üzere diğer bütün etnik kökenlerin duygusal kırgınlığı ve bu tanıma bağlı engellerin kaldırılması konularında mesafe katedilemez.
12 Eylül Anayasası’yla yürümenin imkansızlığını ilan eden en önemli tarihi gelişme de 15 Temmuz sonrası yeniden yapılanma yolundaki devlet kurumlarının halidir. Asker-sivil bürokrasi artık 15 Temmuz öncesi güç ve kudrete sahip değildir veya aralarında alan kayması yaşanmıştır. Medya ne kadar örseleniyor olursa olsun vazgeçilmez bir demokrasi gücü ve hatta kendi üslubuyla muhafızı olduğunu göstermiştir. Neredeyse bütün kurumlar artık eski yerinde değildir. Kimi gerilemiş kimi ilerlemiş kiminin tarihi misyonu zayıflamış kimi için ise yeni misyon tarifi zaruri hale gelmiştir. 34 yıl içinde yaşanan tarihi değerde hiçbir gelişme bunu gösteremediyse 15 Temmuz apaçık göstermiştir.
VESAYET BİTTİ METNİ HÜKÜM SÜRÜYOR
Askeri vesayeti fiilen bitiren bir demokraside, askerin yazdırdığı ve mimarisi baştan ayağa askeri vesayete göre çizilmiş bir metnin manası olamaz. Başkanlık tartışmasıyla şekillenen sistem arayışları da yeni bir anayasayı olduğu kadar yeni dönemin karakterinin metne dökülmesini kaçınılmaz kılıyor. Dün MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin de sistem tartışmaları üzerinden ifade ettiği ve “Bir karar verelim artık” şeklinde özetlenebilecek çağrı isabetlidir. Parlamento veya referandum yoluyla milletin kararı veyahut da her iki yöntemle yeni bir anayasa yapmak yuvarlana yuvarlana gelmiş ve ertelenemez vakte erişmiştir.
Demokrasi bahsinde en ağır bedelleri ödemiş en derin travmaları yaşamış ve ayakta kalabilmiş bir toplumun zaferini taçlandıracak bir metne sahip olmaması haksızlıktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.